GAVRUN GAVRUN GAVRUNCIK

Sami Özuslu

Çocukken bize söylerdi büyüklerimiz. Sonra biz büyüdük, çocuklarımıza anlattık, “Gavrun gavrun gavruncuk” diye başlayan şiirsel masalı…
Dün bu masal geldi aklıma birden…
Hani bir tavşan gelmiş su içmeye…
Biri tutmuş.
Biri kesmiş.
Biri pişirmiş.
Biri yemiş.
Sonuncusu ise “Hani bana?” demiş.
Ona bir şey kalmamış çünkü…
Ne yapılacak iş ne de yiyecek bir şey.
“Ben da bıraktım da geldim” diye burada noktalanıyor masalımız.

*  *  *

Nereden mi aklıma geldi bu masal?
Bir telefon geldi öğle saatlerinde… “Bak sana bir şey anlatayım” dedi, başladı anlatmaya…

Bir ürün satın almak için kamuya ait bir iş yerine gitmiş. Girişte bir çalışan ne istediğini sormuş, sonra başka birine yönlendirmiş. Diğeri bir fiş kesmiş, başkasına yönlendirmiş. Üçüncü kişi ödemeyi almış, başka birini işaret etmiş. Dört numaralı çalışan torbayı açmış, bir başkasına seslenmiş. Beşinci kişi torbanın ağzına bir huni tutmuş, bu arada devreye giren bir diğeri ürünü huniye döküp torbayı doldurmuş. Nihayetinde bir diğeri de elindeki luriyle (ince kesilmiş bez parçası) torbaların ağzını bağlamış.

“Ben da bıraktım da geldim” demedi telefondaki ses ama bende hemen bu final çağrışımı oldu.
Tek fark, bu bir masal değildi!

*  *  *

Benzer hikayeler çok sık anlatılıyor bu aralar.
“Falan yerde yeni işe gelenlere değil oda, sandalye bile yok” diyen mi istersiniz, “Beni falan bakan yolladı, burada işleyecekmişim, ama ben öyle çok da sıkıya gelemem ha” diye ilk günden ‘torpilliyim, ona göre’ havası basanlar mı istersiniz?
Kamu ‘çiftlik’ ya!..
Bumbar gibi dolduruluyor bir kez daha…
Kamuda personelin yetersiz olduğu yerler yok mu? Var. Ama oralara değil bu alınanlar. Çünkü sınavsız, kritersiz ya da uyduruk mülakatlarla yapılıyor istihdamlar. Ne Kamu Hizmetleri Komisyonu, ne kural, ne tüzük, ne yönetmelik…
Tamamen ‘iki dudak arası’ işe alımlar var.
Anayasa’da ‘eşitlik’ prensibi mi varmış, umurlarında değil.
Seçim önceleri kaç defa yaşadık benzerlerini…

*  *  *

“Gavrun gavrun gavruncuk” diye başlayan masal bu yüzden geldi aklıma işte…
Telefondaki ses ‘gizli işsizliği’ anlatıyordu aslında… Bir kişinin yapabileceği işi üç-beş, hatta on kişinin yapması yani…
İhtiyaç yokken yapılan istihdamlar toplumun kesesinden ve geleceğinden çalmaktır bir şekliyle ama diğer tarafıyla ‘adaletsizlik’, ‘haksızlık’, ‘eşitsizlik’ hissi yaratır ve bu çok yıkıcıdır, acıtıcıdır, kahredicidir.
Zaten bu yüzden değil midir gençlerimizin göç yollarına düşmesi?
“Ben da bıraktım da kaçtım” diyerek…