Gerçek sonuç: Genel grev

Cenk Mutluyakalı

Tarihimizin en kirlenmiş yönetimine tanıklık ettiğimiz duygusu, toplumun tüm kesimlerinde yaygın.
Algı değil yalnızca...
Olgular da hayatımızda...

“İhale” adı altında çevrilen oyunlar… Dikkat çekici biçimde kabaran rakamlar ama bitmeyen projeler... Tüm bunların gölgesinde hızla büyüyen kişisel servetler, kamusal kaynakların peşkeşi, hile, rüşvet, liyakatsizlik, kayıtdışılık...

***
Son dönemde yalnızca çürüme ve yozlaşma değil, statüko da kemikleşti.
Eğitim ve sağlık çöktü, kontrolsüz nüfus ve yurttaşlık siyaseti çığırından çıktı. 

Seçimlerde tepkisini güçlü biçimde ortaya koyan yurttaş, hâlâ “hükümet” olarak anılan demokrasi yoksunu yapının gölgesinde yaşıyor.

Kendi yandaşlarının soruşturma dosyalarını örtbas edenler, aynı anda demokratik hakkını kullanan öğretmeni hedefe koyabiliyor.
 

***
Ancak böylesine örgütlü bir kötülük düzeni karşısında bile, ortaokul ve lise öğretmenlerinin grevi beklenen toplumsal desteği bulamıyor.
Bu da üzerinde ciddi biçimde düşünülmesi gereken bir durum.
Tepkiyle ya da öfkeyle değil, akılla…

***
Veliler, öğrenciler, sıradan yurttaş; eğitimdeki kesintilerden, devlet okullarında süregelen kayıplardan yıpranmış durumda.
Çünkü herkes aynı konfor alanında değil…

Terazinin dengesi epeyce bozuldu.
Parası olana eğitim de sağlık da kesintisiz; geriye kalanlar için ise yokluk, yoksunluk, huzursuzluk....

Bir yanda çürümüş bir yönetim, öte yanda yılgın bir toplum… Hele de korumasız, güvencesiz kitleler…
Bu tespiti kişisel bir kanaat olarak değil, sosyal göstergelerden okuyorum.

Yenidüzen’in grev haberine yapılan yüzlerce yorum, öfkesini hükümete değil eyleme yöneltiyor. Benzer biçimde, farklı okur kitlesine sahip Kıbrıs Postası’na bakıyorum manzara aynı...

***
Siyasi partiler, sendikalar, örgütler öğretmene destek açıklıyor. Ama sokak ile bildiriler arasında bütünlük yok.

Bir ülkede yönetim yozlaşırken, direnişin toplumsal karşılığı bütünleşmiyorsa, orada en büyük yoksunluk empati ve dayanışmadır.
Çünkü dayanışma yalnızca birlikte yürümek değil; birbirinin yükünü, kaygısını, zorluğunu hissetmektir.

Bir öğretmenin grevi, bir öğrencinin geleceğidir. Bir hemşirenin direnişi, bir hastanın yaşam hakkıdır. Bir gazetecinin mücadelesi, halkın gerçeğe erişme hakkıdır.
Bunlar ayrışmışsa, anlaşılmıyorsa, güven kırılmışsa sloganlar yalnızlaşır.


***
Göç, Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi’nin (CMIRS) Ağustos 2025 anketi bu tabloyu net biçimde gösteriyor.
Toplumun yüzde 84’ü “ülkede işler yanlış gidiyor” derken, en az güven duyulan kurum sendikalar çıkıyor.

Bu bulgu, yalnızca sendikaları değil, bütün bir toplumsal örgütlenme kültürümüzü sorgulamayı gerektiriyor.

Toplum, yönetenlere güvenmiyor; yönetilenler, yönetenleri artık temsilcisi olarak görmüyor. Ama sendikaların “toplumsal bir mücadele” yürüttüğüne dair güveni de yeniden inşa etmek gerekiyor.

***
Böylesine kirlenmiş, yozlaşmış bir dönemde parçalı direnişler, toplumsal karşılık bulmadığı gibi statükoyu da sarsmıyor. Bu kötü yönetimden kurtuluş sanırım Genel Grev’le mümkün olabilir.

Sadece kamu çalışanlarının değil; sanayicinin, esnafın, öğrencinin, velinin, üreticinin, sanatçının da aynı safta durduğu, herkesin ortak ses verdiği bir direnişle…

Bir toplum, birbirinin yokluğuna ve yoksunluğuna omuz verdiğinde temizlenir.