EV ELDEN GİTMİŞ

Aysu Basri Akter


Türkiye siyasetinin son zamanlarda çok açık şekilde adanın Kuzey’ine nüfuz etmesi, ciddi rahatsızlık yaratıyor.
Belki de tarihte ilk kez bu ilişkinin bugün bu şekilde yaşanmasının sorumlusu durumunda olan sağ partiler bile, gelinen durumdan rahatsızlıklarını ifade ediyor.
Son olarak Türkiye’nin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile Kıbrıs İşleri’nden Sorumlu Bakanı Beşir Atalay’ın UBP kurultayı öncesinde adaya yaptığı ziyaret, bugüne kadar yaşadıklarımıza yenilerini ekledi.
12 Bakanın uzun bir kuyruk olarak halkla dalga geçercesine sıralanıp kurdele kesmesinden, imzalandıktan haftalar sonra, ekonomik programın gündeme gelmesine kadar birçok ilginçlik vardı, bu ziyaret programında.
Temel hedef UBP kurultayıydı ve bu konuda gereken mesajlar da yüksek perdeden verilerek, kimsenin parti başkanını değiştirmeye kalkmaması tembih edildi.
Hiçbir UBP’li de buna ses çıkarmadı.
Ama bunun ötesinde, Mağusa turuna da çıktı bakanlar ve bet ofislerin yerlerinden, kurulacak gençlik merkezlerine kadar iç işleyişe de doğrudan müdahil oldular.
Bu bir anlayış meselesi...
Giderek normalleştirdiğimiz bir anlayış…
Bütün bu yaşananlar karşısında muhalefet partilerinin tepkileri de ne yazık ki cılız kalıyor. Sivil toplum örgütleri ve ülkenin aydın kesimi ise, ya çok öfkeli, ya da genel olarak kafası karışık yorumlar yapıyor.
Sadece geçtiğimiz gün yayımlanan gazete manşetlerine bakmak bile, bu normalleştirmenin ve kafa karışıklığının önemli bir göstergesidir.
Biz toplum olarak böyle yaşamaya, birilerinin bizi desteklemesine, birilerinden destek beklemeye alışmışız.
Türkiye’nin Kıbrıs’tan sorumlu bir Bakan ataması bile kolaylıkla içselleştirdiğimiz bir durum halini aldı.
Ne var ki, ekonomik bağımlılık devam ettiği sürece, siyaset üretimi bu kadar güdük kaldığı sürece, bu örnekleri yaşamaya devam edeceğiz.
Bugün bet ofislerin yerlerinden dem vuran Türkiyeli Bakanlar, bir partinin kurultayına değil, belki bundan sonra adaylarına bile doğrudan etki edecek.
Sonuçta doğa boşluk tanımıyor.
Siz siyaset üretemiyor ve kendi özerkliğinizi savunamıyorsanız, zaman içinde gelişen alışkanlıklar, hak olmaya başlar.
Ve bugün Türkiye siyaseti, adanın Kuzey’inde takındığı her üslubu fazlasıyla hakkı olarak görüyor.
Sadece seçime odaklanmak ve hedefi salt seçim başarısına kilitlemek, maalesef, çöken sistem için yeterli bir araç değil.
Bugüne kadar sadece sandığa ve seçime takılıp kalan, propagandaya odaklı siyasetlerin bedelini ağır ödedik.
Bugünkü tablo bu bedelin sonucu…
Bunun ne kadar farkında olmadığımız ise, sadece belediye seçimleri ile ilgili aday belirleme sürecinde yaşananlarla özetlenebilir.
Ve aslında durum tam da ev sahibi ile hırsızın durumu gibi. Hırsız içeri girmeye doğası gereği hevesli…
Doğal sorumluluk sahibi...
Ama bu defalarca tekrarlanınca, elden giden eşyaları aşınca, ev sahibi, sadece ihmalin değil, evini terk etmenin bedelini ödemiş oluyor.
Bizde sanırım değerli eşyalar değil, artık ev elden gidiyor.
Eve giren ise, artık bunu doğal hak kabul ediyor.