Görüşmelere doğru

Erdinç Gündüz

 

‘Çözüm için görüşmeler’ Ekim’de yeniden başlayacakmış. Bu sefer ‘gerçek’  ve her iki tarafı da tatmin edecek bir formül bulunur mu ?
Çoğu insan –Türk veya Rum- umutsuz. Çoğunluk “Halklarla dalga geçiliyor, başka birşey yok” diyor. Bir kısım insan ‘neden olmasın umudu’nu hala sürdürüyor. Bazılarına göre ise, başta ABD olmak üzere süper güçler devreye girerse sorun şip-şak çözülür.
Üç numaralı düşüncede olanlardan ilginç yaklaşımlar var.  Diyorlar ki:
ABD ve İngililtere rahat. Üsler orada duruyor. Yani ortadoğu’ya hakimiyet sağlam ellerde.  Bir ‘çözüm’ formülünde Kıbrıs halklarının, ‘adanın silahsızlandırılması’  talebi ile,  üsleri de gündeme getirmeleri olasılığı kuvvetli.  Halbuki böyle birşey için zaman hiç de uygun değil. Sözün özü...Üsler tehlikeye girmedikçe ABD Kıbrıs’ta  neden çözüm istesin ki ?
Dünya, adada sadece Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyor, biliyor, kabul ediyor. Kuzey Kıbrıs ise bir ‘Cumhuriyet’ kurmuş ama  sadece adı var.  Kendisi yok. Zaten bu ‘Cumhuriyet’te (!) herşey ABD’nin  ‘Büyük Müttefik’i  Türkiye Cumhuriyeti’nin kontrolü altında.
Ada ikiye bölünmüş. Doğru. Ama 1974’den bu yana silahlı çatışma yok. Mevcut durumda ABD’nin çıkarlarını sarsacak olan bir Türk-Yunan Savaşı çok uzak bir olasılık. İki taraf da ABD’nin ‘Baba’lığını kabul ettiğine  göre, statükonun devamında ne sakınca olabilir ki ?
      ***
Durum böyleyken umutları yitirmek, yan gelip yatmak mı lazım ?
1960’lı yılların ortalarından bu yana ‘çözüm’ için toplamda kaç görüşme yapıldığını bir bilen var mı ? Yüzlerce mi ? Binlece mi ? Peki sonuç ?
Annan Planı’nın, sayısı kaç isterse olsun, tüm bu görüşmelerden alınan notlar, sonuçlarla ortaya çıkartıldığı  belirtilmişti.  Herhalde öyledir. Ama ondan da bir sonuç çıkmaması, bundan sonra da hep öyle olacağı anlamını taşımalı mı ?
Resmi bir açıklama yok ama özel sohbetler sırasında ağızdan kaçırılan bazı bilgi kırıntılarına göre BM yeni bir plan üzerinde çalışmaktaymış.  Bu planın -adı ne isterse olsun- Annan Planı dahil, bu güne kadar yapılan tüm çözüm görüşmelerinde elde edilen verilere dayandıralacağı kesin.  Ama sonuçta, yeni gelecek bir çözüm planını, sadece Kıbrıslı Türkler  ve Kıbrıslı Rumlar’ın değil, aynı zamanda garantör Devletler olan İngiltere-Yunanistan ve Türkiye’nin  - perde gerisinde de ABD’nin- de onaylaması gerektiği unutulmamalı.
      ***
Herşey bir yana... Kıbrıs’daki iki toplumun da kafasına sokması gereken çok önemli birşey var.  Çözüm olsun veya olmasın, her iki toplum da bu topraklar üzerinde yaşamaya devam edecekler. Bu, yan yana olur veya  iç içe olur farketmez. Asırlardır bu toprakların nimetlerini paylaşan Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler birbirlerine hep muhtaç olmuşlar, bundan sonra da olmaya devam edeceklerdir.
Kıbrıslı Türkler’in büyük bir çoğunluğu ‘çözüm’den yana. Ama aralarında “Çözüm olsun da nasıl olursa olsun” diyen yok. Çünkü, hiç bir Kıbrıslı Türk 1974’e kadar yaşadıklarını tekrar yaşamak istemiyor. Bunun, kin’le, nefret’le, intikam’la hiç ilgisi yok.  Kıbrıslı Türk sadece ve sadece kendini güvende hissetmek istiyor, o kadar.
Umarız Kıbrıslı Rumlar da benzeri düşünceler içindedirler. Herhalde onlar da, ne EOKA ve EOKA’cılardan çektiklerini, ne de 1974 Savaşı’nda yaşadıkları trajediyi yeniden yaşamak istemiyorlardır.