Fark Katlanarak Açılıyor

Salih Sarpten

Farkında mısınız?

Kamu okulları ile özel okullar arasındaki fark maksimum düzeyde.

  • Bir tarafta ana dil becerisi tamamlamakta zorlananlar, diğer tarafta ana dilin yanında en az bir yabancı dili akıcı biçimde konuşabilenler.
  • Bir tarafta sadece akademik alanda ezbere dayalı bilgi yüklemesi altında ezilenler, diğer tarafta sosyal aktivitelerle bütünlüklü gelişim sağlama yolunda önemli adımlar atanlar.
  • Bir tarafta teknolojiye uzaktan bakanlar, diğer tarafa eğitim teknolojisini sonuna kadar kullananlar.
  • Bir tarafta tıklım tıkış sınıflar, diğer tarafta her yönüyle düşünülmüş sınıf ortamları.

Özel okulların olumsuz yanı yok mu? Olmaz olur mu onlarca…

  • Özel okulların tamamının kolej olduğunu ve GCE A-Level programı odaklı eğitimler verdiğini dikkate alan bir karşılaştırma yapsak bile yine de özel okulların kamu kolejlerinden çok daha iyi olduğunu söylemek mümkün değil.
  • Öğretmenin göreve başlaması ya da görevden çıkarılması okul patronun bir sözüne bağlı olması nedeniyle çok sık ve sürekli öğretmen değişikliği ile karşılaşan öğrencilerin pedagojik gelişimlerindeki sıkıntılar.
  • Ve belki de en önemlisi: “müşteri” olarak görülen anne-babaya şirin görünmek adına okul yaşamı,  sınıf geçme, öğrenci başarısı ve davranışların disipline edilmesinde adil olmayan uygulamalar.

Peki ama neden böyle?

Onlarca sıkıntısına rağmen özel okullar ile kamu okulları arasındaki fark neden katlanarak artıyor?

Bu sorunun en temel yanıtı; “21. Yüzyılda yaşamamıza rağmen kamu okullarda hâlâ 19. Yüzyıl eğitim anlayışının hakim olmasıdır” denebilir.

Kamu okullarımızda hâlâ;

  • Öğrencilerin farklı ilgi ve becerilerini geliştirmeye odaklanılmıyor.
  • Eğitim sadece kağıt üzerinden öğrenilenle sınırlı. Ezber yeteneği ve sorulan sorulara yanıt verme hâlâ en önemli başarı kriteri. Düşünme, problem çözme, analiz, yorum ve üretim yok denecek düzeyde.
  • Öğrencilere milli değerlerin kazandırılması en önemli uygulama olmaya devam ediyor. Küresel sorunlara, insanı ve evrensel değerler duyarlı bireyler yetiştirmek okulların en son görevi olmuş durumda.

Bilinmelidir ki; en liberal ülkelerde bile eğitimin kamusal bir yanı vardır. Bu kamusal yan, saygın bir yaşam sürebilmek için sadece bireyin sahip olduğu eğitim hakkından değil, eğitimin; “insanlaşma” sürecinin esası olmasından kaynaklanmaktadır.

Eğitimin kamusallığı, sınırını genişletme ve eğitim alma durumunu koruma işidir.  Eğitimi 19. Yüzyıldan kalma yaklaşımlarla yönetmek en hafif ifadeyle topluma yapılmış en büyük kötülüktür. 

Eğitim sisteminin hem ülke kaynaklarının hem de aile bütçelerimizin ne denli büyük bir kısmını tükettiği göz önüne alınırsa, ne derece büyük bir öneme sahip planlama ile yönetilmesi gerektiği çok daha iyi anlaşılabilir. Çünkü eğitim kamusaldır ve ulaşması gereken hedefleri vardır.

Devlet tarafından verilen parasız eğitim, eğitim hakkının kullanıldığı anlamına gelmez. Kamusal eğitim, istisnasız her çocuğun “kaliteli eğitime” ulaşması demektir.

Anlayana Gülmece

Yakından Görebilir Miyim?

Üst üste gelen on ikinci hezimetten sonra teknik direktör oyuncularını topladı ve dedi ki:

  • Sanıyorum, bir kez daha en baştan başlamalıyız... Şimdi, kolumun altında duran bu şey toptur...

Arka sırada duran bir oyuncu konuşmayı kesti:

  • Bir kere yakından görebilir miyim?

Bir Tavsiye

Çocuğunuzun görebileceği ve kolayca alabileceği bir kitap köşeniz olmalı. Vitrinlerinizi süs eşyaları doldurabilirsin ama en az bir köşesini kitaba ayırmalısınız. Böylece çocuğunuzun büyüme sürecinde kitaplara yabancı kalmamasını sağlamış olursunuz.

Okumuş muydunuz?

Ya düşünürsünüz ya da başkaları sizin yerinize düşünür…

F. Scott Fitzgerald