GİTME VAKTİ

Sami Özuslu

Yahya Kemal der ki:
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan…”

Mesele, ‘demir almak günü’nün gelip gelmediğidir.
Karar verilmişse eğer, çalmadan düdüğünü  de, sessizce çıkar, gider limandan o gemi…
Ve meçhule yol alır.
Bilinmeze yani…
Tam da bizim gibi!..

--

‘Gitme vakti’ne karar vermesi zordur.
Hele ‘meçhul’se gidilecek yer…
Dönüşü var mı yok mu, bilinmiyorsa…
Varılacak ‘meçhul’ limanda bir bekleyeni yoksa gidenin…
Ve kalkılan limanda da ‘bekleyen’ sallamadıysa mendili…
Gitmek mi zor, kalmak mı?
İkisi de zor…
Tıpkı bizdeki gibi!..

--

Bir ‘gemi’yse bizim bindiğiniz…
Limanda içine tıkıştırılmışsanız ve bekliyorsanız…
Elinizde ‘bilet’ yoksa eğer…
‘Kaptan’ kim, ‘gemi’ kimin bilmiyorsanız…
‘Rota’sı nedir bu geminin, söylenmediyse size…
Kaç gün yol alacak, nerede mola verecek, nereye varacak, hiç malumatınız yoksa…
Ve kimse de cevap vermiyorsa bu sorulara…
‘Bindiniz bir alamete, gerisi kıyamet’tir asıl…
Tıpkı bizim yaşadığımız gibi!..

--

Çok ‘gemi’ kalktı bu limandan…
Giden çok oldu, dönen az…
Arkasında bırakan gitti, dönmek özlemiyle yandı da, bir baktı yaş kemale erdi.
Kimisi gitti, döndü, geri geldi.
Bulamadı ‘eski’ limanı yerli yerinde…
Değişti her şey haliyle de, değişmedi ‘gemi’nin kaderi şunca yılda…
Hala ‘gemi’ bizim değil, hala ‘rota’yı bilmiyoruz, hala ‘kaptan köşkü’nde kim var haberdar değiliz.
Sürekli kalkıyor ‘liman’dan gemi de, ‘meçhul’e dahi varamadık, her neresiyse orası!..

--

Yahya Kemal Beyatlı ‘Sessiz Gemi’yi şöyle tamamlar:
“(…) Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.”

Memnun mudur hakikaten ‘giden’ gittiği yerden?
Bundan mıdır ‘seferden dönmüyor’ oluşu?
Yoksa ‘çeken bilir’ de ‘uzaktan gazel’ mi okuduğumuz bizim?
Ve en kritik soru şu:
Dönecek mi bir gün ‘sefer’inden o giden?
Yoksa giden gittiğiyle, kalan kaldığıyla mı yaşayacak sonuna dek?
Sahi, ‘giden’ kimdi, ‘kalan’ var mı?
‘Gemi’ kimin, ‘kaptan’ hangisi?
Kim çiziyor ‘rota’yı ve kimin haberi var ‘varılacak liman’dan?

--

‘Sessiz’ bir ‘gemi’de miyiz biz hakikaten?
Kimin peki bu gemi?
Bizi kim bindirdi buraya?
Kim karar verdi lüks kamarada kim yatacak, hangimiz kırık dökük salonunda oturacak, kimler güvertede sürünecek diye?
Ve ‘nereye gidiyor bu gemi’ sorusuna neden kimse yanıt vermiyor?
Nedir bu suskunluk, sessizlik?
‘Meçhul’e yol almak mıdır kaderimiz her daim?
Peki ama neden elimize almıyoruz o ‘kader’i?
Ve her gelen bir ‘gemi’ye bindiriyor, ‘meçhul’e giden bir ‘seyahat’e çıkarıyor bizi?

--

Vakit geldi galiba…
Demir alma zamanı yakın…
Meçhule gidecek olsa da gemi, binmek lazım galiba…
Zaten geride mendil sallayacak biri de kalmadı, hani?
Hüzünlüdür her ‘gidiş’ de, ‘kalış’ın da tadı kalmadı hiç…
Hem, ‘giden’ de değil zaten her zaman ‘terk eden’...
‘Bilinmez’ bir limanda değil miyiz zaten?
O zaman?
Ne fark eder ‘meçhule giden gemi’nin rotası?
Gitme zamanı şimdi…