GÖÇ HAREKETLERİ VE BİZ

Tamer Öncül

Şu küçücük, yarı/buçuk adamızda (“bizim alışık olmadığımız” vurgusuyla dillendirdiğimiz) kriminal olayların artışı, toplumda ciddi bir travma yaratmış durumda…

Şiddet’in, çürümenin tırmanışının ardında aradığımız ilk etken çoğunlukla “Demografik yapının bozulması” oluyor…

Bu “saptama” da (Dünyanın bir çok ülkesinde olduğu gibi) Yabancı düşmanlığını körüklüyor..

Her fırsatta, “Engin Hoşgörüsü” ile öğünen toplum bireylerindeki (gizli) ırkçılık; çoktandır açığa çıkmış durumda…

Çok Kültürlülüğe burun kıvırırken; “Tek MilletTek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet” sloganı ile beslenen faşizme göz kırptığımızın farkında olmalıyız artık.

Adanın kuzeyinin “sorma gir hanı” na döndüğü; sınır denetimlerinin eksikliği; nüfusa oranla büyük bir “Güvenlik Gücü” olmasına karşın, güvenlik zafiyetinin olduğu; mafyalaşmanın güç kazandığı gerçekleri üzerinde daha ciddi durmak yerine; demografik yapının değişimine odaklanmanın, sorunu çözmediğini yaşayarak görüyoruz…

Hükümetlerin, her önüne gelene vatandaşlık vermesine karşı çıkmakla; iş /aş/eğitim vb. peşinde (ya da mülteci olarak) adamıza gelenlere düşmanlık beslemek aynı kefeye konulursa; bunu adı düpedüz IRKÇILIK olur.

Her yerde mantar gibi biten üniversitelerin denetlenmesini istemek yerine; “sağılacak inek” gibi gördüğümüz öğrencilere “potansiyel suçlu” gözüyle bakmak; onları dışlamak daha kötü sonuçlara zemin hazırlamaktan başka işe yaramayacaktır.

Aynı durum “ucuz iş gücü” olarak kullandığımız üçüncü dünya ülkelerinden adamıza gelip; güvencesiz bir biçimde çalışan insanlar için de geçerlidir.

Orta doğu başta olmak üzere, geri bıraktırılmış ülkelerde yaşanan etnik ve siyasi çatışmalar; çevresel faktörler;  Soğuk Savaş sonrası yaşanan siyasi çözülme ile küreselleşmenin yarattığı yaşam standartları eşitsizliği dünya çapındaki göç hareketlerini hızlandırmıştır.

“Daha İyi Bir Yaşam” beklentisi ile (ağırlıklı olarak) Batı ülkelerine yönelen bu Göç Hareketleri’nin geçiş yolunda olan adamızda her geçen gün büyüyen bir “Mülteci Sorunu” yaşamamız, bu yüzden rastlantısal değil..

Evet, bu küçücük adada ciddi bir NÜFUS sorun var; giderek KALABALIKLAŞIYOR ve farklılaşıyor…

Ancak şunu anlamalıyız ki “TEK”ci (etnik, dinsel vb ) anlayışlar ve “düşmanlıkla” bu sorunu ülke adına olumlu bir yere taşımak olası değildir.

Başta “Devlet”, tüm kurum ve kuruluşlar, sendikalar ve sivil toplum hareketleri olmak üzere, herkesin bu konuyu bir kez daha önüne koyup ciddi ciddi düşünmesi ve İNSANİ çözüm yolları üretmesi gerekmektedir…      

Kültürel farklılıkları, etnik/kültürel milliyetçiliğin taşıyıcısı; toplumda gettolaşma ve bozulma unsuru” olarak değerlendirip; “ötekileştirici, dıştalayıcı” anlayışın yerine; Çok kültürlülüğün bir veri olarak benimsenip içselleştirilmesi gerekmektedir…

Bunun ilk adımı da KÜLTÜREL HOŞGÖRÜ’den geçer…

Federico Mayor’dan bir alıntı ile bitirelim yazımızı; 

"Kültürel hoşgörü, yalnızca farklı olanlara karşı sabırlı davranmak değildir. Hoşgörü hem ahlaki, hem de estetik bir tavırdır. ‘Ötekiler’ ve onların kültürel güzellikleri hakkında bilgi sahibi olmaktır. Nefreti ve etnik şiddeti doğuran aşağılama, saygısızlık, karalama gibi davranışlardan ancak böyle bir zihniyetle uzak durulabilir.”