Federal Kıbrıs İçin Birleşik Platform

Niyazi Kızılyürek

 


“Parlak olmasa da ufuk bizim için nihayet açık görünüyor, artık gemilerimiz enginlere açılabilecek, deniz, kendi denizimiz, bir kez daha apaçık önümüzde; belki de daha önce böyle bir “açık deniz” hiç var olmamıştı.”

Friedrich Nietzsche


Artık iktidarda  iki sağ parti var. (İktidar da nereden çıktı, hükümette demek istiyorum). Yerel işlere şimdi onlar bakacaklar. Hükümet programında yer alan Kıbrıs Sorununa dair görüşlerini ve “çözüm” önerilerini okuyunca, Kıbrıslı Rumları “enayi” yerine koyduklarını hemen anlarsınız. Kıbrıslı Rumlara şunu demek istiyorlar: “gelin, federal hükümete birlikte tam (matematiksel) eşitlik temelinde katılalım ama Kıbrıs’ın kuzeyi temelli olarak Türk kalsın. Yani, hükümet federal, memleket konfederal olsun. Siz güneyde, biz kuzeyde yaşayalım ama ülkenin bütününe dair kararları birlikte alalım.”

Buna Grekçede “Kuzeyde Efendi, Güneyde Ortak Olmak” denir ki, bunun Kıbrıslı Rumlar arasında alıcısı yoktur. 

Sağ açısından baktığınız zaman aslında bunda yadırganacak bir durum yok. Federal çözüme açık ya da kapalı olarak her zaman karşı çıkmış bir kesimden söz ediyoruz. Dahası, Kıbrıs Türk toplumunun eriyip gitmesi karşısında vicdan sızısı duymayacak kadar duyarsız bu cenahta “Tayfur Sökmen” olmaya hevesli çok adam var.

Kıbrıs’ın kuzeyinde bunlar yaşanırken, Türkiye’de “Saray Darbesi” ile Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığına son verildi. Artık fiilen Tek Adam Rejimine geçildi ve büyük bir ihtimalle yakın bir gelecekte resmen otoriter bir başkanlık sistemi kurulacak. Ne olursa olsun, Türkiye artık bir belirsizlik ortamına girmiştir. Hiç kimse olayların ne yönde seyredeceğini kestiremez. Recep Tayyip Erdoğan’ın da Kıbrıs müzakerelerine nasıl bir tepki vereceğini kestirmek mümkün değildir. İşte bu “belirsizlik” ortamı müzakereleri olumsuz etkileyebilir. Ayrıca, başkanlık sistemine koşan ve bu koşuda milliyetçi hamaseti seferber etmekten çekinmeyen Erdoğan’ın “Başkan” olmadan önce Kıbrıs Sorununun çözümü yönünde adımlar atmasını beklemek bana pek inandırıcı gelmiyor.

Öte yanda Kıbrıs müzakerelerinde son dönemece girmek üzereyiz. Kıbrıs Rum toplumunda yapılacak seçimlerden sonra müzakerelerin hızlanacağına herkes kesin gözüyle bakıyor. Sadece hızlanacağına değil, bunun Federal Kıbrıs için “son şans” olacağı da sık sık ifade ediliyor.

Olayların tarihsel seyri içinde belki “son şans” diye bir şey olmayabilir ama Federal Kıbrıs tezi bakımından olayların seyri “sona” işaret ediyor.

Kıbrıs Türk toplumundan başlayarak gelişmelerin hangi yönde seyrettiğine bakarsak, şöyle bir tablo ile karşılaşırız: Kıbrıslı Türkler giderek daha büyük oranda Türkiye’nin ekonomik ve politik kuşatması altına alınmaktadırlar.

Demografik yapıda yaşanan fiili değişimler vatandaşlık alanına yansıyıp resmiyet kazandığı zaman, adanın kuzeyinde siyasi ve tarihsel bir varlık olarak Kıbrıs Türk toplumundan söz etmek mümkün olmayacaktır. “Tayfur Sökmen” rolünü benimseyen sağ güçlerin bundan rahatsızlık duyacaklarını ve bunu engellemek için çaba sarf edeceklerini düşünmek hayalperestlik olur. Kıbrıs Türk toplumunun siyasi varlığının daha da cılızlaşması Kıbrıs Rum toplumunu federal devlet fikrinden daha da uzaklaştıracaktır.

Kıbrıs Rum toplumuna gelince. Bana öyle geliyor ki federal devlet fikrini benimsemese de kabul eden son kuşak siyasetçiler işbaşındadır. DİSİ’nin pragmatist liderleri ile AKEL’de federal çözüme inanan güçler Nikos Anastasiadis’e destek vermektedirler. Fakat giderek siyasette ağırlığı artan yeni kuşaklar federal devlet fikrine inanmadıkları gibi, böyle bir vizyon geliştirmeleri de çok zor görünmektedir. İlerlemeyi başka alanlarda aramaktadırlar. Kendi evini temizlemek, daha az yolsuzluk, toplumsal cinsiyet eşitliği, çevre gibi konularda reformcu olabilirler ama Federal Kıbrıs gibi bir vizyonları yoktur.

Doğrusu, Türkiye’de ve Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşananlar da böyle bir vizyon geliştirmelerine yardımcı olmuyor.

Öte yandan, milliyetçi, militarist güçler federal devlet kavramından kalıcı bölünmenin meşrulaştırılmasını, yani bir tür Taksim anlıyorlar. İki toplumun ayrı bölgelerde toplandığı, bölgelerin etnik bakımdan “saf” ve “temiz” olduğu ve birbiriyle mümkün olduğu kadar az iletişim ve etkileşim içine girdiği bir düzen tahayyül ediyorlar. Ortak yurttaşlık kavramının olmadığı, temel insan ve yurttaşlık haklarına saygı duyulmadığı ve bireylerin sadece etnik gruba sadakat duyduğu bu devlet düzeni aslında mini ulus-devletlerin yan yana yer almasını öngörüyor. Oysa böyle bir düzen federal devletin ister merkezi güçlü ister merkezi zayıf olsun, hiç bir modeli ile bağdaşmaz. Ne de Kıbrıslı Rumların asgari beklentilerini karşılar.

İşte bu nedenlerden ötürü Kıbrıs Sorununun çözümüne herkesten daha fazla ihtiyaç duyan Kıbrıs Türk toplumunun federal devlet fikrini benimseyen siyasi ve toplumsal güçlerine acil olarak yapılması gereken önemli görevler düşer. “BM Parametreleri” temelinde “iki bölgeli iki toplumlu federasyon” savunmak veya bu temelde “çözüm temenni etmek” yeterli değildir. Başta Kıbrıs Türk Sol’u olmak üzere, federal çözümden yana olan bütün güçlerin ayrı tüzel kişiliklerini koruyarak bir an önce bir araya gelip “Federal Devlet İçin Birleşik Platform” kurmaları elzemdir. Böylesi bir “Çözüm Koalisyonu” dünya kamuoyunda ilgi göreceği gibi, önümüzdeki haftalarda yoğunlaşacak olan müzakere sürecine ivme kazandıracak ve Mustafa Akıncı’nın elini güçlendirecektir. Kıbrıs Türk toplumunun varlığını koruma adına siyaset yapmak bunu gerektiriyor ve vilayetleştrilen Kuzeyde siyasetin bundan başka bir anlamı kalmamıştır.

“Parlak olmasa da ufuk bizim için nihayet açık görünüyor” ve belki de bu, açık olan “son ufuktur...”