Gücün Darağacına Dönen Hukuk

Aysu Basri Akter

Son zamanlarda alışık olmadığımız birçok olay karşısında aciz kalıyoruz.

Toplum vicdanında kabul görmeyen, bilgi kirliliği ile tam olarak ne olduğu anlaşılamayan 5 Kıbrıslı Rum’un tutuklanması karşısında, ne kadar aciz ve sessiz bir seyirciysek, bu kişilerin avukatlığını yapan, aslında mesleğini icra eden avukatın tutuklaması karşısında da o kadar sessiz ve aciziz.

Yaşanan bu örneklerin hukuk sistemimizin gelenekleriyle örtüşen bir tarafı yok.

Suçtan yola çıkan ve iddia ile insanları tutuklayan bir sistemimiz yok bizim. Bu bakımdan Türkiye’ye göre çok daha demokratik bir yapısı olduğu iddia edilir her zaman hukuk sistemimizin.

Zira iddiayla tutuklanamıyor, iddianın kanıtlama sorumluluğu iddia makamına yükleniyor, kabaca özetlersek.

Oysa Türkiye’de bugün uygulanan sistemde, iddianızı kanıtlamak zorunda kalmadan suçlu olduğunu iddia ettiğiniz bir kişinin gün yüzü görmesini engelleyebiliyorsunuz.

Siz hiç bir avukatın sadece mesleğini icra ettiği gerekçesiyle hakkında derdest kararı çıkarılmasını, havaalanından girişinde tutuklanmasına dair bir örnek hatırlıyor musunuz?

Siz hiç bir avukatın hukuk bürosunun arama adı altında talan edildiğini hatırlıyor musunuz?

Muhtemelen hayır!

Ama hepimiz daha hakkında dava getirilmeden yıllardır hapishanede tutulan kişileri ve dünya ayağa kalkmışken, hiçbir şeyin değişmediği yapıyı çok iyi hatırlıyoruzdur.

Bugün dünyanın en önemli ve en büyük başkentlerinden birinin Belediye Başkanı, hakkında bir hüküm olmaksızın tutuklu.

Bugün 11 CHP’li Belediye Başkanı tutuklu!

İşinsanı Osman Kavala, AİHM kararları ve sayısız uluslararası çağrıya rağmen tutuklu.

Çünkü bugün Türkiye’de adalet dediğiniz, hukuk dediğiniz şey siyasetin, gücü elinde bulunduranın darağacına dönüşmüş durumda.

Kafaları kent meydanında ibret olsun diye vuramayan “hukuk” bu şekilde ibret ve korku yaratıyor.

Ülke en değerli insan sermayesini, ya hapishanelerde ya da kaçak olarak sürgünde yitiriyor.

Peki ya biz?

Murat Metin Hakkı yine derdest edilip rehin tutulan 5 Kıbrıslı Rum’un avukatı.

Yurt dışından adaya gelişinde hakkında tutuklama emri olduğu gerekçesiyle, derdest edilip hapse atılıyor!

Ofisinde, evinde, arabasında arama yapılıyor.

Oysa bırakın bir avukatın temeli belirsiz ya da açıklanamayan bir iddiayla derdest edilip tutuklanmasını, bir hukuk bürosunda böyle bir arama kolay kolay yapamazsınız.

Bir avukatın bilgisayarı, ofisi, dosyaları, yasalarla korunan müvekkil haklarına tecavüzdür. Hiçbir yargıç kolay kolay böyle bir karar veremez.

Bir avukat, katilin de tacizcinin de tecavüzcünün de avukatlığını yapabilir. Hepsinin kendini savunma hakkı vardır. Avukatın müvekkilinden aldığı bilgi ve belgeler hukuken korunmaya değer gizli belgelerdir.

Aksi, birilerinin vicdanına göre ceza kesmektir. Mesela katilin yaşam hakkı olmadığını savunabilir, kafasını Girne çarşısında kesebilirsiniz.

Tecavüzcünün de öyle… Onu da Dikilitaş’a Lefkoşa’nın göbeğine asarsınız mahkemelerin tam karşısına, ibret olsun diye.

Ama böylesi ancak şeriat rejimlerinde yaşanır. Hukuktan, adaletten, insan hakkından bahsedemediğiniz, bunu aklınızdan dahi geçiremediğiniz yönetimlerde meşrulaşır.

Bugün son kale dediğimiz hukuk sistemimiz, sessiz ve derinden bir dönüşümün eşiğinde.

Hukuk mezunu türbanlı gençler mahkeme koridorlarında.

Atamalarda siyasi hassasiyet kaygıları artmakta.

Yüksek Mahkeme tüm heybetiyle Külliye’ye yerleşirken, biz hızla hukuk sisteminden baskıcı polis devletine dönüşme yolunda ilerliyoruz.

Mesela İskele’de mahkemede 5 Kıbrıslı Rum’dan elde edilen tapu belgelerinin kendilerine ait mülklerin belgeleri olduğunu, yargıç haftalar sonra ilk kez duyduğunu söylüyor, savcıya!

Savcı için bu önemsiz bir detay!

İddia edilenlerle suç sabitlemesi yapılmakta zorlandığına hepbirlikte şahitlik ediyoruz.

Ama orta yaşın üzerinde kabul edilebilecek, sağlık sorunları olan 5 kişi hala hapiste.

Geçtiğimiz gün sağlık sorunları nedeniyle mahkeme ertelendi.

Bu kişiler adalet beklerken, hayalarını kaybederse bunun maddi manevi hesabını kim verecek?

Tabii ki kimse. Ama bedelini biz, sıradan halk ödeyeceğiz.

Murat Metin Hakkı, bu ülkenin köklü, saygın ailelerinden birinin genç kuşak parlak temsilcilerinden biri.

Harvard ve Cornell gibi dünyanın en önde gelen üniversitelerinde eğitim almış, aslında çoğaltılması gereken beşeri sermayeye en iyi örneklerden biri.

Ama biz, hukuku evrensel bir zeminden okuyup, işini yapmaya çalıştığı için O’nu cezalandırıyoruz.

Ve hepimiz susuyoruz.

Mesela Barolar Birliği neden birkaç avukatla gidiyor polis karakoluna?

Neden hukukçular sokakta değil? Suçsuz olduğunu iddia etmek için değil, adaletin bu şekilde sağlanamayacağını öğretmek için neden ses vermiyor?

İşleyen hukuk sistemi, suçluyu cezalandırır, kimsenin vicdanı sorgulamaz ve konu kapanır.

Ama hiçbir hukuk sistemi, iddia üzerinden yaratılan ve dava konusu dahi edilemeyen söylentilerle adalet mekanizmasına böyle pervasızca el uzatamaz.

Mesela bu avukatın yaşadığı şehirde festivaller açılmaz, havai fişekler patlamaz.

Bugün bu sistemden beslenen de karşısında olduğunu iddia eden de aynı bıçakla kesiliyor.

Türkiye’de nasıl bir gecede dönüşmemişse hukuk sistemi, bizde de bu dönüşümler dün bir avukatın derdest kararıyla dönüşmedi.

Bunun temeli var belli.

Belli ki arkası da gelecek.

Yapı, bir toplumun kanaat önderi pozisyonundaki tüm kesimleri itibarsızlaştırıp tartaklayarak korku salmaya çalışıyor.

Belli ki son derece de başarılı oluyor.

Sendikalar, yasayla değil ama tavır ve söylemle itibarsızlaştırılıp öğretmenlerin saygınlığını sorgulayan bir yapıya dönüştürüldü, önce.

Kıb-Tek kavgaları üzerinden El-Sen benzer bir tehditle karşı karşıya ve yalnız.

Bir gece ansızın eczacılar, doktorlar kelepçelenip hapse atıldı. Bugün kaç kişi hakkında hüküm var?

Davalar ne oldu biliyor musunuz?

Sahte diplomadan yargılanamayan adalet karşısında el pençe kalan bir yapı, bugün 3 yüksek lisans diplomalı kişileri itibarsızlaştırarak kendine yer edinmeye çalışıyor.

Biz seçim yapana kadar savunmamız gereken bir adalet mekanizmamız hiç kalmayabilir mesela.

Seçimi kazandığı için Tufan Erhürman tutuklanabilir.

Bir avukat onu savunduğu için, bir başkası avukatı savunduğu için tutuklanabilir.

Suç bile icat edilmesi gereksiz.

Seçimler demokrasinin devamı için önemli bir yapı taşıysa, bu ülkede siyaset üreten herkesin ikisine birden sahip çıkma sorumluluğu vardır.

Açık hava hapishanesinde sadece bireylerin hayatlarıyla bedel ödediği bir yapıya son anlar kaldı. Son denemelerimiz bunlar.

Bunları da heba eder, çekimser kalırsak bedeli daha ağır olur.

Konuşma, tartışma zamanı değil, eylem yaratabilme anını geçiyoruz.