Fikirsizliğin, akılsızlığın ve ahlaksızlığın sebebi korku mu?

Serhat İncirli

Bu nasıl bir korkudur?
Bu nasıl bir biat zihniyetidir?
Bu nasıl bir itaat düzenidir?
Gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum...

-*-*-

Demokrasiyi katlettiler, sizin seçtiğiniz Faiz Sucuoğlu’nu resmen gözünüzün içine baka baka siyasetten sildiler; kendisi en başta olmak üzere, kimse sesini çıkarmadı!

-*-*-

Kıb – Tek’e satılan akaryakıt, tam anlamıyla iğrenç bir kazıklama operasyonudur... Kıbrıs Türk toplumu; bundan daha büyük bir utanmazlık ve daha büyük bir alçaklıkla karşı karşıya kalmamıştır...
Yine kimseden tısss çıkmamaktadır!

-*-*-

Memleket resmen dökülüyor, “külliye da külliye” diye zorla açıklamalar yaptırılıyor; yapıyorlar ve kimse çıkıp da “değerli Türkiyeli yetkililer, bizim çok acil başka ihtiyaçlarımız var, külliye değil hastane yapalım, okul yapalım, yolları tamamlayalım” demeye çekiniyor...

-*-*-

Şimdi, gerek Türkiye Cumhurbaşkanı, gerekse Dışişleri Bakanı, “... Amerika, Rumlara silah ambargosunu kaldırmış, Kıbrıslı Türk kardeşlerimizin güvenliği için Ada’yı silah deposuna çevireceğiz” diye gerginlik yaratıcı ve son derece hamasi açıklamalar yapıyor; yine “konuşan” yok!

-*-*-

Şu sözü dahi hatırlatan yok; “... Amerikan ambargosu varken de Rum Yönetimi silahlanıyordu; bir şey değişmeyecek ki!”

-*-*-

Herkes korkuyor!
Kıbrıs Türk toplumu için silahlanma mı yoksa silahsızlanma mı daha güvenlidir?
Yarın en küçük bir kıvılcım olsa ve Kuzey – Güney arasındaki geçişler kapatılsa halimizin ne olacağının hesabını da mı kimse yapamıyor?

-*-*-

Rum turistler eğer KKTC’den alış veriş yapmayı keserse, bir kaç gün içerisinde kapanacak benzin istasyonu ve market sayısı bence çok ciddidir.
İşsiz kalacak insan sayısı daha da ciddi olacaktır.

-*-*-

Larnaka Havaalanı üzerinden gelen turist kesilirse, kapanacak otel sayısı hiç de az değildir...

-*-*-

Ve yaşatılan korku; yaşanan korku o kadar büyüktür ki; Kıbrıslı’nın “gave gonuşması” gibi olacak ama “tecavüze uğrasak”, “ohh rahatladım” diyecek bir kitleye dönüşmüş bulunmaktayız!

-*-*-

Bu nasıl bir ruh halidir?
Bu nasıl bir korkudur?
Neden?

-*-*-

Yanlışlarla dolu bir ortalık ve biz yanlışları alkışlıyoruz... 
Eğriyi ve doğruyu ayıramıyoruz... 
En kötüsü, yalana sahip çıkıyoruz...

-*-*-

Ama unutmayın; “Yanlışı alkışlıyorsan fikrin yoktur... Eğri ile doğruyu ayıramıyorsan aklın yoktur... Yalana sahip çıkıyorsan ahlakın yoktur!”

-*-*-

Kıbrıs Türk halkı tarihin hiç bir döneminde bu seviyede fikirsiz, bu düzeyde akılsız ve bu şerefsizlikte ahlaksız olmamıştır!


Aklın çalışması hali!

Prestij ne demektir?
Türk Dil Kurumu’na göre bu kelimenin anlamı, “Saygınlık”tır...

-*-*-

Peki yine Türk Dil Kurumu sözlüklerine göre, “saygınlık” nasıl açıklanır?
“Saygı görme, değerli, güvenilir olma durumu, itibar...”

-*-*-

Bir kişi neden ve nasıl saygı görür?
Elbette çok farklı sebepleri olabilir ama kişilerin “saygı görebilmeleri” için, en başta işlerini çok iyi yapmaları gerekir...

-*-*-

Çok şık giyindiği için kişinin saygı görmesi mümkün müdür?
Anadan doğma çıplak dolaş ama mesela aklıma “Covid 19” geldi; öyle bir ilaç keşfet ki, Dünya seni konuşsun! Covid’i bitir!

-*-*-

Büyük şair Nazım Hikmet, “Tahirle Zühre meselesi” adlı şiirinde, “saygın” olmayı “ayıp”la anlatmıştır ve demiştir ki; 
“… Meselâ bir barikatta dövüşerek / Meselâ Kuzey Kutbu’nu keşfe giderken / Meselâ denerken damarlarında bir serumu / ölmek ayıp olur mu?”

-*-*-

Yani diyor ki Nazım Hikmet; “... Mesela ülken içini, halkın için, devrim için savaşmak; bir keşif yapmak ya da bir serum deneyinde insanlık için kendini feda etmek” ayıp değildir... Ve “demek ister ki” büyük şair; bunları veya benzerlerini yaparsan, “sayılırsın”...

-*-*-

Sevilmek başka şeydir...
Mahallenin sempatik kişisi de sevilir...
Bir kişi saygın olacaksa; kendisi için değil, toplumu, halkı için bir şey yapması şarttır...

-*-*-

Efendim, kişiler bir yana, devletler nasıl “saygın” olur?
Mesela Amerika, İngiltere, Hollanda, Osmanlı İmparatorluğu, Japon İmparatorluğu, Belçika, Fransa, İspanya, Portekiz ya da ne bileyim Rusya “saygın” mıdır; emperyalist midir; kan emici sömürgeciler midir?

-*-*-

Bir de “KKTC” gibi “sözde devletler” vardır!
“Prestijli olması lazım!”
Öyle deniyor...
Ve prestij için, mutlaka “külliyeye sahip olması” gerekiyor...
Şart!

-*-*-

KKTC siyasi anlamda yokken; çatır çatır sömürülürken; üzerindeki nüfus yapısı değiştirilirken; ekonomik anlamda sıfırlanmışken; yasalarına – Anayasası’na bizzat kendi hükümetleri uymazken; Dünya’dan uzakken, pislik içindeyken, denizleri kirletilirken, betona gömülürken, tarihi eserleri bakımsızlıktan çürürken; kimse tanımaz ve tanımayacakken, sırf bir külliyesi olacak diye “saygınlık” veya “prestij” sahibi mi olacak?

-*-*-

Gerçekten sizin aklınız bu kadar mı çalışıyor?

Türkiye’de AKP’nin yaklaşık 20 yıllık iktidarı sonrasında güvenilir herhangi bir kurum kalmadığı çok sıklıkla dile getiriliyor... Peki KKTC’de güvenilir kurum kaldı mı? Yargı dışında, “kirlenmemiş” veya “çirkinleşmemiş” tek bir kurumdan söz edebilir misiniz? Ama en acı olan nedir biliyor musunuz? Bu kirlenme neticesinde, 1958’den beri sürdürülen “Toplumsal Mücadele” yitirilmiştir... Kıbrıs Türk toplumunun yok olması, sizi üzmüyor mu? (Fotoğraf: John Thomson – 1881)