7 Ekim 2023’te başlayan süreç, sadece Orta Doğu’yu değil, uluslararası hukuku, insan haklarını ve vicdanı da teste tabi tuttu. Hamas’ın attığı pasla İsrail devletinin Gazze’ye yönelik başlattığı saldırılarda on binlerce sivil yaşamını yitirdi.
Birleşmiş Milletler ve sağlık kaynaklarına göre, 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de yaşanan saldırılarda en az 54.000’den fazla insan hayatını kaybetti, 120.000’den fazlası yaralandı. Ölenlerin önemli bir kısmı çocuklar, kadınlar ve yaşlılardan oluşuyor. UNRWA verilerine göre 640.000’den fazla kişi zorla yerinden edildi, sadece sığınak olarak kullanılan UNRWA binalarında en az 767 kişi yaşamını yitirdi, 2.419 kişi yaralandı, 310’dan fazla UNRWA çalışanı öldürüldü, 311 tesis zarar gördü ve 858 saldırı kayıtlara geçti.
Gıda yardımları tükendi, sağlık hizmeti verebilen merkez sayısı çok azaldı. Eğitim tamamen durdu, altyapı yok oldu. Dünya, bir halkın sistematik biçimde yerinden edilmesine, açlığa ve susuzluğa mahkûm edilmesine, sağlık ve eğitim hakkından yoksun bırakılmasına tanıklık etti ve büyük ölçüde sustu.
Uluslararası Hukukun Çöküşü
Bu süreçte en az siviller kadar, uluslararası hukuk da bombalananlar arasındaydı. BM Soykırım Sözleşmesi’ne göre, bir halkın topyekûn hedef alınması, yaşam hakkından yoksun bırakılması ve kolektif cezalandırmaya maruz bırakılması soykırım suçu teşkil eder. Uluslararası Adalet Divanı, Güney Afrika’nın açtığı dava kapsamında İsrail’e yönelik geçici tedbir kararları verdi ancak uygulama yerle bir oldu. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tutuklama talebi ise siyasî pazarlıkların gölgesinde etkisizleşti.
Gazze’de yaşananlar, savaş değil; uluslararası hukukun cezasızlıkla yok sayıldığı, sivil yaşamın doğrudan hedef alındığı, sistematik bir hak ihlali tablosudur. Ve bu tabloyu yalnızca İsrail devleti değil, sessiz kalan tüm hükümetler birlikte çizmektedir.
Madleen Gemisi: Vicdanın Denizde Durdurulması
Bu suskunluk içinde yükselen ender seslerden biri, Madleen Gemisi idi. 9 Haziran 2025’te Gazze’ye insani yardım ulaştırmak üzere yola çıkan gemide silah yoktu. İlaç, bebek maması, temiz su ve insan haklarını savunma iradesi vardı.
Gemide, İsveç’ten iklim aktivisti Greta Thunberg; Fransa-Filistin vatandaşı, Avrupa Parlamentosu vekili Rima Hassan; Almanya’dan insan hakları savunucusu Yasemin Acar; Türkiye’den Hüseyin Şuayb Ordu; Fransa’dan aktivistler Baptiste Andre, Pascal Maurieras, Yanis Mhamdi ve Reva Viard; Brezilya’dan Thiago Avila; İspanya’dan Sergio Toribio; Hollanda’dan Marco van Rennes; ve Fransa’dan Al Jazeera Mubasher muhabiri Omar Faiad yer alıyordu.
Barışçıl bir eylemdi. Can yelekleriyle durdular. Ellerini kaldırarak teslim oldular. Ancak İsrail ordusu, bu gemiyi uluslararası sularda durdurdu, dronlarla taciz etti, kimyasal maddeler sıktı ve gemidekileri Aşdod Limanı’na götürdü.
Dün basına yansıyan haberlerde, 12 insan hakları savunucusu için Ramle’deki Givon Cezaevi’nde yüksek güvenlikli hücrelerin hazırlandığı, radyo, televizyon, iletişim cihazlarının bile yasaklandığı iddia edildi. Bu bir gözaltı değil. Bu, vicdanın cezalandırılmasıdır.
Orta Doğu Yeniden Şekillenirken:
Orta Doğu’nun yeniden şekillendiği bu dönemde çizilen haritalar, masa başında değil enkazlar üzerinde kuruluyor. İsrail yönetiminin soykırıma varan uygulamalarına ses çıkarmayan bölgesel aktörler, Filistin meselesini yalnızlaştırıyor; mesele hak ve adalet değil, çıkar ve konum meselesine indirgeniyor.
Gazze, bir güvenlik sorunu olarak değil; bir hakikat sorunu olarak karşımızda duruyor. Sürekli ötelenen, ertelenen ve ertelendiği kadar derinleşen bir hakikat. Bu yeniden şekillenme süreci içinde en çok ezilenler yine en temel haklarından mahrum bırakılanlar oluyor.
Bu bölgesel düzenleme çabasında insan haklarının adı var ama kendi yok. Bu nedenle susmamak, yalnızca politik değil, ahlaki bir zorunluluk.
Bu Yalnızca Gazze’yle İlgili Değil
Bugün Gazze’de yaşananlar, yalnızca bir coğrafyanın trajedisi değil. Bu, insanlık onurunun parçalanma sürecidir. Bir halkın topyekûn cezalandırılmasına ses çıkarmamak, sadece o halkın değil, herkesin hakkını zayıflatır.
Madleen Gemisi bu sessizliğe atılan bir çığlıktı. Aktivistlerin gözaltına alınması, bu çığlığın bastırılma çabasıdır. Ama biz biliyoruz ki vicdan gözaltına alınamaz.
İnsanlığın sustuğu yerde, tarih hep aynı soruyu sorar: Siz o gün ne yaptınız?