Gölge etmese

Derya Beyatlı

 

Lefkoşa doğduğum şehir, Ankara bir süredir doyduğum.

Her fırsatta kaçarım Lefkoşa’ya, Ankara’dan kaçmak için fırsatlar yaratırım ardı ardına.   

Ankara ile Lefkoşa kardeş şehirmiş, Ankara Lefkoşa’ya abilik edecekmiş, öyle diyor Ankara Büyükşehir Belediyesi. Sağ olsun da, biz almasak?

Ankara Belediye Başkanı seçildiği zaman ağlamıştım. İlk seçildiği zaman da Ankara’da yaşıyordum, trafoya kedi kaçtığı zaman da.

Aradan geçen 20 yılda hep ağlamış mı bu şehir, hep mi karalar bağlamış?

Bu yüzden mi hüzünlü hem Hazan’ında hem Bahar’ında?

Renkler o yüzden mi karaya çalıyor Ankara’da, günün her saatinde?

İnsanlar mutsuz, şikayetçi bazen, kaderine razı çoğunlukla, kafalar nedense her daim yerde.

Hayat her gün yeni bir kavgaya benziyor bu şehirde. Güneş yeni bir umutsuzlukla mı doğuyor, bana mı öyle geliyor, kestiremiyorum.

Her an, her şey için mücadele etmeli, birilerini ezip pay kapmalı hissini veriyor bana bu şehrin yalnızlaştırıcı kapıları her geçişimde. Kocaman egoların çarpışmasını hayretle izliyorum hafta boyunca, haftasonları kendimi şehir dışına atıyorum.

Bir kaşık suda kopan fırtınaları, hep ben ile başlayan cümleleri, ‘sen de kimsin?’ tafralarını ben hiç kaldıramıyorum. Alışamıyorum kendini avutmak için söylenen yalanlara, aşağılayan bakışlara.

Bir zamanlar onca sevdiğim şehir boğuyor beni artık. Usturam yok, zihnimden atıyorum çentikleri ömrümden giden her günde.

Dostlar bırakmıştım ardımda, buluyorum neyse ki aynı yerde, daha da ileriye taşıyorum paylaşılan tatları. Yenilerini ekliyorum gün be gün, çoğalıyorum.

Şehri kurtarıyoruz her çilingir sofrasında, ardından memleketleri sırayla. Kılavuzum karga diyorum ben dertli, ‘seninki en azından tek kılavuz’ diye geliyor cevap. 

Karadeniz yollarında hırçın dalgaları izliyorum, sonbaharın binbir renge boyadığı ormanları, yeşille mavinin dansını. Yenileniyorum.

Ankara’yı yazıyorum Zonguldak’ta, Bartın’da. Deli misin? diyor bir Ankaralı başucumda, ‘şu güzellikleri yazsana, Ankara’nın neyini yazıyorsun ki?’

Ankara’nın en güzel yanı İstanbul’a dönüşü diyen bir şiir mırıldanıyorum. Alpay isyan ediyor, ben de ediyorum bir zamanlar çok sevdiğim adına.

Lefkoşa Belediye Başkanı seçildiği zaman da ağlamıştım ben, sevinçten. Hayatımda ilk kez tuttuğum tarafın çoğunlukla aynı yöne denk düşmesine inanamayışımdan akmıştı bu kez gözyaşlarım.

Lefkoşa’yı hâlâ sel basıyor her yağmur yağdığında, ama çizmeleri ile sulara dalan, özür dilemeyi bilen bir başkanı var bugünlerde. 

Ankara’dansa herkes gitmek istiyor bugünlerde...

Geliri sokak hayvanlarına yarayan bir maratonu, sorunları gören, içtenlikle çözmeye çalışan, bilgi veren, dert dinleyen bir yönetimi var. Değişim rüzgarları var, tazeliyor her sabah güneşini doğduğum şehrin.

Doyduğum şehrin yarısı tifodan kırılıyor, Sayın Başkan bardak bardak su içiyor kamera karşısında, ‘Su temiz, için birşeycik olmaz’ diyor. Dalga mı geçiyor, ben anlamıyorum.

Ankara Lefkoşa’ya abilik yapacakmış, bizim Başkan ‘Lefkoşa Türk Belediyesi "ağabeylik" ilişkisini değil, Uluslararası dayanışmayı hedeflemektedir’ diyor, bense ihsan istemezle yetiniyorum.


26 Ekim 2014
Amasra