Gezi’de uçuşu hatırlamak

Neşe Yaşın


Hayatın gerçekten değerli, gerçekten erdemli olanı ortaya çıkaran süzgeçleri var mıdır? Kapitalizmin zaferini ilan ettiği son yirmi yılda ortaya çıkan bir insan tipi üzerine düşünüyorum. Toplumun herhangi bir alanında başarı için yola çıkmış bu insan tipinin yarışı önde bitirmek için yapamayacağı yoktur. Kilit durumdaki kişilerle görüşülüp gerekli destekler alınacak, hoşa giden neyse o yapılacaktır. Başarı öyküleri, kişisel promosyon için atılan taklaların, gerekli yerde söylenen yalanların, abartılı CV’lerin, rakiplere karşı komploların anlatısıdır… “İmaj oluşturma” gibi kavramlar da bu döneme aittir.
Son günlerde dünyaya bir örnek oluşturan Gezi Direnişi ve bu direnişin kahramanı olan gençler böyle bir dönemin geride bırakılıyor olduğu konusunda umut verdiler. Her hareketin dikkatle izlendiği, her türlü içtensizlik ve yalanın açığa çıkarıldığı bir saydamlaşma zamanı sanki bu yaşanan. Böylesine gözlem altındayken üçkâğıda başvurmak o kadar da kolay değil artık. Sahtelikler çok daha kolay ortaya çıkabiliyor. Ekranların başındaki bazı gençler söylenen yalanları ortaya çıkarmak için hücuma geçen daha güzel bir dünyanın neferleri haline gelmişler. Sayısız araştırmacı gazeteci bir anda harekete geçiyor sanki.
Bunun karşısında ayını araçları kullanıp yalan bilgilerle, acımasız tahribat yapmaya çalışanlar da yok değil. Doğru bilgiyi ortaya çıkmak mümkün ama her durumda…
Böylesi bir ortamda hala eski tarz siyaset yapmaya çalışanlar epeyce bocalıyorlar doğal olarak. Her ne kadar aynı araçları kullanmaya çalışsalar da mesele araç değil. Bu radikal demokrasi ortamında, kimilerinin foyasını ortaya çıkarabilmek daha mümkün artık…
Fikirlerin özgürce yarıştığı bir ortam onlar için korkutucu olan. Herkes fikrini alabildiğine savunduğunda birilerini ikna edebilir ya da edemez. Önemli olan savunabilmektir ama… Gezi ruhu biraz da bu değil mi? “Ben böyle düşünüyorum; İkna olursan bana katıl.”nın karşısında “Herkes benim gibi düşünmeli, benim istediğim gibi davranmalı”nın şansı ne olabilir?
Bu artık yeni bir dünya… Bu dünya içindeki gençlerin otoriter, buyurgan tavırlı siyasetçilere, sırıtan egolara, şefkat maskesi ardına gizli zulme boyun eğmesi mümkün değil. Devletin ideolojik aygıtlarının kırılma yaşadığı bir dönemdeyiz artık.
Böylesi bir dönemde toplum mühendisliği yapmaya çalışanlar ne büyük bir yenilgi yaşayacaklarını yeni yeni görmeye başlıyorlar.  Türkiye özelinde ilginç olan toplumsal devrimlerin dinamik gücü olan yoksulların bu direnişin dışında durup otoriteye boyun eğiyor görünmeleri… Böylesi bir durumda lider biraz da Oz Büyücüsü’nü andırıyor. Bir perdenin ardından megafonla korkutucu bir ses çıkaran cüceyi kast ediyorum. Bir gün bir kahramanın o perdeyi çekip gerçeği ortaya çıkarması pekâlâ mümkün.
Paraya ve iktidara sahip olanlar kadar düşünce, yaratıcılık ve mizaha sahip olanlar da güçlü artık. Bir araya gelindiği zaman ne gibi mucizeler yaratabileceklerini görüyorlar.
Bunun karşısına zulmün dozunu artırarak çıkmak şu anda siyasi otoritenin seçtiği. Bu vahim hatanın bedelinin ise çok ağır olacağı görülüyor.
Böylesi bir dönemde İstanbul’da olduğum için kendimi oldukça şanslı hissediyorum doğrusu… İnsanın yüzüne ince bir gülümseme yerleştiren “Artık ölsem de gam yemem” dedirten sahnelerle dolu burası.
Böylesi bir direnişin zulümle bastırılabileceğini düşünemiyorum. “Kuş ölümlüdür. Sen uçuşu hatırla” der Furuğ. Umut edilen şudur ki vurmaya kalkıştıkları kuşlar birleşip yenebilecektir zulmedenleri.
Dünyayı yaratıcılık ve sanatın değiştirebileceği apaçık ortada… Bunun farkında olan lider de bunu hedef alıyor zaten. Entelektüel zekâ ve yaratıcılığa saldırıyor.  Bunlara saldırırken özgürlüğe saldırıyor. Bunu yaparken aslında kendi mahvını hazırladığını anlayamaması mümkün mü?
Bunun sonunun neye varacağını hep beraber göreceğiz. Ne olursa olsun bu uçuşu hep hatırlayacaktır dünya… O güzel çocukların o güzel kuşlara binip geldikleri günler uzun yıllar boyu bir masal gibi anlatılacaktır.