“Filistin’den bir mektup ve tepkiler...”

Sevgül Uludağ

Ulus IRKAD

Ayşe Hanım kapının altından bırakılan mektubu aldı. Mektup Ürdün'de olan görümcesinden geliyordu. Görümcesi yaklaşık yirmi seneden beri oradaydı. Kendisi eczacı, kocası ise mühendis olan bir hanımdı. Arada uzaklık olmasına rağmen mektuplaşıyorlardı. Gelen mektubu sevinçle açtı. Mektubun içinde başka bir mektup daha vardı, anlaşılan bu da başka birisine gönderiliyordu. Görümcesinin yazdığına göre gelen mektup, 40 sene önce Araplara satılan ve daha sonra Filistin'in işgaliyle ailesinin izini kaybeden Fatma isimli bir kadındandı. Kadın ailesinin bulunmasını istiyordu. Ayşe Hanım gönderilen mektupta belirtilen isimleri tanıyordu.

Sevinçle saçlarını taradı, saçları oldukça kıvırcıktı, zor taranıyordu ama o, hayatından ümit kestikleri akrabalarının gelen mektubunu ulaştırmak  ve müjde vermek için sevinçle kısa kesti taramayı. Elinde zarfla sokağa çıkıp biraz ötede olan tanıdıkların evine gitti.

Büyük bir heyecan ve sevinçle kapıyı çaldı. Z... Hanım kapıyı açtı.

- Ooo, hoş geldin Ayşe Hanım.

- Hoş bulduk Z... Hanım...

- Hayırdır...

- Müjdemi isterim!

Ayşe Hanımın sesini duyan Z... Hanım’ın kocası Ş... Bey de kapıya gelmişti. Karı-koca şaşkınlıkla gözlerini ona diktiler.

- Sizin Filistin'de 40 sene önce Araplar’a satılan Fatma isminde bir yeğeniniz vardı. Görümcem Amman'da onunla karşılaşmış. Bakın bana gönderdiği mektupla onun da bir mektubunu yolladı. Ayşe Hanım gülüyordu ve onların da sevineceklerini umuyordu.

Mektubu gören Ş... Beyin ve Z... Hanım’ın yüzleri değişti, asıldı. Dudakları sinirden titremeye başladı. Onlar Fatma'yı, 1948 Filistin Savaşında öldü biliyorlardı. Fatma'nın annesi ölürken tarlasını onlara bırakmıştı. 1963'te köylerini, 1974'te de Baf'ı terkederlerken tarlayı işletmek için fırsat bulamamışlardı. 1974 sonrasında da içinde oturdukları evi almak için Fatma'nın eşdeğerinin verdiği puanlara güveniyorlar, hiç olmazsa ev kirasından kurtulup fakir hayatlarını öyle rahat geçireceklerini düşlüyorlardı.

Sararmış yüzüyle ve tüm hiddetiyle Ş... Bey bağırmaya başladı:

- Hiç da iyi etmedin Ayşe Hanım. Bu fakir yaşantımıza bir da başgası katılmasın, bizi rahatsız etmesin, elimizde bir mal bulundurduk onu da elimizden almasın. Cehenneme gadar yolu var gendinin, bu gadar zaman çıkmadı ortaya da şimdi çıktı?..

Ayşe Hanım umduğundan değişik bir hava bulmuştu. Hiddetle kendisine bakan sanki de "Kara haber getirdin, gelişin olur da gidişin olmaz" bedduası eden gözler görüyordu.

Şoke olmuştu.

Elinde mektup, geriye döndü, basamakları yavaş yavaş inmeye başladı.

Tam bu sırada hiddetli bir şekilde bağıran Ş... Bey'in sesini  duydu:

- Eğer mektup yazarsan bizi bulmadığını yaz Ayşe Hanım, ha!


Baf’ta bir sünnet töreni...

Aileden üç oğlan sünnet olacaktı. Önceleri herşey iyiydi; hoştu. Örneğin sünnet takımları ta Türkiye’den getirilmiş ve birkaç gün önceden anne, baba, kız yeğenler hep birlikte resim çektirmişti. Üstüne üstlük bir de oğlanların mahallede hava atmalarını görmeliydiniz, diğer çocuklar gıpta ile bakıyorlardı onlara. O yaldızlı sünnet elbiselerini herkes giyemezdi. Osmanlı padişahlarına benziyordu keratalar...

Ama herşey sünnet saati  gelip çatınca bozuldu. Sünnetçi önce gönüllü olanı çağırdı. Ortanca oğlan kendinden emin bir şekilde ortaya çıktı ve sünnetçinin koyduğu küçük minderin üzerine oturdu. Gık bile dememişti. Ama sıra büyük oğlana ve küçüğe gelince...

İkisi birden haykırmaya, anlamsız sesler çıkarmaya başladılar. Büyük oğlan güç bela kendisini tutan mahalle halkından birkaç oğlanın elinden kurtulup da tuvalete girmez mi? Bir de haykırarak kapıyı kilitleyince, küçük oğlan da telaşa kapıldı. O da kaçacak bir delik aramaya başladı. Onun barınağı ise annesinin evdeki “Singer” dikiş makinesinin altı oldu. Var gücüyle, batan gemideki kazazadeler gibi makinenin ayaklarına yapışmış, anlamsız çığlıklar atıyordu. Bir anda düğün evi harp alanına dönmüştü. Singer makinesine yapışan küçük oğlan;

“Ben sünnet olmam, olmaaam!” diye haykırırken, annesi, ninesi ayaklarına yapışmışlar, onu oradan kurtarmaya çalışırken, bu sırada terden sısırsıklam pestile dönmüşler. Oğlanın bu sırada boğuşmadan dolayı kalkan sünnet entarisinin altından ortaya çıkan kilotsuz çırıl çıplak görüntüsü, mahalle kadınlarının gözlerini kapamalarına yetmişti. Ortanca oğlan bu sırada hayatından memnun bir kısım mahalleli tarafından yatağına yatırılırken, evin reisi olan baba tuvalet kapısında büyük oğluna dışarıya çıkması için yalvarıyordu:

“Oğlum çıksana dışarıya?”

“Çıkmam, ben sünnet olmak istemem” diye içeriden bağırıyordu oğlan.

“Oğlum çık, bak karışmam ha!”

“............” ses yok.

Bu sırada damdan takırdı gelmeye başladı. Anlaşılan çocuk, tuvalet penceresinden evin damına çıkmış telaşla koşturuyordu. Mahalleli oğlanlar durur mu, hemen dört bir yandan çıkıp onu ablukaya almak için, çeşitli yerlerden, pencere ve duvarlardan dama hücum ettiler.

Damda takırtılar gelirken küçük oğlan zar zor “Singer” makinesinin altından kurtarılmış boğuşma sırasında, kendisini oradan almaya çalışanların tırmık ve cırmalamaları yüzünden yaralanmasına sebep olunmuştu. Ama artık sünnetçiden kurtulamazdı. Bu sırada ona acıyan gözlerle bakan büyük ninenin:

“Sünnet etmeyin çocuğu” demesi evin hanımının tepkisini çekiyor ve;

“Sen karışma kadın, çekil ayak içinden” diyerek bu lafı paylanmasına neden oluyordu. Tabi çığlıklar arasında oğlan sünnetçinin bıçağından kurtulamadı. İşte o sırada sünnet odasının tavanının üzerinde başka bir oyun dramatize ediliyordu. Kendisine yaklaşan üç-beş mahalleli ve babasının gözleri önünde büyük oğlan damın kenarına yaklaşmış ve;

“Yaklaşırsanız kendimi aşağıya atarım” diyordu.

“Aman sakın yapma babam” diye baba bağırınca çocuk afalladı ve bir anda elden ayaktan yakalanarak sünnetçinin karşısında soluğu aldı, akıbeti diğer kardeşlerinin akıbetinden farklı değildi. Ortanca kardeşin sessiz olmasına rağmen diğerlerinin gazel okur gibi “ah-vah” sesleri arasında baba ve anne rahat nefes alırken bir sünnet töreni de bu şekilde noktalanıyordu.


Af Örgütü'nden Karabağ raporu: “İki taraf da sivillere zarar verdi...”

Uluslararası Af Örgütü, dün yayınladığı açıklamada Ermenistan ve Azerbaycan’ın, Karabağ'daki çatışmalar sırasında uluslararası insancıl hukuku ihlal ettiğini, iki tarafın da sivillere zarar verdiğini, silahların gelişigüzel kullanıldığını belirtti.

Uluslararası Af Örgütü’nün "Ateş Hattında: Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ çatışmalarında hukuka aykırı saldırıların sebep olduğu sivil kayıplar" başlıklı raporu yayınlandı.

Rapora göre, Ermenistan ve Azerbaycan güçleri tarafından, sivillerin yaşadığı bölgelerde misket bombaları ve geniş alan etkili patlayıcı silahlar da dahil olmak üzere, hedef hassasiyeti olmayan, gelişigüzel silahlar defalarca kullanıldı. 

Rapor, her iki tarafta gerçekleştirilen saha araştırmasına dayanıyor. Rapora göre Ermenistan ile Azerbaycan güçlerinin hukuka aykırı biçimde sivilleri öldürdüğü 18 saldırı saptandı. Raporda bu saldırıların ayrıntıları yer alıyor. Kuruluş, 2020’nin Eylül ayı sonundan Kasım ayı başına kadar süren 44 günlük çatışmaların bir parçası olan bu saldırılarda çok sayıda çocuk ve yaşlının da aralarında bulunduğu en az 146 sivilin hayatını kaybettiğini bildiriyor.

Rapora göre Ermenistan güçleri, hedef hassasiyeti olmayan balistik füzeler, kontrolsüzce kullanılan çok namlulu roketatar sistemleri ve havan topları kullandı. Azerbaycan güçleri de kontrolsüz havan topları ve çok namlulu roketatar sistemleri kullandı.

Uluslararası Af Örgütü Doğu Avrupa ve Orta Asya Direktörü Marie Struthers konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Araştırmamız, her iki tarafın da defalarca gelişigüzel ve orantısız saldırılar gerçekleştirerek sivilleri öldürdüğünü ve yaraladığını, bunun yanı sıra sivil yapılara zarar verdiğini ortaya çıkardı. Saldırılar birçok kez cephe hattından uzakta, sivillerin yaşadığı ve çoğunlukla hiçbir askeri hedefin civarda görülmediği bölgelerde gerçekleştirildi” dedi.

Yapılan açıklamaya göre Uluslararası Af Örgütü, 10 Kasım’da çatışmalara son vermek için imzalanan üç taraflı anlaşmanın ardından, Kasım sonu ve Aralık başında Azerbaycan ve Ermenistan’da onlarca saldırı bölgesini yerinde inceledi. Af Örgütü'nün, saldırılardan hayatta kalanlar, görgü tanıkları ve öldürülen ve yaralananların yakınlarından oluşan 79 kişinin yanı sıra, sivil ve askeri yerel yetkililerle, sivil toplum örgütleri çalışanlarıyla ve gazetecilerle görüşmeler gerçekleştirdiği belirtildi.

Açıklamada Uluslararası Af Örgütü Kriz Müdahale Birimi'nin, saldırılarda kullanılan mühimmatın kalıntılarını analiz ettiği ve çatışmalar sırasında kaydedilen videoları, fotoğrafları ve uydu görüntülerini incelediği belirtildi.

Marie Struthers, “Çatışmanın tüm tarafları köylerde ve kasabalarda hedef hassasiyeti olmadığı bilinen silahlar kullandığı için siviller öldürüldü, aileler parçalandı ve sayısız ev yıkıldı” dedi. Rapora göre, çatışmalar başladığında etkilenen alanlardan kaçışlar ve birçok kişinin bodrumlara sığınması, sivil kayıpların daha da artmasını önledi. Rapor hen iki tarafın saldırılarını şöyle sıraladı:

Ermenistan güçlerinin saldırıları

Uluslararası Af Örgütü, Ermenistan güçlerinin Azerbaycan’daki kasaba ve köylerde gerçekleştirdiği sekiz saldırıyı belgeledi. Bu saldırılarda toplam 72 sivil öldürüldü.

17 Ekim’de Gence şehrindeki Muhtar Hacıyev semtinin SCUD-B isimli balistik füzeyle vurulması sonucunda 21 sivil öldürüldü, 50’nin üzerinde sivil ise yaralandı.

27 Ekim’de Ermenistan güçlerinin Karayusuflu köyüne düzenlediği misket bombası saldırısı sonucunda beş kişi öldürüldü, 14 kişi yaralandı ve evlere büyük hasar verildi.

28 Ekim’de Ermenistan güçleri cephe hattından yaklaşık 20 km uzakta bulunan Berde şehrini büyük kalibreli füzelerle hedef aldı. Üç füze şehir merkezine isabet etti; bunlardan ikisi iki hastanenin yakınını vurdu. Üçüncüsü, 72 9N235 misket bombaları taşıyan Rusya yapımı 9M55 Smerç füzesi ise yoğun bir kavşağın ortasına düştü ve 21 sivili öldürdü.

Ermenistan güçleri, çatışmaların başladığı 27 Eylül’de Naftalan şehri yakınındaki Kaşaltı köyüne bir havan topu saldırısı düzenledi. Saldırıda, Gurbanov ailesinin beş üyesi öldürüldü ve evlerinin bir kısmı yıkıldı.

Azerbaycan güçlerinin saldırıları

Uluslararası Af Örgütü, Azerbaycan güçlerinin Dağlık Karabağ’daki kasaba ve köyler ile Ermenistan’daki bir köyde gerçekleştirdiği dokuz saldırıyı belgeledi. Bu saldırılarda 11 sivil öldürüldü. Kuruluşun ifadesiyle Karabağ’daki 'de facto 'yetkililerin bildirdiğine göre, çatışmalarda en az 52 Ermeni sivil öldürüldü.

Bölgenin başkenti Stepanakert (Hankendi), zaman zaman gün aşırı olan sıklıkta saldırıya uğradı. Saldırıların bazıları, 122mm Grad füzeleri gibi doğası gereği gelişigüzel silahlarla ve uluslararası yasaklı misket bombalarıyla yapıldı.

4 Ekim’de gerçekleştirilen bir dizi saldırıda dört sivil öldürüldü, onlarca sivil ise yaralandı. Aynı saldırıda, büyük oranda zihinsel ve fiziksel engelli genç bir kadın yaralandı ve travma geçirdi.

Bağımsız bir silah uzmanı, Uluslararası Af Örgütü’nün saldırı bölgesinde bulduğu mühimmat parçalarını inceledi ve bu parçaların büyük olasılıkla İsrail tarafından Azerbaycan’a satıldığı bilinen “EXTRA balistik füzesinin parçaları olduğunu” belirledi.

Şehrin etrafındaki diğer birçok nokta da aynı gün vuruldu. Artık kullanılmayan bir okulun civarı ile Uluslararası Kızılhaç Komitesi ofisinin yakınlarındaki bir bölge de vurulan noktalar arasındaydı.

Stepanakert (Hankendi)’ye düzenlenen diğer saldırılarda, Azerbaycan güçlerinin, şehrin doğu sınırındaki Acil Durum Hizmetleri’ne ait büyük yerleşke de dahil temel altyapıyı kasten hedef aldığı görüldü. 2 Ekim saat 14.00 civarında bir füze, yakınlardaki bir otoparka isabet ederek 25 yaşındaki kurtarma görevlisi Hovhannes Aghajanyan’ı öldürdü, 10 meslektaşını yaraladı ve acil durum araçlarının park edildiği hangara ağır hasar verdi.

27 Eylül’de Martuni (Hocaven)’de dört dakika içinde gerçekleştirilen 12 saldırıdan biri, sekiz yaşındaki Victoria Gevorgyan adlı kız çocuğu öldürdü, iki yaşındaki erkek kardeşi Artsvik’in ise ağır yaralanmasına ve travma yaşamasına yol açtı. 

Martakert (Ağdere)’de yaşayan Davit Khachatran, Uluslararası Af Örgütü’ne, 30 Eylül’de bir Grad füzesinin ailesine ait meyve-sebze dükkanının karşısındaki binanın girişine isabet etmesi sonucunda 60’lı yaşlarındaki anne ve babası ile teyzesinin orada hayatını kaybettiğini söyledi. Uluslararası Af Örgütü’nün bölgeyi ziyaret ettiği Aralık ayı ortasında füze halen binanın merdivenlerinde duruyordu.

Marie Struthers, sözlerini şöyle sonlandırdı, “Ermenistan ve Azerbaycan yetkilileri, güçlerinin, sivillerin yaşadığı bölgelerde devamlı olarak ve çoğunlukla sorumsuz bir biçimde ağır patlayıcı silahlar kullanmasına ilişkin acilen bağımsız soruşturmalar başlatmalıdır. Ermenistan ve Azerbaycan liderlerinin güvenlik düzenlemelerini tasarlamaya başladığı bir dönemde bu ihlallerden sorumlu kişilerden hızla hesap sorulması ve ihlallere maruz bırakılan kişilere onarım sağlanması şarttır.”

(AGOS – 14.1.2021)

DEVAM EDECEK