Fanatiklik ve Bencillik Üstüne

Niyazi Kızılyürek

 

“haklı olduğumuz yerde hiç bir bahar çiçek açmaz”
                                                                                 
                                                                                         Yehuda Amichai


Ünlü İsrail’li yazar, düşünce insanı ve barış aktivisti Amos Oz, fanatizmi insanlık tarih kadar eski bir olgu olarak görüyor ve kaynağında da “haklılık duygusunun” bulunduğunu söylüyor. Fanatik, kendini her durumda haklı sayar ve haklı saydığı için de inançlarında sonuna kadar diretir. Sadece inançlarında diretmekle kalmaz, “kötü” bulduğu her şeyi yok etmek ister. Fanatik, uzlaşma kavramından nefret eder. Uzlaşmayı “kişiliksizlik”, “ahlaki çürüme”, “satılmışlık”, “teslimiyetçilik”, hatta “ihanet” ile bir tutar. Oysa uzlaşma yaşamla iç içe geçmiş bir olgudur. Uzlaşmanın olmadığı yerde yaşam da olamaz. Bu yüzden Amos Oz’a göre uzlaşmanın karşıtı onur, haysiyet vs. değil, ölüm ve fanatizmdir. Uzlaşma elbette insanın kolaylıkla ya da sevinerek yaptığı bir şey değildir. Fakat mükemmel bir ölüm karşısında doğası gereği mükemmel olmayan yaşama sahip çıkmak istiyorsak, sürekli olarak uzlaşma arayışı içinde olmamız şarttır. Fanatik kişinin gözünde uzlaşma arayışı içinde olanlar “ihanet” içindedirler. Bu yüzden Amos Oz “hain” sözcüğünü, “değişmek istemeyenlerin değişenlere yakıştırdıkları bir sıfat” olarak tanımlıyor. Fanatik kişi dünyayı sadece kendi ölçülerine göre anlamlandırır. Beğenmediği her şeyi değiştirmek ister. Bu nedenle sürekli olarak her şeyi ve herkesi değiştirmekle iştigal eder. Bir tek kendine dokunmaz. Kendini değiştirmek aklının ucundan bile geçmez. Bu yüzden ya “kahramanca ölür” ya da komik duruma düşer. Fanatizmin çarelerini de tartışan Amos Oz, kendini başkalarının yerine koymanın ve her durumda mizah yeteneğini korumanın faydalı olabileceğini söylüyor. İstediğiniz kadar haklı olun, “olayların ve kendinizin komik bir boyutu olduğunu hiç bir zaman unutmayın” diyor. Fanatizme karşı “mizah hapı” dağıtamayacağımıza göre, ya da kendimizi kolayca başkalarının yerine koyamayacağımıza göre -koyabilseydik zaten fanatik olmazdık-, kendinden menkul “haklılık” anlayışımızı sarsmanın başka yollarını aramalıyız. Bu noktada fanatizme karşı “relativizm” (görecelik) işe yarayabilir. Kendi haklılık anlayışımızın birden fazla haklılık anlayışlarından sadece biri olduğunu görmek, katı tavırlarımızın yumuşamasına yardımcı olabilir. Kendi pozisyonumuzun -ne kadar mutlak olursa olsun- göreceli bir pozisyon olabileceğini düşünmek, bizi uzlaşmaya sevk edebilir. Fanatik tavırlara hapsolup “haklı” olduğumuzdan hiç şüphe duymazsak, elbette uzlaşmaya kapalı olacağız. Hatta uzlaşma arayışlarını aşağılayacağız. Bütün haklılık iddialarının kendi içlerinde göreceli olduklarını düşünebilecek bir noktaya gelirsek uzlaşmaya yönelmekten ürkmeyebiliriz. Fakat olguların göreceli olması “nalıncı keseri” gibi her şeyi kendimize yontmanın “meşru” olduğu anlamına gelmez. Bu son derece bencil bir davranış olurdu ki, bencil kişi, kendini her zaman haklı gören bir fanatikten daha az fanatik değildir. Dünyayı sadece kendi çıkarlarımıza göre araçsallaştırmamız, dün yaptığımızın bugün tam tersini yapmamız bizi olguların göreceliğini benimseyen bir “bilge” değil, bencil biri yapar. Ve bencillik bir tür fanatikliktir. Hatta bu, “ideolojik fanatizmden” daha beter bir durumdur. Çünkü ideolojik fanatik “kötü” bulduğu başkalarını yok ederken kendini de yok edebilir. Fakat bencil-fanatik, her şeyi ve herkesi kendi çıkarları için bir araç olarak görür. “Kötü” bulduklarını değiştirmek, yok etmek veya “iyi” bulduklarını takdir etmeyi değil, kullanmayı düşünür. Ve  şairin dediği gibi, “haklı olduğumuz yerde hiç bir bahar çiçek açmaz” ise, bencil olduğumuz yerde zaten bahar filan olmaz…