“Genellemeler ve ırkçılık…”

Sevgül Uludağ

 

Herkül Millas

Batılılar, Müslümanlar, affedersiniz bilmemkimler diye konuşuyoruz. İnsan gruplarıyla ilgili genellemeler zararlıdır, çünkü ırkçılık yapmanın ilk adımı genellemedir. Hitler milletleri bir bütün olarak üst/alt kategorilerine ayırırken, bu işe böyle başladı. Bu görüşün özü şu: Bir halkın içinde bir-iki kişi kötüyse hepsi kötü sayılır (ötekiler); tersi de olabilir, bir-ikisi üstünse hepsi (yani ‘biz’) üstündür. Genelleme yanlıştır, tehlikelidir, tuzaktır, ırkçılıktır.

Ancak bilimsel araştırmaların özünde sınıflandırmalar bulunur; sınıflandırmanın ilk şartı da genellemedir. Yani pek çok nesneyi ve bulguyu parçalara veya gruplara ayırıp genel sonuçlara varırız. Örneğin, sonsuz tipteki bitkileri, hayvanları vb. gruplara ayırırız, orman, çalı, ot ve omurgalılar-omurgasızlar diye. Bilimleri, sanat yapıtlarını vb. aynı mantıkla sınıflandırırız. Bu sınırlandırmaların olması için genellemeler yaparız ve ardından, bu gruplar hakkında genel şeyler söyleriz. İnsan grupları için de aynı yolu izleriz. Örneğin “Türkler son yıllarda, kendilerini, eskiye kıyasla daha mutsuz hissediyorlar” diyebiliyoruz. Bu tür genellemeler ‘meşru’dur. Ama daha önemlisi, gereklidir de.

Farklı ve çelişen iki ‘doğru’ sonuca varmış gibiyiz: “Milletler konusunda konuşurken genelleme yapmamalıyız” dedik ama, aynı zamanda, “Milletler konusunda bazı genel doğrulardan söz edebiliriz” de dedik. Sanırım iki faktörü göz önüne alınca bu çelişkiyi aşabiliriz. İlkine ‘istatistiki genelleme’, ikincisine ‘konjonktürel genelleme’ diyelim.

Halklar, milletler vb. insan grupları konusunda istatistiki özelliklerden söz edebiliriz. Bu tür bir genelleme, yukarıda ‘ırkçı’ dediğim genellemeden bütünüyle farklıdır. Çünkü genel istatistiki doğrular her zaman farklılıkları ve istisnaları da içerir. (Bu konuda ‘Gauss dağılımı’ kavramına bakabilirsiniz. Buna göre, istatistiklerde genel eğilimlerin ötesinde, bu genelden uzak kalan örnekler her zaman vardır.) Bir grup için, istatistiki olarak, örneğin ‘iyimser’ derken, otomatik olarak, belli bir oranda olan iyimserlerden söz etmiş oluyoruz. O grubun başka üyeleri, azınlık da olsa, genellemeye farklı anlam verir; “Herkes aynı değildir” mesajı bu bilginin içindedir. Yani böyle bir istatistiki bilgi kasıtlı olarak veya bilgisizlikten dolayı yanlış yorumlanmazsa, grup için ‘herkesi kapsayan’ bir kalıpyargı oluşturmaz.

Tabii, bir millet hakkında bir şeyler söylemek için ille de önce istatistiki araştırma yapmamız gerekmiyor. Gerekli olan, grupların özellikleri konusunda konuşurken gerçeklerin (yargıların, genellemelerin vb.) istatistiki bir dağılım sergilediklerini bilmemizdir. Bu genel bir algılama ve zihin disiplini biçimidir. Bu düşünce disiplinini içselleştirmiş bir kimse, örneğin “Almanlar X’tir” derken, bütün Almanları kastetmediğini bilir. “Batılılar bizi sevmiyor” türü bir söylemin, geniş çevrelerce “Batılıların tamamı bizi sevmiyor, bunlar kindardır vb.” algılanabileceğini de bilir ve bu lafı etmez. Çünkü bu tür yanlış anlamalar ırkçılığı besler. Olsa olsa “Batı’da bazı çevreler bizden birilerini sevmiyor” türünde bir laf eder, etmesi gerekir.

Genellemenin konjonktürel haline gelince; aslında ırkçı genellemenin açıkça söylenmeyen ama ima edilen veya söylenmesine gerek bile duyulmayan bir yanı var. ‘Biz’e olumlu, ‘ötekiler’e olumsuz yakıştırmalarda bulunulurken, bu özellikler daimi, zaman içinde değişmeyen, özde var olan milli özellikler olarak gösterilir. “Türkler misafirperverdir, Yahudiler paraya düşkündür, Batılılar önyargılıdır” gibi yargılar, milletlerin ‘karakter’leriyle ilişkili olarak sunulur. Bu ‘milli karakterler’in değişmediğine inanılır. Bu algı, toplumlar içinde öylesine sinmiş ve tartışılmayan bir gerçeğe dönüşmüştür ki, yüzyıllar önceki ‘ecdadımız’ın kötü bir yanını –ve dolayısıyla ‘kötü karakter’ini– kabul etmek istemeyiz. Çünkü o ecdadın karakteri bugün bizim karakterimiz olarak da görülür.

‘Milli karakter’ algısı, ırkçılığın temel kabullerindedir. Yahudilerin kötülüğü, ırkçılara göre, tarih içinde hep var olmuştur ve gelecekte de olacaktır. Bizim misafirperverliğimiz de konjonktürel, yanı bugüne özgü değildir; “Biz hep öyle idik”! Dolayısıyla, genellemede bulunmanın, bu açıdan iki farklı anlamı olabilir.

A) Irkçı anlayış: Biz ve ötekiler, bütün olarak, tarih içinde hep öyle olduk, gelecekte de öyle olacağız.
B) İstatistiki ve konjonktürel anlayış: Bugünkü (istatistiki) halimiz ‘karakter’imiz değildir, zamanla mutlaka bir değişikliğe uğrayacaktır; kötü yanımız (ama iyi yanımız da) geçicidir.

Bu iki anlayış arasında büyük farklar vardır. Bu ‘geçicilik’ kabul edilirse, ırkçı yakıştırmalar da geçersiz olur. Milletlerin eksiklikleri, kusurları, rahatsız edici yanları ‘karakter’lerinden kaynaklanmadığına ve dolayısıyla kalıcı olmadığına göre, ‘onlar’a değil, onların böyle olmalarına neden olan koşullara ve nedenlere odaklanırız. Değişeceklerini bildiğimizden, olumlu bir yönde değişmelerini sağlamaya çalışabiliriz. Kısacası, milletlerin özelliklerinden söz ederken a) ne bütün milletin bireylerinden, b) ne de değişmez bir durumdan söz etmediğimizi hem bilmeliyiz, hem de bunu okuyucumuza duyurmalıyız.

Bu yazıyı, genellemelerin hiç de bu anlayışla kaleme alınmadığı bir dönemde yazıyorum. “Batı önyargılıdır”, “Avrupa’da ırkçılık ‘yine’ yükselmektedir”, “Batı’nın oryantalizmi kabul edilemez”, “Hıristiyan dünyası İslamofobi içindedir”, “Bize kin besliyorlar” türünden genellemeler, şu günlerde kaygı verici boyutlarda. “Batı kötü, çok kötü, pek çok kötü; onların yaptıkları çok daha kötüdür” söylemi, “Kötülükte geri kaldık, bir şeyler yapmalıyız” mesajını verir gibidir. Zaten üzücü tepkiler de bu yönde değil mi? Temel sorun ‘onlar’ın ne olduğu değil, bizlerin yeni kuşaklara aşıladığımız algıdır. Yani kapımızın önüdür.

(AGOS – Herkül MİLLAS – 21.1.2015)