EV

Tümay Tuğyan

Uzun sayılabilecek Kıbrıs ziyaretimi bitirdim bu hafta sonu.

Evime döndüm dün sabah.

Ve düşündüm, insanın ‘evi’ aslında neresidir diye...

Sanırım bu sorunun tek bir cevabı yok.

İnsanın birden fazla evi olabiliyormuş.

Bir ülkeden ayrılmak, yeni bir ülkede yeni bir hayat kurmak, eskisini ‘eksiltmiyormuş’!

Aksi halde ‘aidiyet’, tek başına bedenî bir mesele olurdu, değil mi?

***

Kıbrıs, her yönüyle tam bir sorunlar yumağı.

Adını verdiği sorunun çok kollu artçıları her geçen gün daha bir sıkı sarıp sarmalıyor adayı.

Devlet biraz ‘korsan’, sonuç malum!

Ne bir düzen, ne bir intizam.

Çalışma yaşamından tutun sağlığa...

Sosyal haklardan tutun kültüre...

Eğitimden tutun çevreye...

Her yanda bir zafiyet.

Her yanda bir keyfiyet.

Siyaseti deseniz ayrı vakıa...

Ekonomisi ayrı!

Sözde üniversite cenneti...

Sözde turizm cenneti...

Ambalajı kaldırıp da ‘öze’ bakınca, kırk tane soru işareti.

Namı ‘yeşil’, rengi ‘kahve’...

Yani uzun uzun anlatmaya gerek yok, hepiniz yaşıyorsunuz zaten içinde.

Biliyorsunuz nasıl bir yer ülkeniz...

Biliyoruz nasıl bir yer ülkemiz.

Ama bir gerçek var ki, o değişmiyor.

Her yanı aksasa da...

Her yanı sapır sapır dökülse de...

Her neresini tutsanız elinizde kalsa da...

Burası bizim ülkemiz.

***

Kiminle konuşsam, sanki söz birliği etmişçesine aynı şeyi söylüyor:

‘Gitmekle en iyisini yaptın’!

Çünkü herkes umutsuz.

‘Bitti artık’ diyorlar; ‘bu ülkenin yaşanacak bir tarafı kalmadı’...

Herkes kaygılı.

Çocuklarının geleceğine dair büyük endişeleri var.

Ama bir yandan da uzaktakilere bakıyorsunuz; onların aklı da bir gün memlekete dönmekte.

Gerçi dönenler de üç-beş gün sonra başlıyor yeniden şikayete.

‘Gurbet’ derdi bitince ve memleketin ‘gerçeğiyle’ sil baştan yüzleşince,  ‘dönmese miydik acaba?’ soruları başlıyor için için kemirmeye.

Ve hatta bazıları, yeniden toplayıp pılıyı pırtıyı, bir kez daha düşüyor ‘uzakların’ yollarına.

Ama yine de...

Dedik ya işte, burası bizim ülkemiz.

Eğrisiyle, doğrusuyla, bizim EVİMİZ.