Ezelden milliyetçi ve Ersin’ci bir ağabeyimiz, “Hani bayrak?” diye soruyor…
Tufan Erhürman’ı eleştirecek!
Hiçbir şey bulamadı; “mitinglerde KKTC Bayrağı yok” dedi!
Sanki Ersin Tatar her gittiği yere göğsünde bayrakla gidiyormuş gibi!
-*-*-
Savunacak hiçbir şeyi kalmayanlar; “siz yazılı kamu sınavını geçin, sözlüde size yardımcı olacağız” diyen Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na hiçbir şey söylemiyor…
-*-*-
Hatta en yakınlarındaki kafadaşlarından birinin Kıbrıs Türk tarihinde “Türk Bayrağı yakan” iki kişiden biri olduğunu hep gizlemeye çalışıyor ve inatla “bayrak bayrak bayrak” diyor!
-*-*-
Popülizm nedir?
Popülizm, siyasette halkın çıkarlarını savunduğunu iddia eden bir yaklaşım ya da söylem biçimidir…
-*-*-
Popülistler; bir şekilde “hastane yapıyoruz… okul yapıyoruz… yol yapıyoruz… sosyal konut inşa ediyoruz…” diye bağırır ve çağırırlar ama bahsettikleri tüm yapımların arkasında her türlü rüşvet – alavere ve dalavere işlerini sürdürürler!
Koltuğu sağlama almaktan başka dertleri kesinlikle yoktur!
-*-*-
Aslında yapacakları çok şey olduğunu bilirler; yeteneksizlikten belki çaresizlikten yapamadıkları için “popülizm destekli propagandaya” azıcık da “bayrak” katarak koltuğu korumayı hedeflemekten başka hiçbir işe yaramazlar!
-*-*-
Bakın, İngiltere, Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılalı kaç yıl oldu…
Bu ayrılığı en iyi değerlendiren ülkelerden biri Türkiye…
Peki, kim – hangi zamanda, Türkiye aracılığı ile İngiltere’ye “bir şeyler satmayı” denedi?
-*-*-
Kim Türkiyeli yetkililerin bu konuda başının etini yedi?
Kimse!
-*-*-
Çünkü mevcut Cumhurbaşkanı ve iktidarın Türkiye’den bir şey isteyecek yüzü yoktur!
Yüzleri olmamasının ötesinde; ilişkiler de bazen yapay, bazen hamasi, bazen sahte, bazen göstermelik, bazen de sadece koltuk hedefli ya da maddi kazanç hedeflidir!
Kimse kimseyi kandırmasın!
-*-*-
Türkiye ile İngiltere arasındaki yıllık ticaret hacmi 30 milyar Sterlin civarındadır…
KKTC, Türkiye üzerinden, bir yolu bulunup, değil bir milyar, senede 500 milyon Sterlinlik “mal” satsa – ki satabilir diye düşünüyorum; dünkü kurdan yaklaşık 28 milyar TL’dir!
Fena mı?
-*-*-
Bu konuda hiçbir girişim yoktur!
Dediğim gibi girişim yapılamamasının birinci sebebi bizimkilerin tavla teslim esas duruşta bekleyişleri kaynaklıdır ama göz ardı edilmemesi gereken bir konu daha söz konusudur…
O da, Türkiye’nin, KKTC’nin rakibi olması!
500 milyon Sterlin de olsa; bu değerin, KKTC’nin narenciyesinden, helliminden, patatesinden, zeytin yağından, harubundan elde edilmesi yerine; Türkiye’deki üreticiden elde edilmesi “vahşi kapitalizmde milliyet tanımayan rekabetin” gereğidir…
-*-*-
Türkiye, turizmde de KKTC’nin tek rakibidir…
Neden?
Çünkü Dünya’nın dört bir yanından KKTC’ye gelecek olan olası turist potansiyeli; Türkiye’yi kullanmak zorundadır…
Ve haliyle, KKTC’ye turist getirmek için çabalayan kaldıysa, onların Türkiye’yi kullanmak zorunda kalacak olan turiste sunacağı fiyatın önemi çok büyüktür!
-*-*-
Ne yazık ki KKTC’de Cumhurbaşkanı başta olmak üzere; hükümete mensup hiçbir bakanlığın veya kurumun, “bir şeyler yapalım” vizyonu söz konusu değildir!
-*-*-
Dostlar alışverişte görsün, bazı hısım akraba da nemalansın diye katıldığımız uluslararası fuarlar veya başlatılan kampanyalardan elde edilen turistik getiri sıfırdır!
Değilse, bu yıl otellerin doluluk oranlarını rezil seviyede görmezdik değil mi?
-*-*-
Ne mi yapmak lazım?
-*-*-
Türkiye – KKTC ilişkileri, her seviyede çürümüştür!
Bu çürümüşlüğün en birincil pozisyonu KKTC Cumhurbaşkanlığı’dır…
KKTC Cumhurbaşkanı, Türkiye’yi yönetenlerin asla ciddiye almadığı, şımarık çocuk muamelesiyle sırtının sıvazlanmasından hoşlanan bir garipliktir!
Haliyle ciddiye alınabilecek, bilgisiyle – duruşuyla “iş yapabilecek” birinin orada olması kaçınılmazdır…
-*-*-
Hükümet de miadını doldurmuştur…
Kendi içindeki sıkıntılar; sadece yandaşa menfaat üzerine şekillenmiş ilişkiler kokmuş durumdadır…
-*-*-
Cumhurbaşkanlığı Seçimi ardından, mevcut hükümetin de yenilenmesi, sadece bir fırsat değil; ciddi bir umuttur…
Su sıkıntımız hiç yokmuş gibi davranan bir devlet; KKTC!
Cyprus Mail gazetesinde geçenlerde Ada’nın su sıkıntısı ile ilgili çok önemli bir haber okudum…
Limasol bölgesinde bulunan ve ülkenin en büyük barajlarından biri olan Kouris Rezervuarı'nda neredeyse – kaç kezdir yazıyorum - bizim Gönyeli ve Kanlıköy göletlerinde olduğu gibi su kalmadı!
-*-*-
Kouris’te tamamen sıfırlanmadı ama örneğin fotoğrafta da görüldüğü gibi; tam dolu olduğu zaman Aziz Nikolaos Kilisesi, suyun içinde olacaktı…
-*-*-
Cyprus Maili, bu fotoğrafın, Kıbrıs'taki kötüleşen su krizinin çarpıcı bir örneğini sunduğunu yazdı…
Çan kulesi tamamen açıkta ve bina kurak toprakla çevrili.
-*-*-
Kıbrıs tarihin her döneminde kuraklıkla karşı karşıya kaldı...
Ancak günümüzde, iklim değişikliği kurak dönemleri kalıcı bir soruna dönüştürdü ve Rum yetkililer artan su ihtiyacını karşılamak için giderek daha fazla denizden (tuzlu sudan) arındırma yöntemine yöneldi...
-*-*-
Kıbrıs’ta son 90 yılda yıllık yağış miktarı tahmini olarak yüzde 15 azaldı…
Lefkoşa'daki sıcaklıklar geçen yüzyılda 1,8 santigrat derece arttı; bu da resmi verilere göre küresel ortalamanın iki katını gösteriyor…
-*-*-
Kıbrıs’ın güney kesiminde 1 Eylül itibarıyla barajlardaki doluluk oranı sadece yüzde 14,7’ydi…
-*-*-
Güney’de nüfus artışı ve turizmdeki artış nedeniyle su talebi 1990'dan bu yana üç kat arttı…
Bizde turist olmayabilir ama “tam olarak bilemediğimiz” nüfus, birçok uzmana göre kesinlikle Güney’deki nüfustan az değildir…
-*-*-
Güney’de nüfus yaklaşık 1 milyon…
Ve Güney Kıbrıs’a her yıl yaklaşık 3 milyon turist geliyor.
-*-*-
Cyprus Mail’e konuşan su geliştirme departmanının kıdemli yönetici mühendisi Yianna Economidou, 2023 yılında açığın 66 milyon metreküpe, yani 26binden fazla olimpik havuza ulaştığını söyledi.
-*-*-
"Bu, sorunun ne kadar büyük olduğunu ve neden bu açığı tuzdan arındırma gibi geleneksel olmayan kaynaklarla ve ayrıca dairesel ekonomi ilkeleriyle tamamen uyumlu arıtılmış suyun yeniden kullanımıyla kapatmaya çalıştığımızı gerçekten gösteriyor" dedi.
-*-*-
Güney Kıbrıs’ta denizden arındırma işlemi Kıbrıs'ta ilk olarak 1997 yılında başlatıldı ve şu anda içme suyu ihtiyacının yaklaşık yüzde 70'ini karşılıyor.
-*-*-
Birleşik Arap Emirlikleri'nden mobil santraller bu yaz kuruldu ve yetkililer gelecek yıl daha fazlasını planlıyor. Sonuç olarak hükümet, tuzlu sudan arındırmanın tüm ev ve iş yeri ihtiyaçlarını karşılamasını istiyor.
-*-*-
Tarım Bakanı Maria Panayiotou, "Yağmur yağsın ya da yağmasın, Kıbrıs su ihtiyacını karşılamak zorunda ve bunu ancak elimizdeki teknolojiyi kullanarak, şebekelerimizi iyileştirerek ve israfı en aza indirmek için bir su bilinci geliştirerek yapabiliriz" diyor…
-*-*-
Ada’nın tamamını çok ciddi bir su sorunu bekliyor…
Benim anladığım budur…
Tarım, tehlikededir mesela…
Çölleşme söz konusudur…
-*-*-
AKTI Proje ve Araştırma Merkezi'nde kimya ve çevre mühendisi olan Michael Loizides, "Trodos ve Beşparmak Dağları (sıradağlar) dışında, diğer tüm alanlar potansiyel olarak çölleşmiş durumda" yorumunu yapıyor…
-*-*-
Peki bizde?
Bizde bugün, yarın belki yağmur yağar ve en azından ayakta kalan bazı ağaçlar su içer diye bekliyoruz, dua ediyoruz!
-*-*-
Bir de hükümet, Ersin Tatar “dibelik” rezil olmasın, “belki en azından yüzde 40 oranında oy alır” diye mahalle mahalle, köy köy gezerek, vatandaşa rüşvet dağıtarak oy toplamaya çalışıyor!
-*-*-
Birbirini karanlık bir mekanda yalınız kıssa öldürebilecek seviyede nefret eden kişiler, birbirlerinin ellerini havaya kaldırıyor ve sahte sahte gülümsüyor!
-*-*-
Su mu?
Anavatan boruyla veriyor canım!
-*-*-
Peki, dört gün arıza var; ülkeye su verilmeyecek!
Veya diyelim ki daha önce de olduğu gibi, ya boru koparsa?
-*-*-
Ersin Tatar yüzde 40 olsun oyunu alsın, rezil olmayalım, bakarız!
Zaten tarımla falan uğraşmaya da değmez!
Türkiye’den domadez da gelir hıyar da!
Gabak da patlıcan da!
Bayrak da gönderde!
Yes b’annem!
No problem!