Gözlüklerin izinde…1

Sevgül Uludağ

 

Top sakallı, gözlüklü “kayıp” şahsın öyküsü devam ediyor, bu sayfalarda bir süre önce yayımladığımız “gözlükler”in öyküsü devam ediyor ve bu öykünün devamını da değerli okurumuz Dr. Derviş Özer sayesinde öğrenebiliyoruz…
Aylar önce Dr. Derviş Özer, 14 Ağustos 1974’te Abohor’daki Birleşmiş Milletler binasına sığınan ve daha sonra oradan alınarak “kayıp” edilen top sakallı, gözlüklü “kayıp” Kıbrıslırum’un gözlüklerini bu “kayıp” şahsın eşine vermişti…

Birleşmiş Milletler’in bulunduğu binadan çıkarılırken itiş kakış esnasında gözlükleri yeri düşmüştü bu “kayıp” Kıbrıslırum’un ve bir Kıbrıslıtürk bu gözlükleri alarak başka bir köylüye vermişti. Abohorlu bu Kıbrıslıtürk’ün savaş sırasında Abohor’dan kaçarken gözlükleri kırılmıştı ve kendisine verilen bu gözlükleri takmış ve yıllarca bunları kullanmıştı. Dr. Derviş Özer bu gözlüklerin izini sürmüş, gözlüklerin öyküsünü kaleme almış, bu öyküyü hem bu sayfalarda yayımlamıştık, hem de Özer’in “kayıplar”la ilgili öykü kitabı “Ona Selam Söyle”de yer vermiştik… Gözlüklerin sahibinin kim olabileceği hakkında araştırma yürütmüş ve sonuçta Değirmenlik’ten Abohor’a giderek Birleşmiş Milletler’e sığınan şahsın kim olduğunu bulmuştuk. Bu “kayıp” şahsın eşine ulaşmış ve “kayıp” eşinin gözlüklerini Dr. Derviş Özer ona vermişti… Gözlükler ona verilirken, bu “kayıp” şahsın kardeşi de bizimleydi, Kayıplar Komitesi’nin Daimi Sekreteri Florian von König de bizimle birlikteydi…

Aynı gün bu “kayıp” ailesi Florian von König’e bir de mektup vererek, Kayıplar Komitesi’nin bu konuyu araştırmasını istemişti…

Ancak öykünün devamını yine Dr. Derviş Özer getiriyor – araştırmalarını sürdürüyor ve top sakallı, gözlüklü bu “kayıp” Kıbrıslırum’un o gün Birleşmiş Milletler’in bulunduğu binadan kimler tarafından alındığını bulup ortaya çıkarıyor. Beni telefonla arıyor ve bana iki isim veriyor. Ben de bu iki isimden birisini arayarak onunla buluşmaya gidiyorum… Aslında o da okurlarımdan biri ve oturup konuşuyoruz. Abohorlu değil ama Mesarya köylerinin birinden…

Bana yaşanmış olanları anlatıyor… Şöyle diyor:
“Ben yakın köylerden birinde komutandım, Abohor’a gittiydik ve orada top sakallı bu Kıbrıslırum’un kalabalık tarafından linç edilme tehlikesi bulunduğunu gördük. Beyaz bir van aracı olan arkadaşıma “Onu savaş esiri olarak Çatoz’a Sancaktarlığa götürelim, aksi halde burada kalırsa onu linç edebilirler” dedim. Bunun üzerine sözünü ettiğimiz Kıbrıslırum’u aldık ve Çatoz’a doğru yola çıktık…

Yeniceköy (Petra tu Digeni) köyü yakınlarında karşımıza beş-altı tane Türk askeri çıktı ve bizi durdurdular. “Birliğimizle temasımız kesildi. Lütfen bizi derhal Mia Milya’ya (Haspolat) götürün, aksi halde komutanımız bizi cezalandırabilir” dediler. Biz de onlara Çatoz’a bir esir götürdüğümüzü anlattık ancak çok ısrar ettiler ve onları da van araca aldık ve Mia Milya’ya gitmek üzere geri döndük.

Van aracın içinde elleri bağlı bir Kıbrıslırum esir olduğunu görünce sorular sormaya başladılar, biz de onlara bu esir Kıbrıslırum’u Çatoz’a, Sancaktarlığa götüreceğimizi anlattık.

Mia Milya’ya vardık ve Türk askerleri aşağı inip komutanlarına gittiler ve komutanlarına araçta bir de esir Kıbrıslırum olduğunu söylediler. “O esir Rum’u da getirin, komutanımız görecek” dediler.

Bu askerler komutanlarına savaş sırasında yanıbaşlarında arkadaşlarının, yeğenlerinin öldürülmüş olduğunu anlatmaya başladılar ve sonra da bu Kıbrıslırum’u vurarak öldürdüler. Herşey gözümüzün önünde olup bitti ve bizim yapabileceğimiz hiçbirşey yoktu… Mia Milya’dan ayrılıp Abohor’a geri döndük…

Aradan bir süre geçtikten sonra – belki 5-10 gün, belki 15 gün – bu Kıbrıslırum’un vurularak öldürüldüğü yerden geçtiğim zaman burada yeni kazılmış bir yer olduğunu, bir toprak yığını olduğunu gördüm ve “Herhalde onu buraya gömdüler” diye düşündüm.

Abohor’dan Çatoz’a giderken bu Kıbrıslırum bana elektrikçi olduğunu, Aydemet’te yaşadığını, bir kızı, bir oğlu iki çocuğu olduğunu anlattı…”

Okuruma “Ancak bizim bildiğimiz Birleşmiş Milletler’e sığınan şahsın çocuğu olmadığı, henüz yeni evlenmiş olduğudur… Belki de kendini acındırmak için, insanların kendisine daha merhametli davranacağını umarak böyle söylemiştir” diyorum. “Acaba bize bu Kıbrıslırum’un olası gömü yerini gösterebilir misiniz?”

“Tabii ki” diyor, “istersan hemen gidelim ve size göstereyim orasını…”

“Hayır şimdi değil çünkü Kayıplar Komitesi’nden Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum yetkililerin de bizimle birlikte gelmesi için onlarla konuşayım, böylece aynı yere iki defa gitmemiş oluruz” diyorum.
“Nasıl istersen” diyor.

DEVAM EDECEK