Ercan’a Dünya’nın başa ülkelerinden direkt uçuş yok diye çok da şikayet etmeyelim!
Mesela Brüksel’den Larnaka’ya da direkt uçuş yok!
-*-*-
Brüksel – Zürih – Larnaka veya Brüksel – Atina Larnaka yapıyorsunuz…
-*-*-
Ve aktarmalı uçuşlar resmen işkence!
Ama dilerseniz, bu aktarma meselesine de sportif etkinlik olarak bakabilme şansınız var!
-*-*-
Koş babam koş!
Ya oturup üç – dört saat bekleyecek ve bir şekilde işkence çekeceksiniz!
Ya bu üç – dört saati alış – veriş yaparak değerlendireceksiniz!
Veya yiyip – içeceksiniz!
Ama uyarmak lazım, bize göre biraz pahalı!
-*-*-
Haaa neredeyse Dünya’nın bütün uçak şirketleri veya hava yolu şirketleri Larnaka’ya bir şekilde uçabiliyor!
Güney’in, Kuzey’e göre en büyük avantajı bence budur!
-*-*-
Ve buradan yola çıkarak, şunu söylemek zorundayız; eğer bir şekilde, kıyısından köşesinden; ucundan budundan tutup da Dünya’nın, Avrupa’nın, Avrupa Birliği’nin “yasal” bir parçası olmazsak; “şu anda olduğumuz gibi” kalmaya devam ederiz ve çeyrek yüzyıl içerisinde, “Kıbrıslı Türk Toplumu” diye bir toplum da kalmaz!
-*-*-
Bu çok doğal bir asimilasyon sürecidir!
Kendi toplumsal varlığınız umurunuzda değilse, toplumsal varlığınıza karşı saldırı olarak “milli” kimlik aranıyorsa; diyeceğim bir şey yoktur!
Oturup da felsefe tartışacak halim hiç kalmadı!
-*-*-
Haaa toplumsal varlık zerre umurunuzda değilse; gelin olaya ekonomik açıdan bakalım o zaman!
Kıbrıs sorunu çözülmediği müddetçe, ekonomik anlamda Kuzey’in kalkınması mümkün olmayacak!
-*-*-
Türkiye’nin “uydusu” olmak da özellikle mevcut durumda pek ç açıcı bir ekonomik pozisyon değildir!
Kaldı ki, neden Türkiye’ye el açalım ki!
-*-*-
Geçtim ekonomik kalkınmayı; Kıbrıs sorununa siyasi çözüm bulmadığımız müddetçe; ahlaksız ve gurursuz bir şekilde; el alemin şeyiyle gerdek çalışması yapıyor olacağız!
Nasıl mı?
Kardeşim, bu nasıl bir ahlak anlayışıdır ki, mesela beş – altı seneden beri en ciddi geri zekalılıkla “ayrı devlet” istiyoruz ama “en utanmaz tavırla”, “düşman” dediğimiz devletin pasaportu ile fink atıyoruz!
Hem de hepimiz!
İstisnasız herkes!
Varsa bile bir – iki istisna, kaideyi bozmuyor!
Kendisinin pasaportu yoksa bile, evlatlarının da torunlarının da vardır!
-*-*-
Kaldı ki bir kuruş vergisini vermediğimiz bir “devletin” pasaportundan yararlanıyor olmak, o devletin vergi mükelleflerinin parasını çalmakla eşdeğerdir!
Ama üç lira, ama beş Euro!
-*-*-
Siyasi çözüm, bu toplumsal ahlaksızlıktan bizi kurtaracaktır!
Gerçek anlamda kimlik sahibi olacağız!
-*-*-
Haliyle tüm Dünya’nın, BM’nin, AB’nin, garantörlerimiz arasındaki İngiltere ve Yunanistan’ın ve de ortağımız Kıbrıs Rum tarafının “ortak buluşma noktası” olan “çözüm modelinden”; ister Türkiye’ye yaranmak, ister çözümsüzlüğü sürdürmek adına “kaçmak” bana “akıllı” bir tavır gibi gelmiyor!
-*-*-
Kısacası, müzakere masasında elimizi güçlendirmek adına bazı diplomatik manevralar elbette yapılacaktır ama “iki bölgeli, iki toplumlu, iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı federal çözüm modelinden sapmak”, doğru bir tavır olmayacaktır!
-*-*-
Yani, içinde yaşadığımız Dünya’da ve mevcut durumda; federal çözüm; toplumsal varlığımız, ekonomik geleceğimiz ve onurlu yaşamın tek adresidir…
Brüksel’deki dört günlük çok yorucu ama
bir o kadar da keyifli gezimiz tamamlandı
Pazar sabahı 03.00 gibi Larnaka’ya indik…
Valizdi, bavuldu, taksiydi derken, 04.20’de Kuzey Lefkoşa’da olacaktık ki, saat hala 03.20’ydi!
Çünkü tam “saat değişikliği” üzerine vurmuştuk!
Muhteşem bir organizasyonla, gerçekten inanılmaz faydalı bir “basın gezisinde” yer aldık…
-*-*-
Brüksel’e göre bir saat da ileriyiz…
Havada bir saat kaybettik!
Ülkeye indik, saatler geri alındı ya; bir saat daha geri gittik!
Bu da hayatımızda iki saatlik sürenin silinmesi mi yoksa bize yazılması mı anlamadım!
-*-*-
Neyse!
Avrupa’nın 27 ülkesinin liderlerini yakından görmek; aynı bina içerisinde bulunmak; Macaristan’ın “ilginç” Başbakanı’nı yakından dinlemek; Ukrayna liderinin basın toplantısına katılmak, kısa süreli de olsa Kıbrıs Cumhurbaşkanı ile sohbet etmek; onlarca yabancı gazeteci ile dertleşmek; birlikte yolculuk yaptığımız Kıbrıslı Rum gazeteci arkadaşlarla “ünlü sorunumuzu” kafamızda çözmüş olmak; otomobil müzesi ve bira müzesi ya da sergisi gezmek, “ağır yorucu” olsa da mutluluk vericiydi!
-*-*-
Bir de bu satırları yazarken fark ettim…
Şu soruya dikkat; “Kıbrıs’ın Kuzey tarafında yaşıyor olmaktan dolayı bizim hiç mi avantajımız yok?”
Kesinlikle var!
-*-*-
O da nedir biliyor musunuz?
Oraları çok yağmurlu ve hava sürekli ya karanlık ya basık!
Gönyeli’de eve geldim, Pazar sabahı yattım, Pazar öğleye doğru uyandım; avluya bir çıktım ki; böyle güzel bir mavi gök olamaz!
Çatla patla Zürih!
Ezik Brüksel!
-*-*-
Haaa Brüksel ve Zürih!
Yemyeşil…
Zürih’i havadan gördüm!
Ormanlarla kaplı!
Brüksel’de koskocaman tarihi binaların arasında kesinlikle her yerde ağaçlar, parklar var!
Sokaklar temiz…
Evet yoksul – evsiz insan çok tabii ki…
-*-*-
Avantaj hangisinde?
Şahsen “nerede yaşamak isterdiniz?” sorusuna vereceğim yanıt “Kesinlikle Kıbrıs”tır!
Da biz de mutlu olalım!
Onlar gibi!
Çok çalışalım!
Gülerek çalışalım!
Eğlenerek çalışalım!
Hakkımızı alabilelim!
-*-*-
Varsın bütün gün kafamıza yağmur da yağsın, gün yüzü de görmeyelim ama mevcut KKTC şartları, oralarla kıyas kabul etmeyecek kadar “ilkel, yoksul, kirli, corrupt, kimliksiz, geleceksiz, plansız, belirsiz…”
-*-*-
Gazeteci olarak mı?
Kapalıyız buralarda!
Kilit altında!
Kimimiz Türkiye’ye sokulmuyor, kimimiz Avrupa’ya “pasaport” meselesinden dolayı gidemiyor!
Vize almaya kalksa pasaportsuz bir arkadaşımız, üç AB zirvesi sonrasına randevu verecekler!
-*-*-
Çözüm çözüm çözüm!
İlla ki çözüm, vallahi çözüm!
Yok başka şansımız!
Bürksel’de bir sokak satıcısı… Çileğin kutusu 6 euro… Kırımız ve siyah ahududuların kutusu 4 euor… Kestanenin kilosu 11 euro… Kabuklu cevizin kilosu 11 euro… Mandalinanın kilosu 5,95 euro… Merak edene…