Girne’de çok kültürlü bir gece ve Kıbrıs’ım

Cenk Mutluyakalı

Ne kadar özel bir geceydi Girne'de, çok kültürlü, samimi, içten…
İnsan kimi zaman şarkı söylemek istiyor yalnızca, müzik dinlemek, göğe bakmak, sınırsızlığa sarılmak, zamanın içinde öylece kaybolmak istiyor.

Almanya'dan 150'den fazla müzisyen geldi, aralarında gençler de var, 70 yaş üzeri gönüllüler de... “Nenecik”, “dedecik” dediğiniz insanlar sahnede tutkuyla nefes tüketiyor; sınırları ve mesafeleri ortadan kaldırıyor. Sosyal sorumluk için müzik yapıyor bu orkestra ve kendi konserleri için bilet satın alacak kadar adanmış, yardımsever, özverili… Ortopedik Engelliler Derneği'ne, SOS Çocuk Köyü'ne destek için buluştular, tüm masraflarını kendileri üstlenerek…

Girne Amfi Tiyatro’da iyi de bir izleyici kitlesi vardı, mahcup olmadık, iyi ki…

***
Yıllardır böylesi önemli sosyal sorumluluk projelerine imza atan, Almanya ile Kıbrıs arasında mekik dokuyan Turgay Hilmi'nin organizasyonunda, Girne'nin nemine ve sıcağına rağmen olağanüstü bir gece yaşandı, 'Winds of Rotary Concert' ayakta alkışlandı, defa defa...
Hele finalde, Kamran Aziz'in o unutulmaz "Kıbrıs"ım şarkısı öyle güzel tınladı, söylendi, hissedildi, anlatamam… Girne Kalesi'nden yankılandı sesler, antik limandan...

Almanya'dan gelen orkestraya adada yaşayan Afrikalı dostlar eşlik etti ve Amfi Tiyatro'yu dolduran yüzlerce Kıbrıslı, İngiliz, Alman, Japon, Kongolu, Rus...
Bu ada böylesi güzel…
Siyasetin, milliyetçiliğin, nefretin böldüğü ülkeyi ezgiler birleştiriyor.
O nedenle değil mi, Kıbrıs'ım şarkısında yalnızca Girne, Mağusa, İskele yok...
Leymosun da var, Baf da!
Kıbrıs ülkesi kuzeyle sınırlı değil…
“Kıbrıs’ın her kazası, sanki altın parçası” o yüzden…

***
“Yıllardır Kıbrıs’ta organizasyonlar yapıyor, Avrupa’dan yüzlerce müzisyeni adamıza taşıyorum, bu benim veda organizasyonum, sanatın kıymetini bilenlere hediyem olsun” dedi Turgay Hilmi…

Hem yorgunluk bu hem de sitemle…
İsyan aslında, ilgisizliğe, umursamazlığa, kayıtsızlığa…
Çünkü bu ülkeyi yönettiği iddiasında olanlar sanatın ya da sanatçının kıymetini bilmiyor, yanında durmuyor, destek olmuyor.

“Turizm” denince “kumar” geliyor akla…
“Kültür” denince “marş, nutuk, bayrak” ne yazık…
“Külliye” inşa ediliyor, tiyatro salonumuz yokken…

İlginçtir, kıyıları, ihaleleri, makamları üleşenlerin hiçbiri de yoktu ortada!
İyi de yoktu.
İnsanları yeniden kardeşliğe çağıran 9’uncu senfoninin o büyülü ezgisi kirlenmedi en azından…

***
Turizm ya da Kültür Bakanlığı neredeydi sahi?
Bu büyük organizasyonun hiçbir aşamasında yer almadı sanırım…

Girne Belediyesi destek verdi ve Kıbrıs Sanat…
“Cumhurbaşkanı” olarak seçtirilen Ersin Tatar gecikmeyle olsa da geceye geldi – çok insan da söylendi, bir klasik müzik konseri böyle bölünür mü?-
Yine de geldi, izledi.

***
Elke Völker, Jens Lohmüller ve Turgay Hilmi yönetti orkestrayı…
Zübeyde Yılmaz solistlerden biriydi, henüz 14 yaşında bile değil, trombonuyla sahneye çıktı…
Piyanist Eser Öktem’i biliyoruz zaten, Kıbrıs’ın özel yeteneklerinden… Eser de eseri de harikaydı.
O alışkın olduğumuz klasik bestelerden farklı bir repertuar vardı. Harry Richards’ın "Treasury for Piano" adlı eserini, üflemeli çalgılar eşliğinde dinledik. Caz çağrışımı da içeren, romantik rock eserini sıra dışı yorumladı Eser.

Girne’nin ve klasik müziğin harika ikizlerinden Gözlem Özdeğirmenci de Schindler's List filminin o unutulmaz ezgisi “Moment for Morricone”i içimizi titreterek yorumladı. Ne kadar savaş kurbanı varsa acılı yurdumda, ne kadar kayıp, zulüm, gözyaşı, tümüne bir saygı duruşu gibiydi melodi, katilden kahraman yaratanlara çığlıktı... John Williams'ın bestesinde Gözlem Özdeğirmenci'nin usta yorumuyla gözlerimiz nemlendi.


***
Konserden umutla, hazla, minnetle ayrıldı yüzlerce insan… Girne ve Georgensgmünd Belediyesi’nin kardeşliğini alkışladık… Sanatın birleştirici gücünü… Ada yarısında onca kirliliğe, kayıtsızlığa, kalpsizliğe ve umarsızlığa rağmen iyi ki sanat var, dedik… Sanatla çoğalan bilincimiz var, umudumuz var, iyi ki… Ülkenin geldiği noktayı gördükçe, sıkı sıkıya sarılmalıyız sanatın, müziğin her haline…

‘Protokol’ merağı ve kültürü

Girne’deki konserde tanıklık ettim, bir grubun “protokol” merağına!
Bunu bir “ayrıcalık” ya da “üstünlük” olarak görüyorlar herhalde…
En önde, özel bantla ayrılmış bölümde, sahneye en yakın olma egosu önemli kabul ediliyor. Halbuki sanat etkinliklerini izlemek açısından en sıkıntılı yer, ön sıralar…

“Protokol” karşıtlığı yapacak değilim.
Kimi insanlarımız elbette özel olarak onurlandırılmayı hak ediyor.
Ama şu önemli…
Bir sanat gösterisini izlemenin adabı vardır, saygısı, disiplini, nezaketi…
Vaktinde gideceksiniz!
Eğer vaktini geçirmiş, geç kalmışsanız da kimseleri rahatsız etmeden arka sıralara bir yere çökeceksiniz, sessizce…

Hem geç gider, hem de protokole yürürseniz, gösterinin ritmini bozarak, onlarca insan karnından size küfreder, ayıplar, bilesiniz…