Faşizm mi dediniz?

Sami Özuslu

 

PERİHAN AZİZ’İN KTAMS HABERİNE POLİS SORGUSU
Emekli TAK Müdürü Perihan Aziz: “Meslek hayatımın ilk yıllarında KTAMS’ın uyguladığı büyük bir grevin haberini yaptığım için evimden polis tarafından polis merkezinde ifade vermeye götürüldü. (…) Emekli olmama çok az bir süre kala polisler adına yapılan bir açıklamanın haberleştirilmesi nedeniyle polisin kendi içinde yaptığı bir soruşturmada kurulan mahkemede tanıklık yapma zorunluluğu karşıma çıktı. İlkinde yazdığım haber için, ikincisinde muhabirimi korumak için onun adına tanıklık yapmak durumunda kaldım.”
--
ASKER VE ELÇİLİK HAKKINDA YAZMAK MI?
BRT TV Haber Amiri Eftal Keser: “Her eylemin, her düşüncenin ve her davranışın sürekli ‘milli dava’ya endekslendiği yıllarda, siyasi erk ülkeyi yönetiyor gibi görünse de aslında sınırlarımız içinde askerden habersiz kuş bile uçamazdı. Asker ve TC Büyükelçiliği ile ilgili bırakın yazı yazmayı, konuşamazdınız. İnsanların konuşmak yerine homurdanmayı tercih ettiği bir dönemde demokratik olduğu iddia edilen bir ülkede basın özgürlüğünden ne kadar söz edilebilinirdir?”
--
DİLEK KIRICI’YI İŞİNDEN EDEN KÖŞE YAZISI
TV Program yapımcı ve sunucusu Dilek Kırıcı: “Bir sabah yine yayındayım. Seçtiğim köşe yazısı Kutay Erk’in şehit çocuğu olarak Girne Kapısı’nda bisikletiyle gelip Güney’de tutulan esirlerin otobüsle getirildiği ve babasının gelmesini nasıl beklediğini anlatan yazısıydı.(…) Kutlay Erk’in bu yazısı benim Akdeniz Radyo’da sonum oldu. Sabahattin İsmail’in yazısını okumamak, Taner Etkin  ve hele de Cumhurbaşkanı Denktaş’a rağmen direnmek, Kutlay erk gibi solda ve milliyetçi değerlerin karşısında tehlikeli bir ismin yazısını okumak işimin son perdesiydi. O gün, aynı saatte işten çıkarıldığımı söyledi baba Macit. (…) Kimse ‘aç mısın?’ demedi.”
--
ERALP ADANIR’IN RUHSATSIZ SİLAHI
Yenidüzen yazarı, BRT program yapımcı ve sunucusu Eralp Adanır: “1991 yılında Yenidüzen gazetesinde yazarken bir sabah operasyonuyla kapım çalındı. Kapıda duran sivil polislerden biri sınıf arkadaşımdı. Bana ihbar aldığını, evde ruhsatsız silah bulunduğunu söyledi. Evi aradılar, bir şey bulamayınca gittiler. O sabah yaptıkları yıldırma operasyonuydu.”
--
ALİ BATURAY’IN PKK BAĞLANTISI
Kıbrıs Gazetesi Haber Müdürü Ali Baturay: “1992 yılında Kürtlerle ilgili bir olay vardı. O yıllar Halkın Sesi’nde çalışıyordum. Haber yayımlandıktan sonra askerler beni sivil polise götürdü. Oradaki komutan beni ‘PKK ile işbirliği yapmak’la suçladı.(…) Yenidüzen’de çalıştığım dönem Kutlu Adalı öldürülmeden önce gazeteye tehdit mektupları geliyordu. Etraftaki arkadaşlarım bana ‘Bu işi bırak’ diyorlardı. Önemsememiştim. Adalı öldürüldükten sonra olayı, gelen telefonları ve mektupları iliklerimize kadar hissettik.”
--
ASKERİN ANDICI
TAK Editörü Özgül Gürkut Mutluyakalı: “2007’de komutanın emriyle, bir tatbikatın brifingine, aralarında devletin radyo-televizyon kanalı da dahil bazı basın yayın organlarının temsilcileri alınmamıştı. Başta sivil toplum örgütleri olmak üzere toplumda çok ses getiren bu olay üzerine bir avuç gazeteci resti çekmiş, sokağa inmiştik. Sabahın erken saatlerinde elimizde “Emir eri değil, gazeteciyiz” yazılı pankartlarımızla Lefkoşa’daki iki çemberdeydik.”

**

Yukarıdaki alıntılar, Kıbrıs Türk Gazetecileri Birliği yayın organı MEDYA dergisinin Temmuz 2015 sayısından…
Fazıl Önder’den Kutlu Adalı’ya kadar, düşüncelerinden dolayı katledilmiş ‘basın şehitleri’nin kanıyla sulanmış, 1990’lı, hatta 2000’li yıllara kadar gazetecilerin evlerine, arabalarına, matbaalarına, işyerlerine bomba konulmuş bir ülkede yaşıyoruz biz…
Siyasetin, sendikacılığın, sosyal yaşamın ‘iki dudak’ arasında olduğu ‘teşkilat’ dönemlerinden çok sonra bile bir kabus gibi çöküyordu insanların beynine ipleri elinde tutmak isteyen güçler ve ‘özgür basın’ın lafı bile ağır geliyordu o dönemlerde…
Basına yıllarını vermiş birkaç arkadaşımızın MEDYA’ya anlattıklarından bu köşeye aldığım anekdotlarına benzer yüzlerce olay yaşandı.
Basın bir yönüyle kendisi baskı altındayken, bir yandan da insanları ‘karalama’dan tutun, psikolojik harbin gereklerini yerine getirmekle mükellef meslektaşlarımızın ve yayın organlarının her daim güç sahiplerinin emrinde olduklarını, bir avuç cesur yürek bu ortama itiraz ederken, onların da her türlü yalakalığı yapmakta olduğunu da not etmek gerekiyor, hiç parmak arkasına saklanmadan…
Yakın tarihimizde Kıbrıs Türk basınının yaşadıklarının kabaca özeti gibidir yazılmış anılar…
Ve ‘faşizm’ dediğiniz nedir ki zaten?