“Göçmen kampüsünde çocukluk hatıraları…”

Sevgül Uludağ

1974’te iki yaşındayken Maraş’tan göçmen olup Leymosun’da Ayios Atanasios Göçmen Bölgesi’nde büyüyen Haralambos Hrisostomu, “Kayıplar Günü”yle ilgili duygularını paylaştı…

 

 

Haralambos Hrisostomu, Maraşlı… 1972 yılında Maraş’ta doğmuş ve 1974’te savaş çıkarıldığı zaman, henüz iki yaşındayken ailesiyle birlikte Maraş’ı bırakıp gitmek ve göçmen olmak zorunda kalmış… Leymosun’da Ayios Atanasios göçmen bölgesinde büyümüş – burası Leymosun’da oluşturulmuş ilk göçmenevlerinin bulunduğu yerdi… Bu bölgeye ikibin göçmen yerleştirilmişti – göçmenler Kıbrıs’ın kuzeyinden tam 98 farklı köyden göçmen edilmiş insanlardan oluşmaktaydı…

Haralambos Hrisostomu, halen Leymosun’da Kıbrıs Teknoloji Enstitüsü’nde araştırma ve uluslararası ilişkiler müdürü olarak çalışıyor. Daha önce de bir öğretmen olarak çalışmış, aynı zamanda uluslararası ilişkiler alanında bir bilim insanı…

Haralambos Hrisostomu, Ayios Atanasios Göçmen Bölgesi’yle ilgili yayımlanmış olan ve pek çok yazının yer aldığı kollektif bir kitapta bir yazısıyla katkıda bulunarak, “Kayıplar Günü”yle ilgili duygularını paylaşmıştı… Biz de ondan izin alarak, kaleme almış olduğu yazıyı okurlarımız için Türkçeleştirdik.

Kıbrıs’ın güneyinde parlamento kararıyla 30 Ekim, “Kayıplar Günü” olarak anılıyor çünkü bu tarih, son savaş esirinin de serbest bırakılmış olduğu gün – yani 30 Ekim 1974’ten sonra esir değiş-tokuşu yapılmamış, herhangi bir savaş esiri serbest bırakılmamış, geri dönmemiş, böylece geri dönmeyenlerin “kayıp” edilmiş oldukları anlaşılmış…

Haralambos Hrisostomu, şöyle yazıyor:

“Kayıp Şahıslar Günü – Göçmen Kampüsünde Çocukluk Hatıraları…

İkindi vakti, genç göçmenlerin çocukları mahallelerde futbol oynarken, her bir çocuk annesinin adıyla anılıyordu… Göçmenler Kampüsü’nde anneler, babalardan çoktu…

Rita’nın Yannis’i

Magdalene’in Fitos’u

Marulla’nın Andreas’ı

Sulla’nın Pambos’u…

Her Temmuz ayında, Kıbrıs’ın işgalinin yıldönümünde, Göçmenler Kampüsü’nün meydanına otobüsler gelirdi, geleneksel kafelerin yanına ve bunlar yapılacak miting için otobüslere binerlerdi…

Küçük çocuklar Lefkoşa’yı işte ilk böyle öğrenmişlerdi… Bu mitinglerden öğrenmişlerdi… Otobüste her bir sıra bir aileye ayrılmıştı. Her bir ailenin de “kayıp” şahsının fotoğrafı vardı yanında… Ve işte Kıbrıs Radyo Yayın Korporasyonu’nun televizyonu mitingdeki bu kalabalığı siyah beyaz görüntülerle gösterirken, konuşmacının durduğu yerin altında ellerinde fotoğraflar taşıyan kadınlar da yalnızca “kayıp şahısların akrabaları” değildi, anons yapan sunucunun dediği şekilde… Bizim için, biz genç göçmenlerin çocukları için bu kadınlar Aşşa’dan Petru nine idi, bazan annemiz işe gittiğinde bize bakan ninemizdi o ve komşumuz Maria’ydı, hem kocası, hem de oğlu “kayıp”tı… Pepeççu adlı yaşlı kadın, kilisede bizim yanımızda oturan kişiydi, sınıf arkadaşımın annesiydi, arkadaşımın ninesiydi bu kadınlar…

Genç göçmenlerin çocukları olan öğrenciler alfabeyi ve matematiği, köyün yerli çocuklarıyla birlikte öğrendiler – Ayios Atanasios köyünün ufacık ve tıkış tıkış okul binasının içinde… Okul, iki vardiyadan oluşuyordu, sabah vardiyasi ve ikindi vardiyasi vardı, tüm öğrenci nüfusunu sığdırabilmek için okula, böyle yapıyorlardı.

Okulda, tüm işgal altındaki Kıbrıs’ın yürüyüşü vardı coğrafya dersinde: Maraş, Girne, Omorfo, Karpaz, Lisi, Kondea, Vadili, Yalusa, Tavros, Aysergi, Limnya, Zodya, Kadokopya… Bu yerler Kıbrıs’ın bölünmüş haritasında yalnızca basit birer nokta değillerdi. Bunlar, sınıf arkadaşlarımızın köyleriydi: Stavro’nun, Eleni’nin, Skevi’nin Yorgo’nun, Mihalis’in ve İrene’nin doğdukları yerlerdi bunlar…

Sınıfta öğretmen öğrenci listesini okuyup da “Baba adı” diye soru sorunca, cevaplar boğazlarda düğüm olurdu… Çocukların neredeyse yarısı bunu telaffuz edemiyordu ve çok küçükler de “Baba” demeyi dahi öğrenememişti…

Öğretmenimiz Bayan Eleni, çocuklardan öğrenci listesinde “Baba Mesleği” yazılı yeri doldurmalarını bile isteyemezdi…

Andreas, Hristodulos, Savva veya Adamos isimlerinin karşısına MESLEK olarak insan ne yazabilirdi ki? “Kayıp şahıs”??? “Kayıp şahıs” diye bir meslek var mıydı ki?

Aradan yıllar geçince, genç çocuklar birer adam oldular. Küçük kızlar birer kadın ve anne oldular… Kıbrıs’ın geleneksel giysileri içerisindeki nineler ve dedeler, kara eşarp bağlamış olan nineler, yavaş yavaş bu dünyadan göçüp gittiler… Ruhları, “kayıp” oğlularıyla buluşmaya gitti, hep birlikte uçup doğdukları yerlere gitmeye…

Küçükken futbol oynadığımız kilisenin yanındaki meydanlık, bir parka dönüştürüldü, “Savaşta ölenler ve Kayıp Şahıslar Parkı”na ve ortasına bir de anıt yaptırıldı. Hala “kayıp” olan veya yakın geçmişte kalıntıları bulunarak kimliklendirilmiş olanların isimleri, heykeltraşın esinlendiği yarım bir geminin üzerine kazındı… Bu kazınmış isimler, dedelerinin isimlerini taşıyan genç torunların yüzlerinde yeniden hayata gelmiştir sanki de… Genç Hristakis, genç Andreas, Savvakis, Adamos, Yorgos, Vasilis, Sinassis, Nikolas – onların dedeleri Aheridu’dan, Angastina’dan, Karmi’den, Lisi’den, Vasilya’dan, Karakum’dan, Dipkarpaz’dan, Komikebir’den, Ayyorgi’den, Girne’dendi…

(Haralambos Hrisostomu – “Göçmenlerin Başkenti Ayios Atanasios Göçmenler Kampisi” başlıklı kitaptan alıntı… Türkçesi: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 3.11.2020)


 MARAŞ’TAN HATIRALAR… - 6 –

 

 Kıbrıslı ünlü yazar Vivian Avramidu Plumbis yazdı:

“Müjde mi yoksa Pelin mi?”

 

Kıbrıslı ünlü yazar Vivian Avramidu Plumbi, POLİTİS gazetesinde 3.11.2020’de çıkan yazısını İngilizce’ye çevirerek bize gönderdi, biz de bu yazıyı Türkçeleştirdik okurlarımız için… Vivian Avramidu Plumbis, POLİTİS gazetesinde, haftada üç kez, fotoğraflara bakarak duygularını aktarıyor… Maraş’tan çekilmiş fotoğraflar bunlar… Bu sayfada paylaştığımız bu fotoğrafı da, Vivian’ın arkadaşı Aleksiz Hacısotiriu çekmiş… Vivian Avramidu Plumbis, şöyle yazıyor: 

“Ekim’in başından bu yana kalbim artık sınırlarına ulaşmış gibi hissederken, Maraş ile Maraş arasındaki sınırda, telli bölgenin çıkışında bir yere adım atarken ve bir acı dalgası daha beni bitirmeden önce seni gördüm.

Göğüs hizasında tutuyordum fotoğraf makinemi, son bir hatırayı yakalamak için, gençliğin bir başka havasını yakalamak için… Ve işte sen oradaydın, önümdeydin, yalnızca iki adım uzaktaydın. Yenile asfaltlanmış yolda ayakseslerimi duymuş ve geriye doğru yarı yarıya dönmüş ve bana bakmıştın. Bana Bakışın, aklımı karıştırmıştı… Belki de o yüzden deklanşöre basmıştım…

Utanmış mıydın yoksa öfkeli miydin?

Bana ait yerleri gözden geçirirken seni yakaladığım için kızgın mıydın? Kocan ve oğlunla gezintinde seni rahatsız mı etmiştim? Kendi dünyama dönüp de seni huzur içinde bırakmayışım nedeniyle mi kızgındın bana? Ha? Pelin? Senin ismin bu mudur? Pelin? Acı bir aromaya sahip kara talihi mi aktarıyordu bize?

Yoksa utanmış mıydın canım? Adın Müjde miydi ve yalnızca utanmış mıydın? Adının bana izah edildiği gibi “iyi haber” olması nedeniyle, bu kez de iyi haberlerin gelmeyişinden mi utanmıştın? Ne senin için, ne de benim için? Benim gibi sen de utanmış mıydın, kayıp gitmiş, araştırılmamış yıllardan, ihanet yıllarından? Evet, bugün bana evlerimizin gövdeleri bunları fısıldadı ve evet… Utandım…

Bu fotoğraftaki yüzüne tekrar tekrar bakıyorum: Bu bakışın bana ne söylüyor, Müjde mi yoksa Pelin mi?

Eğer adın Pelin’se, aşağıya, yere bakman gerekiyor… İnsanların sefaletinden ve kanunsuzluğundan usandık… Artık kanımız daha fazla zehir kaldırmıyor…

Ancak eğer adın Müjde ise, o zaman sakin ol… Yalnızca eğil ve gözlerimde bizim kuşağın yorgunluğunu gör… Hem sizin, hem de bizim kuşağın yorgunluğunu…

Her kim olursan ol, sana daha fazla bir şey söylemeyeceğim… Belki bir tek Maraş ile Maraş arasındaki bu yerde artık itiraf etmeliyiz ki, beğensek de, beğenmesek de, hepimiz kaybetmiş vaziyetteyiz…”

(Fotoğraf: Aleksiz Hacısotiriu… Türkçesi: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 3.11.2020)

 


 

Kıbrıs Cumhuriyeti’nden Kayıplar Komitesi’ne 175 bin Euro yardım…

Kıbrıs Haber Ajansı’nın haberine göre, Kıbrıs Cumhuriyeti, Kayıplar Komitesi’ne 2020 yılı için 175 bin Euro yardımda bulunacağını açıkladı.

KHA’nın haberinde özetle şöyle denildi:

 “Cumhurbaşkanlığı Komiseri Fotis Fotiou’nun Ofisi tarafından yapılan açıklamada, KŞK’nın kazı çalışmaları programının başlamasından bu yana Kıbrıs Cumhuriyeti’nin programın finansmanı için verdiği yardımın 3 milyon Euro’dan fazla olduğu ve bunun Avrupa Birliği’nden sonra en yüksek yardım olduğu belirtildi. Bu miktar Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından doğrudan finanse edilen programın diğer destek önlemelerini içermiyor.

Açıklamada "KŞK’nın programının en az son beş yıldır sorunlar ve zorluklarla karşı karşıya bulunduğu ve sonuç olarak kazılar sırasında bulunan kalıntıların sayılarında dramatik bir düşüş yaşandığı ve dolayısıyla DNA metoduyla belirlenen kimliklerin sayısının da düştüğü kaydedildi ve “ne yazık ki zaman bizimle değil ve gecikme lüksüne sahip değiliz. Pek çok kayıp yakını sevdiklerinin akıbetini öğrenemeden bu dünyadan göçüp gidiyor” denildi.

Açıklama şöyle devam ediyor: “Hepimizin dilek ve beklentisi gerek Kıbrıs gerekse yurt dışındaki kaynaklardan gerekli bilgilere ulaşabilme yolları bulunmasıdır. Böylece ailelerin yararına olacak ilerlemeler için uygun koşullar oluşturulmuş olacak”.

“Kıbrıs Cumhuriyeti yılların neden olduğu endişe ve sorunlara rağmen KŞK’nın insani çabaları için her türlü yardım ve desteği vermeye devam edecektir”.

“Hepimizin ümit ve amacı kazı programının Kıbrıslı Rum, Kıbrıslı Türk kayıpların trajedisinin insanı yönüne odaklanması ve ailelerinin acı çekmesine neden olan sorunun en erken zamanda çözülmesidir”.

(Kıbrıs Haber Ajansı – 2.11.2020)