Geçiyor geçmekte olan!

Cenk Mutluyakalı

“Geçici.”
Bu tanım içe kapandığımız ada yarısının yalanlarından biri.
Yanılsama!
Hani mülkiyet sorununda talanı örtüleyen “eşdeğer” sözcüğü gibi!

İsmine “geçici” diyorlar ama “kalıcı” olduğunu biliyorlar aslında…
Bir de adaletsiz olduğunu!
Geçiyor geçmekte olan onca eşitsizlik içinde…

***
Geçici memur ya da işçinin buralarda anlamı, geçici işler için ihtiyaç temelinde istihdam edilen kişi demek değildir.

“KKTC Sözlüğü”nde “geçici”nin anlamı şudur:
İlansız, münhalsiz, fırsat eşitliği gözetilmeden ve ihtiyaç analizi yapılmadan, yandaşlıkla ve partizanca, hatırla ve torpille, Maliye’nin kasasına ve hepimizin sırtına ortak edilen insanlar...

Geçiyor geçmekte olan onca yüzsüzlük içinde…

***
Bu bir zihniyet meselesi!
Üstelik bu zihniyetin ortağı salt siyasiler ya da sinikler değil, “şimdi bizim sıramız” diye diye bu organize kötülüğü fırsatçılığa çeviren bireylerdir de!
“Ne yapalım ekmek parası”nın ekmekle ilgisi yoktur.
Başkalarının hakkından yiyorsunuz ve insan denen varlığın bir de vicdanı vardır.

İşin ilginci sonrasında hep beraber marazlanıyoruz: “Kadrolanmadılar!”
Hatta sendikaların ömrü geçicileri kadrolamak için geçiyor çoğu zaman!

Geçiyor geçmekte olan onca kalpsizlik içinde…

***
‘Ulusal’ çirkefin ortasına atılan yeni taş bu!
Yine bir dolu “geçici” istihdam edilecek ve yine, nerede ihtiyaç olduğuna, kimlerin bu ihtiyacı karşılayacak kapasite ya da donanıma sahip olduğuna hatta kimlerin ihtiyaçlı olduğuna bakılmayacak!

 

İyi yandaşlar ya da yaygaracılar sevindirilecek.
Dar gelirlinin sırtındaki yük artacak böylece!
Her ay 2.5 milyon lira daha sırtlanacağız fazladan…

“Daha fazla vergi” diyecekler ve toplanan vergi yine eğitime, sağlığa, kara yollarına, elektriğe, çevreye, temizliğe harcanmayacak, yandaş istihdamına dönüşecek daha çok…
Hepimiz daha çok ‘seyrüsefer’ harcı ödeyeceğiz ve ödemezsek polis peşimize düşecek.
Okullar çocukların kafasına yıkılacak bu arada…
Yine daha az hizmet alacağız, altyapı yenilenmeyecek, bütçenin yüzde sekseninin personel ve maaş için harcandığı üzerinde ağlaşacağız…

Geçiyor geçmekte olan onca yolsuzluk içinde…

***
Kamusal eğitim ve sağlığın çöktüğü, altyapının döküldüğü, gelir dağılımındaki adaletsizliğin ve uçurumun büyüdüğü, iradenin kuşatıldığı ve demokrasinin üzerinin çizildiği yerde, “bu kadarı da olmaz” dediğimiz ne varsa daha fazla oluyor.

Yenilmekten ve yıkılmaktan yorgun insanların sessizleştiği coğrafyanın yırtık yüzünde, balı tutan parmağını yalarken, orta parmağını edepsizce göğe dikenler hırçınlaşıyor.

Öfkelerimiz de geçici…
Alışıyoruz sonra!


Kalıcılaşıyor eşitsizlik, partizanlık, bireycilik, bencillik, vasatlık!
Geçiyor geçmekte olan onca çürüme içinde…



Tutsaklık için illaki mahkeme hükmüne gerek yok


Şiddet içermeyen her düşünce özgür olmalıdır; ifade özgürlüğü gazeteci ya da yazarların değil sadece herkesin en temel insan hakkıdır.

Gerçek anlamda ifade özgürlüğü birilerinin “huzursuz” olacağı söz, eleştiri ya da sorgulamanın da dile gelmesidir. Sizden farklı düşünenlere ya da sizi rahatsız eden görüşlere de saygı duyduğunuz zaman ifade özgürlüğüne inanmış olursunuz.

Elbette ifade özgürlüğü hakaret ya da yalan özgürlüğü değildir.
Bu varsa ortada hukuk yolu açıktır.
Ceza değil hukuk davalarıyla!


***
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü nedeniyle Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği bir panel düzenledi. Gazeteci Canan Onurer’in yönettiği panelde yine dostlar arasında dertleştik. Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Avukat Hasan Esendağlı’yla birlikte konuşmacıydım.

Avukat Esendağlı kimi tehditleri anlattı.
İfadeyi mahkum etmek isteyen kimi yasa değişiklik önerilerine karşı hep birlikte direnmiştik zaten…
Yine de direniriz gerekirse…

“Basın ve ifade özgürlüğü için tek odağımız yasalar olmasın” dedim.
Çünkü medyanın en berbat olduğunu günlerdeyiz.

34 yıldır gazetecilik yapıyorum, basının hiç bu kadar kirlendiğini ve menfaat grupları tarafından kuşatıldığını görmedim.
Her manşetin altında bir hesap var!
İhaleciler, kriptocular, kumarcılar basınımızı kuşattı ne yazık…
Bir de gazeteci kılığında ortaya çıkanlar var…
O nedenle medyaya güven giderek diplerde zaten…

***
Gazeteciler belki hapiste değil ama gazetelerinde hapsedildiler” dedim.
Öyle gerçekten!
Tutsaklık için illaki mahkeme hükmüne gerek yok.

***
‘Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne dair de birkaç söz şart sanırım.
En “rezil” durumdaki ülkelerden biri Türkiye!

180 ülke içinde 165’inci sıraya geriledi Türkiye.
Kıbrıs’ın kuzeyi 76’ıncı sırada…

Düşünsenize, basın özgürlüğü anlamında utanç yaşayan ülke, bizim gazetecilerimizi kapı dışarı ediyor.
Özgürlük ve demokrasi dileyelim, başka da ne diyelim!



Tek bir numara: Acil durum


Acil bir durumda hangi telefon numarasını ararsınız?
112 geliyor ilk aklıma!
Evinize hırsız girmişse o numara ilgilenmez.
Yangınsa bakmaz.

Her acil durum için bir başka numaranın arandığı yer Kıbrıs’ın kuzeyidir.
Acil durum için tek bir numara aranıyor, Avrupa’da…
Avrupa Birliği ülkelerinin tümünde, 112!

Avrupa gibi Türkiye’de de böyle…
112 üzerinden acil sağlık, polis, itfaiye, jandarma, orman yangını, sahil güvenlik ve afet arama kurtarma hizmetlerine ulaşılabiliyor.

Kıbrıs’ın kuzeyinde her biri için bir başka telefon numarası var.
Ambulans istiyorsanız 112, polisse 155, yangınsa 177…
Biz çocukken yangın 199’du sanırım…
192 bilinmeyen numaralar ile karıştırır, itfaiyeci amcalara, başka amcaların telefon numaralarını sorardık.

***
Kuzey Kıbrıs Turkcell, BiP Acil Durum Butonu’nu oluşturdu ve tanıttı.
Sosyal sorumluluk anlamında kendince iyi bir iş yaptı.
Ama asıl mesele sanırım ‘Acil Durum’ için tek bir numara üzerinden organize olabilmek.
Panik halinde “acaba hangisi” diye düşünmemek…