Gazi Baf’ın Sesi Radyosu…

Sevgül Uludağ

Ulus Irkad

Bir müddet önce bir arkadaşımızın sorumlu olduğu Baflıların Sitesi’nde, arkadaşların Gazi Baf Radyosu hakkında yazılar istediklerini duyunca gerçekten içimden yazmak geldi ama o sırada başka yazılarımı yayımlama eğilimindeydim ve o yazı yükünden kurtulana kadar bu tip yazıları yazmam da mümkün değildi. Bu tekliften sonra bu şansı yakalayarak Radyonun öyküsünü de yazıyorum sizlere. Ben Gazi Baf Radyosu’nun doğuş günlerini hatırlarım. Eski bir polis eri olan Ayla Teyzem’in kocası rahmetli eniştem Ömer Ayral bu bebeğin yaratıcısıydı. Kendisi İngiliz Dönemi’nde de polis olarak telsiz tamircisi ve operatörüydü. Hatırladığım kadarıyla belki de bu bebek 1965-66’lı veya 67’li yılların günlerinde Kahveci Yusuf Dayı’nın iki katlı evinin kiracısı olan teyzemlerin en üst katında (orası teyzem ve eniştemin kaldıkları odalardı da aynı zamanda) belki de o zamanların ilkel radyo-telsiz aletleriyle kurulmuştu. Önceleri müzik yayınları yapılırken, Babam rahmetli Hüseyin Irkad da tek başına programlar yapıyordu bu iki katlı evin en üst katındaki iki odalı evde. Daha sonra Pazar günleri eğlence programları da araya girdi. Rahmetli  Özer Kahveci abinin, yani  rahmetli Yusuf Dayı’nın şimdilerde rahmetli olan oğlu Özer abinin zengin bir plak koleksiyonu vardı ve bu plak koleksiyonu içinde Münir Nureddin Selçuk’tan diğer şarkıcılara kadar çeşitli şarkıcıların plakları çalınır, Özer abi bu şarkılar, bestekarlar hakkında da bilgiler vererek  güzel bir program yapıyordu Pazar günleri sabahleyin. Babamın da koleksiyonları vardı. Teyp koleksiyonları zengindi ve daha fazla pop ve batı müziği alanında kayıtlar yapardı. Gene Türkiye’nin TRT’sinden de kayıtları vardı babamın. Gazi Baf Radyosu faaliyete geçtiğinde - ki bu herhalde 1965-1966’lı yıllardı -  pop müzik programlarını genelde babam Hüseyin Irkad yapardı. Bunun yanında babam, ilk zamanlarda haberleri de okuyordu. Daha sonraları radyo istasyonunun kadrosu genişletilerek hanım sunucular da kadroya dahil olmuştu. Benim anlattığım ilk yılları istasyonun... Pazar günleri Türkiye TRT’sinin eğlence programları muhakkak teybe alınır ve daha sonra Gazi Baf’ın Sesi’nde yayınlanırdı. Mesela o dönemlerde her sesin taklidini yapan Yılmaz San oldukça hatırlardadır. Üstad, kadın sanatçıların bile taklidini yapar ve halkı bayağı eğlendirirdi. Bu radyo, yani Gazi Baf’ın Sesi, faaliyete geçtiği zaman daha fazla Mutallo ve Ülkü Yurdu arasında duyuluyordu (Zaten 1963 çarpışmaları sonucu Türk Bölgesi Babagoççino Binası karşısı bölge, Mezarlık Yolu, Vikla ve Mutallo ile Ülkü Yurdu’ndan oluşmaktaydı). İlk yayınlarına önceleri eniştemin evinde, yani Kahveci Yusuf Dayı’nın evinde başladılar sınırlı olarak. Ama daha sonra Baf’a ilk Sancaktar Demir Adam’ın gelişiyle bu defa da radyo istasyonunu, teyzemin evinin  karşısında, o zamanlar kendi de evde yaşayan yalnız bir ihtiyar adamın evinde kurdular, ikinci radyo istasyonu da orası oldu. Babam  TRT yayınlarını genelde kendi evimizde  devamlı kaydeder, daha sonra bu kayıtları Gazi Baf Radyosu’nda halka dinletirdi. Bu arada Baf’taki müsamereler, bilgi yarışmaları, bunun yanında okul korolarının konserleri de burada olmaya başladı. Daha sonraları babam Türkiye’den gelen öğrencilerinden plakları alıp onları evdeki teyp alıcılarına kaydetmeye başladı ve radyo programları bu defa daha da zenginleşti Türk pop müzik parçaları olarak. Rahmetli Ali Atakan ve Müzik Öğretmeni rahmetli İlker Naci Gülseven’in de bu radyoda kurdukları korolarla konserleri olurdu (1967). Şunu da ekleyeyim gerek, İlker Naci Gülseven ve gerekse Ali Atakan bayağı güzel saz çalmaktaydılar. Baf Kurtuluş Lisesi’nden  Kazım Türker ve arkadaşları, bu arada Sultan abi (Kel Derviş Dayı’nın kardeşi oğlu) de bu toplulukta yer almışlardı. Ali Atakan’ı resim öğretmeni ve ressam olarak tanıyanlara onun Baf’a 1967 yılında geldiğinde fırçaları yanında sazını da birlikte getirdiğini ve çok iyi saz çaldığını hatırlayacaklardır. Annem Aysel Irkad ve Ramadan Atay’ın kızı Gülseven Abla da bu toplulukta türküler söylemekteydiler. Bu topluluğun bazen provaları babam vasıtasıyla bizim küçücük evimizde de olmaktaydı (O zamanlar Enver Bayramların iki katlı, iki odalı evlerinde kalıyorduk). Hatırladığım kadarıyla bu koronun kayıtlarını da bizim evde gerçekleştirmişti babam. Bu arada o yıllarda ev değiştirmek, ev kiralamak bayağı zor konulardı. Baf göçmenlerine Baf küçükler ilkokulundan sonra Kasaphane’de nasıl kerpiç evler yaptığımızı hatırlamaktayım. Bu kerpiç evlerin inşasında ben de diğer çocuklar gibi çalışmıştım. Nihayet bizler de Radyo’da çalışan Aysel Başaranların  Avustralya’ya yerleşmelerinden dolayı evlerine yerleşmiştik o yıl. Salih Başaran Dayı devamlı beyaz takım elbise giyen, kumaş satan bir Baflıydı. O yıllarda öldüğünü anımsamaktayım. Bir ayağı topalladığı için ona “Topal Salih” diyorlardı. Aysel Abla gibi Salih Dayı’nın büyük oğlu Ulusay Abi’yi de hatırlamaktayım. Annesi ve Aysel Abla Avustralya’ya gitmeden, o, onlardan önce o  yıllarda Avustralya’ya gitmişti. Ulusay Abi, Baf Kurtuluş Lisesi Bandosu’nun klarnetini çalmakta, o aleti çok iyi kullanmaktaydı. Aysel Abla Avustralya’ya giderken evin anahtarını bize bırakmıştı. Avustralya’ya giden bu insanları bir daha göremedik. O yıllarda Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından Baf abluka altındaydı. Baf’a su ve elektrik verilmiyordu. Su bulmak için insanların içinden bir köpek cesedi çıkardıkları bir pis kuyudan su aldıklarını çok iyi anımsıyorum. Türkiye’den BM kamyonlarıyla verilen rayşonları da unutamam ama sanırım 1967 yılından, yani Geçitkale Olaylarından sonra bazı şeyler daha iyi düzelecekti. Mesela Lefkoşa’daki Çağlayan’daki barikat ancak 1969 yılında kaldırılacaktı ki bu da 1968 yılında Denktaş ve Klerides arasında başlayan Beyrut görüşmelerinden sonra meydana gelen bir olaydı. 1964 yılında bu barikatlarda benim de küçük yaşıma rağmen yoklandığımı, Kıbrıslırum polisi tarafından yoklamaya tabi tutulduğumu çok iyi hatırlamaktayım. İşte Gazi Baf Radyosu’nun işlevi bu şartlar altında, bir o kadar daha  artacak, bölgede 15 bin civarında olan Kıbrıslıtürk (Köylerle birlikte, Baf merkezinin nüfusu ise üç bin civarındaydı) 1967 yılından sonra daha da önemleşecekti. 1967 yılıyla Gazi Baf’ın Sesi Radyosu’nun yeni kuvvetlendirici aletlerle artık bölgeye biraz daha fazla hitap etmeye başladığını görmekteyiz. Radyo, 1970’li yılların başlarında artık Mücahitler Sitesi’nin yanında yeni bir binaya taşınmıştı. Bu bina şimdilerde rahmetli olan Taşçı Hüseyin Dayı’nın  yeni yaptığı ve normal bir ev şeklinde olan binasıydı. Bu binayı Hüseyin Dayı henüz inşa etmişti. Hüseyin Dayı, radyo istasyonunun altında bayağı güzel bağlar dikmiş, inşaat ve demircilikle geçinen becerikli bir adamdı. Bu yeni bina ve yüksek antenleriyle Gazi Baf’ın Sesi Radyosu işlevini daha da artırmış, herhalde tüm Baf köylerine seslenir olmuştu. Zaten bina da Baf’ın en yüksek yeri olan denize nazır Mücahitler Sitesi’nin yanında, açık denizde Mısır’dan bile duyulabilecek bir radyo eviydi ki o yıllarda, parazitli bile olsa, Mısır’dan da duyulabildiğini, babam 1970 yılında deniz yoluyla İngiltere’den yola çıkmış bir gemiyle, İskenderiye’den Limasol’a gelirken, elindeki transistörlü radyosu ile denemişti. Daha istasyon Baf içinde kuruluyken, burası kahvehaneler bölgesiydi,  Mutallo’nun merkezi ve Demir Adam’ın yaptırdığı parkın yanındaydı, orada çalışanları da burada yadetmek gerekiyor. Mesela rahmetli Yusuf Öztürk Hoca’nın, 1967 olayları sırasında İstiklal Marşı’nı şiir gibi okumasını unutamam. Arada sırada yaptığı kültürel programlar ve aktivitelerle süsleyen o İstanbul aksanıyla konuşan rahmetli Feriha Coşkun Hocanımımızı kim unutabilir ki? O bizim Halide Edip Adıvarımızdı aynı zamanda. Baflıların anası da derim ben ona. Bu arada mikrofonik sesiyle haberler okuyan Cemal Tahsin Saymen’i kim unutur ki? O yıllarda Baf Kurtuluş Lisesi’nde yeni mezun olmuştu. Cemal Tahsin Saymen daha sonra 1968 yılında, önce Türkiye’de tahsile daha sonra da Türkiye’de 12 Mart 1971 Darbesi olduktan sonra Londra’ya gidecek, Baf’a bir daha hiç gelmeyecekti. Saymen’in Londra’da ninesi ve iki dayısı yaşamaktaydı. Saymen’in aynı zamanda Baf Rintler topluluğunun solo gitaristi, bir müddet de bu gurubun ilk elemanlarından biri olduğunu da burada belirteyim. Rahmetli Salih Başaran Dayı’nın kızı Aysel Başaran Abla, daha sonra Avustralya’ya göçetti ve orada bizim Saydam Süleyman’ın ( Guşo’nun) kardeşi Altan’la evlendi, Vreççalı Pervin Abla, Tansel Abinin kızkardeşi Şansel Abla, bu arada Salih Jack’ın Hanımını (adını unuttum) kim unutabilir ki? Bu arada Radyoevi’nde görev almış olup da adını unutkanlıktan dolayı saymadıklarım varsa onlardan da özür dilemek bir görev benim için. Gazi Baf’ın Sesi Radyosu teyzemlerin evinden karşı eve taşındıktan sonra babam manejeri olduğu ve öğrencilerine kurdurttuğu Rintler topluluğu ile reklam müzikleri de yapmaya başlamıştı. Mesela o günleri hatırlayanlar Rintlerin müziği ve Sacit Canova’nın sesinden şu reklamı çok iyi hatırlayacaklardır:

Garip Bakkaliyesi

Açıktır Kapısı

Her eşyanın alası

Garip Bakkaliyesi

Açıktır kapısı her eşyanın alası….

1970’li yılların başlarında Gazi Baf’ın Sesi Radyosu Vikla veya Çamlıca Tepesi’ne Mücahitler Sitesi yanına taşındıktan sonra iki büyük verici antene sahip oldu. O yıllardan sonra daha önceleri Bayrak Radyosu’ndan Hüseyin Kanatlı’nın hazırlayıp sunduğu “Plak Yarışı Programı” Pazar günleri yayınlanmaya ve aynen Kıbrıs’ın diğer bölgelerinde olduğu gibi Gazi Baf’ta da bu program dinlenmeye başlandı. Pek tabi ki daha fazla gençler arasında da dinlenmekteydi ama enklavlarda yaşayan bizler gibi anne ve babalarımız da bu programı dinlerken, ninelerimiz de dinlemekteydi. Hatta Hüseyin Kanatlı’nın yengesi olan Saymenlerin annesi (Kocası Tahsin Saymen, Hüseyin Kanatlı’nın dayısı idi) rahmetli, Münüre Abla da (Ölümü 1985) özel istek yaparak Hüseyin  Kanatlı’dan Erkin Koray’ın söylediği “Kıskanırım” adlı parçayı onu istek programında  çalmasını veya plak yarışından çıkarmamasını istemişti. Bu arada bizden de şarkılar giriyordu Plak Yarışı’na. Örneğin o zamanlar grubun bazı elemanları Türkiye’de eğitimde olan Sıla Dört… Rahmetli Raif Denktaş’ın yaptığı besteler, grubun Kıbrıslıtürk folklorundan şarkıları ve bunların plak yapılarak Türkiye plak piyasasına girişi oldukça beğenilmişti. Bu grubun “Kıbrıs Gelini” ve” Kıbrısım” adlı parçaları ( Kıbrısım adlı Beste Kamuran Aziz Hanım tarafından yapılmıştı ve hala daha söylenmektedir). Bu arada her hafta sonu Ülkü Yurdu Maçları da Gazi Baf’ın Sesi Radyosu’ndan devamlı yayımlanmaktaydı. Babam rahmetli Hüseyin Irkad ve tarih öğretmenimiz Celal Canova bu maçları her iki haftada bir Radyo’dan naklen vermekteydiler. Hatta Babam Hüseyin Irkad da özel izinli olarak Lefkoşa’ya giderek oradaki maçları yine rahmetli İzzet Rıza Yalın’la vermekte, daha sonra Kıbrıslıtürk taşıt servisi olmadığı için ya KEM veya GARİDAS  adlı Kıbrıslırum servisleriyle geri Baf’a dönmekteydi çünkü babamın bir gün sonra Baf gibi uzak bir kentte, öğretmenlik mesleğinden ötürü Baf Kurtuluş Lisesi’nde dersleri vardı ve babam her hafta bu gibi durumlara katlanmaktaydı. Yalnız pek tabi ki yine Gazi Baf’ın Sesi derken babamın başından geçen bir olayı da burada aktarmak mecburiyetindeyim.

Babamın 1967 Geçitkale (Köfünye) Olayları öncesinde Bayrak Radyosu’na gidip bazı kayıtları alma mecburiyeti vardı, ayda bir veya iki haftada bir bu misyonu yerine getirmekteydi. Baf’ın taksi şoförlerinden biri  de Şöför Ramadandı. Babam Şöför Ramadan Dayı ile gider ama Radyo’nun gizli belgelerini (Belki içlerinde askeri belgeler de vardı onu kesin olarak bilemem) herhalde arabanın gizli bir bölümüne yerleştirirlerdi; bir gün Lefkoşa’ya giderken EOKA’cılar, Kıbrıslırum polisleri ve de Rum Milli Muhafız Güçleri tarafından aynı bölgelerde (Geçitkale Bölgesi olacak) araba durdurularak babam bilinmeyen bir yere götürülmek istendi. Bunun üzerine onlara babamın (Dedem Hamza Erdoğan’ın ismi verilerek, kendisi meşhur bir yol memuruydu ve Baf yollarının çoğunu inşa etmişti) öğretmen de olduğu ve bu yüzden Lefkoşa’ya gittiği söylenince babama bir şey yapılmadı ama bu olaydan sonra babam oldukça korktu çünkü iş oldukça ciddiydi. Bunun yüzünden rahmetli babam güvenlik açısından bir müddet Lefkoşa’da kaldı , hatta o günlerde Geçitkale saldırısı olurken bir olaydan dolayı Baf’ta onlarca Kıbrıslıtürk EOKA’cılar tarafından bilinmeyen yerlere götürülerek öldürüldüler, hala daha isimleri de kayıp listelerindedirler (Canovaların babası Mehmet Ziba, Recep Ali Gürler’in babası Ali Gürler  vs.). Yani anlayacağınız Gazi Baf Radyosu uğruna babamın da hayatını kaybedebileceği bir tatsız olay yaşanmıştı. Bereket ki dedem o bölgelerde de tanınmış bir yol memuru olduğu için, babam da hayatını kurtarmıştı.

1968’li yıllardan sonra Gazi Baf’ın Sesi Radyosu reklamlar ve dinleyici istekleri ile de tanınmaya başlandı. O yıllarda Radyoevi’ne memur statüsünde çalışan kızlar alındı ve bu kızlar her türlü programı yapmaya başladılar (Bu kızların bazılarının hatırlayabildiğim şekilde yukarıda isimleri verilmiştir). Yani daha fazla profesyonellik hakimdi. Bu istek programlarında daha fazla Pazar günleri oldukça ilgi vardı. Bilhassa sabah yayınlarında herkes hatırlayacak, Ayşe Kadriye Ebe’nin arkadaşı T.S için istediği şarkılar oldukça meşhurdu. Bu şarkılar arasında devamlı istenen “Neden Saçların Beyazlanmış Arkadaş” adlı şarkı oldukça tanınmıştı. 1964 yılından sonra ulusal günlerde ve spor günlerinde Gazi Baf’ın Sesi Radyosu devamlı naklen yayınlar yapmıştır ve artık yüzlerce Kıbrıstürk köyünde bu yayınlar dinlenmekteydi. Baflılar açısından önemli bir nokta da o yıllarda Hüseyin Kanatlı’nın yaptığı Plak Yarışı adlı programa Baflılar’ın medarı iftiharı olan Baf Rintler Müzik Topluluğu’nun bestelediği şarkılar da girmeye başladı: Bunlardan “Ben Baflıyım Güzelim” adlı parça Baf genelinde ve Kıbrıs’ta bayağı isteklerde yer almaya, dinlenmeye başlandı. 1973 ve 1974 yıllarında en fazla istenen ve dinlenen istek parçasıydı “Ben Baflıyım Güzelim” şarkısı…

 Gazi Baf Radyosu 1974 yılına kadar işlevini sürdürmüştür. Baf, 20 Temmuz günü düşeceği anlaşıldığı için çalışmasını durdurmuş ve 20 Temmuz Gecesi Radyoevi’nin kurucusu ve yaratıcısı rahmetli eniştem Ömer Ayral (Ölümü 2004 Nisan, babam da aynı yıl Mayıs sonunda ölmüştür) eline aldığı bir nacakla bu radyo evindeki o zamanlar oldukça pahalı tesisatları vardı, kırıp dökmüştü. O gece Gazi Baf Radyosu’nun da sonu olmuştur. 20 Temmuz 1974 günü Anamur’dan yayın yapan Kıbrıs’ın Sesi Radyosu’nun sunucularından Kemal Tahsildar Dayı’nın sesiyle Radyo evi’nden Baflı Rumlara yapılan teslim çağrısı, bu arada Radyoevi’nden yayınlanan “Allahüekber Ordumuz Olsun  Muzaffer” adlı milli şarkılar, benim Mavrali Bölgesi’nde korku ve heyecanımı oldukça artırmakta, biraz sonra vurulacağımız hissi vermekteydi. Ama kaderimiz öyle değilmiş ve o 17 yaşımızda hayatımızı kaybetmedik, benim gibi birçok arkadaş hayatını kurtardı ama orada kaybettiğimiz İhsan Kılıç ve Arif Ruso adlı arkadaşlarımızı da hiç unutamam. 20 Temmuz günü onlarla birlikte Baflı Ramadan Şöför’ün annesi de düşen havan mermilerinden hayatını kaybetmişti.

1974 günü oldukça tehlike ve bomba sesleri ile geçmişti. Üzerimize binlerce havan düştü. Bizi denizden bombalayan bir gemi (L 172) mevcutken, bu arada gemiden Baf’a çıkan 550 kişlilik Yunan Birliği (ELDİK) tarafından da devamlı bombalanmaktaydık. Yerel EOKA’cı milis güçleri de bu güçlere katılmış ve sayı olarak bizden kat kat üstün duruma gelmişlerdi. Artık Baf’ın düşeceği gece vakti belli olmuş, Türk çıkarmasının Baf’ta gerçekleşmeyeceği ortaya çıkmıştı. Verilen emir ile eniştem o gece Radyoevi’nin bütün malzemelerini eline aldığı bir nacakla tahrip etti. Yunan Ordusu ve EOKA’nın eline geçmemesi başlıca amaçtı. Mevziden eve geldiğimde, eniştem de karanlık içinde o gece ninemin evine gelmişti. Teyzemlerin de evi Yeşil Hat Bölgesi’ndeydi ve aynen bizim ev gibi mevzi olarak kullanılmaktaydı, dolayısıyla mecburen bizimkiler de teyzemler de nineme sığınmışlardı. Etraf ana-baba günüydü. Zifiri karanlık içinde herkes kocasını ve oğlunu aramaktaydı. Ben bizimkilerin ninemde olduğunu tahmin ettiğim için oraya gittim. Annem çığlık atıyordu. Beni görünce ağlama ve çığlıklarını kesti. Kardeşim Hamza (yaşı 14’tü) arkasından vurulmuş bir şekilde babam tarafından oraya taşınmıştı. Annem üzerime sarıldı. Bu sırada eniştem geldi. Teyzemi görür görmez bunca senedir emek verdiği Radyoevi’ni kendi elleri ile tahrip ettiğini ağlayarak söylemeye başladı. Onun o hali beni de ağlattı. Zaten bütün gün geçen onca badireden sonra sinirler oldukça bozulmuştu. Bu arada bizi denizden bombalamakta olan gemi bir aralık üzerine Türk Bayrağı çektiği için Sancaktar Saadettin Bey olarak tanınan Cengizhan Özoğul Paşa, telsiz ve radyoevi ile naklen gemiye bağlanmış, sesli olarak mevzilerimizden de duyulan bir şekilde konuşmak istemişti. Komutan bir aralık o geminin Türk gemisi olduğunu sanmıştı ama bu gemi daha önce ELDİK Birliği’ni çıkaran gemiydi. Dolayısıyla bir aralık Baf Rum kesiminde olan Musalla Bölgesi’ni ya taktik olarak ya da istemeden bombalamış, daha sonra da toplarını üzerimize çevirerek bizi bombalamaya başlamıştı. İşte o anda Baf sitesinde bulunan komutanı yani Sancaktar’ı da bombaladı ama Sancaktar o sırada talih eseri  vurulmadı, biraz hafif yara aldı.

İşte o gece Gazi Baf’ın Sesi Radyosu  son nefesini verdi. 1965-66 yıllarından başlayan serüvenin 20 Temmuz 1974 gecesine kadar bir yaşam müddeti oldu. Bundan sonra öyle günler yaşamamayı dileyerek barış ve huzur içinde bir dünya görme umuduyla, o yıllarda hayatını kaybeden tüm insanların anısı önünde saygıyla eğiliyorum.


Gazi Baf Radyosu kurucularından Ömer Ayral  fotoğrafta üçüncü en sağda, Türkan Şoray'la birlikte


Gazi Baf Radyosu ilk kadın sunucularından Aysel Başaran

DEVAM EDECEK