Dünya’daki bütün ülkeleri ve o ülkelerin kültürlerini, geleneklerini, göreneklerini incelemiş değilim zaten incelemek o kadar mümkün değil!
-*-*-
Ama bildiğim, gördüğüm, gezdiğim, okuduğum, kısacası yaşadığım kadarıyla – örneğin evlat sevgisi – konusunda “Kıbrıslı”lar olarak “çok yanlışlarımız” var!
-*-*-
Elbette genelleme yapmıyorum; başka ülkelerin insanlarını da dışladığım – eleştirdiğim – yargıladığım falan yok ama sanki biz evlatlarımıza biraz fazla düşkünüz ve bu da haliyle “baskı” yapmamıza sebep olabiliyor!
-*-*-
Peki bu baskı doğru mu?
Bence değildir!
-*-*-
İngiliz kültüründe – istisnalar kesinlikle kaideyi bozmaz – 16 yaşından sonra her çocuk kendi bacağından asılır!
-*-*-
Babam öleli tam bir yıl oldu...
Annem öleli bir ay dolmadı...
-*-*-
Babam daha rahat bir insandı ama “aman şunu yapmayayım da özellikle annem üzülmesin, babam üzülmesin” dediğim çok oluyordu!
-*-*-
Tabii ki siz ayrı bir karakter, anne – babanız ayrı karakterler!
Aynı şeyleri düşünmek, aynı kıyafetten, aynı yaşam tarzından, aynı hassasiyetlerden, aynı kafadan davul çalamazsınız!
-*-*-
Siz Rast’tan neşeli bir şeyler okumak istersiniz; anneniz – babanız Hüzzam’dan daha hüzünlü şarkılar dinler falan ve de filan!
-*-*-
Kısa keseyim!
Bizim kültürümüzde evlat, her şeyden öndedir...
Evladın hastalığı, bir diken batması, parmacığının kanaması, evlenmesi, ayrılması, iş bulamaması, göç etmek zorunda kalması gibi ufaktan büyüğe bir yığın sorun, sizi kahreder!
-*-*-
Ve bütün bunlar strestir!
Hem anne – babaya hem evlada!
-*-*-
Haliyle sanki İngiliz yaşam tarzı daha mantıklıdır!
-*-*-
Ve bizim bu türden ilişki yumağımız, devletin acizliği ve ısgartalığı ile birleştiğinde, mutsuzluğu artırmaktadır!
-*-*-
Bayramdır, Noeldir, Christmastır, yılbaşı akşamıdır...
Doğum günleridir...
Özel günler, özel birliktelikleri gerektirir...
-*-*-
Bir yanda son dönemlerin müthiş modası küsmeler, mal kavgaları, mülk paylaşım sorunları; öte yanda memleketin ısgartalığı nedeniyle artan genç nüfus göçleri; ve hepsinden öteye teknoloji hatta yapay zeka çağıyla bambaşka bir evrende yaşam süren yeni nesiller!
-*-*-
En basitiyle, mevcut kültürümüz ve alışkanlıklarımız kapsamında bu ülkede aile kavramı sakatlanmış durumdadır!
Ne yazık ki!
-*-*-
elbette zaman geçiyor ve yaşam şekilleri – geleneklere – göreneklere – toplumsal kurallara uyum meselesi de farklılıklar getiriyor...
Ve siz buna karşı koyamadığınız veya şöyle söyleyeyim siz bu değişikliklere ayak uydurup da akışı normalleştiremediğiniz zaman çok üzülüyorsunuz!
-*-*-
Üzüntü, stres nedir?
Mutsuzluktur...
Hatta hasta olmaktır...
-*-*-
Bir örnek...
Oğlum Kore’de yaşıyor...
Kızım İngiltere’de...
-*-*-
Bir çoğumuzun durumu benzer olabilir...
Kızım – hem uzaktan çalışabildiği için hem de tatil nedeniyle şu anda ülkede...
Oğlanın gelme şansı çok zor!
-*-*-
Sonuçta neredeyse bir kaç yıl sonra 30 yaşına gelecek biri!
Ben 30 yaşındayken ikinci evliliğimi yapmıştım ve iki de çocuğum vardı ve İngiltere’deydim ve annemle – babamın beni çok özlemelerinden dolayı zaman zaman sıkıntı yaşardım!
Aman üzülmesinler!
-*-*-
Ve gerçekten onlara daha yakın olabilmek; dedelerimin ölümünde – bir dayımın vefatında yanlarında olamamak gibi sebeplerle – ki olsam ne olacaktı ki o da ayrı mesele – “vatan çekiyor” filmine başrol oyuncusu oldum!
Yani “dön be geri” dedim!
-*-*-
İyi mi ettim kötü mü yaptım?
Fifty fifty!
-*-*-
Şimdi oğluma “yalınız kalma oralarda be babam” falan diyecek olsam, kızıyor!
Hemen her gün, günde iki kez arıyorum!
Bazen hiç cevap vermiyor, “yes babs I’m ok no worrries” diye mesaj atıyor!
Yani “aramanı gördüm, evet baba ben tamamım endişe etme...”
-*-*-
Diyecektim ki; saçma sapan bir konu olarak görebilirsiniz ama kafamdaki soruları yazmam gerekir diye düşündüm... Affedin...
-*-*-
Yani şey diyecektim, keşke bu memleket de doğru – dürüst yönetilen, mis gibi bir memleket olsaydı!
Olmaması için hiç bir neden yoktu oysa!
-*-*-
Sadece bazılarının milli hırsları, bazılarının da milli hırslar arkasına saklanan lilli hırsları ve onlarla testis geçen anavatanları ve onların patronlarının keyifleri yüzünden, tükenip gideceğiz!
Evlat endişesine devam edeceğiz!
Acaba üşüdü mü?
Hava sıcak mı?
Üstüne ceket aldı mı?
Doğru dürüst yemek yedi mi?
Çorba?
-*-*-
Hristodulidis ve Netaynahu’nun askeri işbirliği mi?
Haaaa Türkiye’nin güvenlik ve garantisi sarsılmazdır!
Yani dertleri güzel bir ada değil, gergin ve korku dolu bir cehennem!
Bizim iç meseleleri yazmak bile istemem!
Sahte diploma dersem çık, rüşvet dersem çıkma!
Saklanbaç oyunu gibi!
-*-*-
Sahi!
Son bir şey yazayım!
Babam ve annem öldükten sonra, tam 58 yıldan sonra farklı ve anlatılmaz bir rahatlık var içimde!
“Aman annem üzülmesin, aman babam üzülmesin!” diye bir “fobi” veya “alışkanlık” artık yok!
-*-*-
Neyse, insanlık ölmesin!
Sevgi bitmesin!
-*-*-
Bilmem anlatabildim mi?
Hayırlı üç aylar ve mutlu Noeller!
Asgari ücret!
Bir arkadaşım hatırlattı: Athena Gökhan demişti ki; “Asgari ücreti çocuklarına ‘harçlık’ diye verenler; çocuklarına harçlık bile veremeyenlerin alacağı asgari ücreti belirleyecek!”...
-*-*-
Asgari ücret nedir?
Gündemimizde ya!
-*-*-
Türk mizah anlayışı kapsamındaki bazı güzel sözlerle bu soruyu biraz yanıtlamaya çalışalım...
-*-*-
Mesela asgari ücret, ay sonunu değil hayal gücünü zorluyor.
-*-*-
Asgari ücret, insanı minimalist yapar: az yemek, az gezmek, çok düşünmek.
-*-*-
Asgari ücretli, indirim kovalamaktan olimpiyatlara hazırlanıyor.
-*-*-
Asgari ücret, “idare et” kelimesinin maaşa dönüşmüş hali.
-*-*-
Asgari ücret, aç kalmamak için değil; açlığa alışmak için.
-*-*-
Asgari ücretle yaşamak mümkün diyen hiç denememiştir.
-*-*-
Asgari ücrete zam açıklanıyor, umut artıyor; gerçekler markette tokatlıyor.
-*-*-
Asgari ücret, yaşamaktan vazgeçmeyenler için verilen teselli ikramiyesi.
-*-*-
Bu maaşla hayal kurmak lüks, uyanmak zorunlu.
-*-*-
Asgari ücretli için ekonomi dersi basit: Para yok.
-*-*-
Bu maaşla aç kalmıyorsun, açlığa terfi ediyorsun.
-*-*-
Asgari ücret, “yaşıyorum” ile “ölmedim” arasındaki ince çizgi.
-*-*-
Asgari ücretli için geçim derdi yok; çünkü geçim zaten mümkün değil.
T...k geçmek nedir?
“Taşak geçmek” Türkçede argo bir ifadedir.
Biriyle alay etmek veya dalga geçmek anlamında kullanılır…
-*-*-
Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı, çok değil, bundan yaklaşık 9 ay kadar önce Meclis’te şöyle demişti:
“... polisin denetimlerinde önemli yer tutan süratli, alkollü araç kullanmak ve cep telefonuyla konuşmak gibi trafikteki suçları.... işleyen kişilere karşı trafik cezaları ciddi şekilde artırıldı...”
-*-*-
Yani Bakan Arıklı, “artırdık” diyordu!
Yasayla!
-*-*-
Aynı Bakan, geçtiğimiz gün dedi ki; “... İnsaf polis kardeşim; cep telefonu ile konuşurken araç kullanana 51 bin TL ceza kesilir mi? Caydırıcılık başka vicdan başka!”...
-*-*-
İşte Sayın Arıklı’nın bu yaptığına, “toplumla taşşşşak geçmek” denir!
(Özür dilerim, başka türlü anlatamadım...)