ESKİME HIZI

Neşe Yaşın

Teknolojik ilerlemenin baş döndürücü hızı karşısında sersemlemiş kuşaklar eski ezberlerinin çöp olduğunu gözlemliyorlar. Belki de dil bu duygu için yeni bir kelime oluşturacak. Teknolojiden dolayı geçmiş günlerdeki pratiklerinden kopamayanların yaşadıkları şaşkınlık, bocalama, yabancılaşma ve hüznü anlatan bir kelime. Aklıma kendisine para veren bankamatike bir refleksle teşekkür edip ayrılan yaşlı kadın geliyor. Gençler teknolojiye yabancılık çeken eski kuşağa “boomers” diyorlar. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki “baby boom” yani aşırı doğum sırasında doğanlar kastediliyor sanırım. Gençler için dalga geçilecek, alay edilecek bir kuşak bu.

Ken Loach’ın “ I Daniel Blake” filmi geliyor aklıma. Sağlık durumu nedeniyle çalışamayan ve devlet yardımı alması gereken Daniel Blake’in sistem ve teknoloji ile boğuşmasını anlatır film. Daniel Blake sadece online başvuru yapabilecektir ve öncelikle parası olmadığı için sahip olamadığı bilgisayarla, internetle tanışması gerekmektedir. Bir yanda teknoloji, bir yanda karmaşık ve saçma bürokrasi yoksullukla boğuşan yaşlı adamın kâbusu olur. İşsiz, parasız, kayıp biridir. Yaşadığı gezegen başka bir yerdir artık. Teknoloji kadar yeni insan ilişkilerinin dilini de bilmemektedir.

Internet kullanımına yeni başlanan yıllarda küçük bacaksızların annelerine nasıl caka satıp teknik sorunları çözdüğünü, küçümseyip dalga geçerek akıl verdiğini anımsıyorum. Hor görülen, garipsenen, çürüğe çıkarılan bir kuşak bu. Dilsizleşmiş bir kuşak çünkü artık dünyada yabancısı olduğu yeni bir dil konuşuluyor.

Karşıdan gelen eleştiri ise sürekli bir ekrana doğru bakan bu kuşağın geçmişin değerli pratiklerinden yoksun kalışı. Kitap okumayan, derin entelektüel sohbetlerin, kolektif dayanışmaların parçası olmayan bir kuşak. Neden kitap okumuyorsun diyenlere “Ben çok kitap dinliyorum” diye cevap verecek bir kuşak bu bir yandan da. Her türlü bilgi ve deneyime bir tuşa basarak ulaşabileceğinin güveni içinde. Yeter ki teknolojik olanaklar elinin altında olsun. Bunun için tek ihtiyacı ise akıllı bir telefon. Önceki kuşağın her türlü eleştirisi ise zaten bir “boomer” tutumu. Dünya artık onların bildiği dünya değil.

Bu kuşağa caka satabileceğimiz tek şey belki de izledikleri belgesellerdeki olayların içinde olduğumuz, pek çoğunun tanığı olduğumuz. Bizim için bir zamanlar popüler kültür, kolektif bellek olan pek çok şey onlar için tarih bilgisi. Onların sahip olduğu popüler kültür ise bizim cahili olduğumuz, kodların ı çözmekte zorlandığımız bir şey. Hızla eskiyip yenileniyor bir yandan da. Onlar ekran başında bu hızlı akışın takipçileri. Ha bire tüketip yeni çıkana yöneliyorlar. Birbirlerini çok iyi anlıyorlar. Dünyaya yayılmış, iletişim içindeki geniş bir ailenin parçası halindeler. Babil kulesi laneti sona ermiş artık. Her türlü dili çevirme, her türlü kültürel kodu çözme imkânı var. Biz popüler kültürü bir yerden yakaladık sanıyoruz ama elimizden kayıp gidiyor birden. Eskime hızı baş döndürücü.

Aidiyet hissettiğimiz şehirler hızla değişip yok oluyorlar. Nereden çıktı bu evler, bu insanlar kim diye bakınıp duran eski kuşaklar iç burkuyor. Çocukluğunda oynadığı bahçelerde gökdelenler fışkıran insanların yabancılaşma hüznü kalp kırıcı. Herkes yabancı, hepimiz göçmeniz bir anlamda.

Bu yeni dünyanın pek çok avantajı var diğer yandan da. Kodlarını çözdüğün anda bütün kolaylıklar ve fırsatlar önüne seriliyor.

En doğrusu kuşaklar arasındaki iş birliğini geliştirmek. Hiyerarşik yapıları reddedip, gücün dağıtılmış biçimde var olabileceği heterarşik yapılara, yeni demokratik modellere yönelmek.

Hayat her dönemde acımasızdı ama daha güzel günler geleceğine dair bir inanç, bunun için süregiden bir mücadele vardı. Şimdilerde ise bir distopyanın parçası gibiyiz. Gelecek uzun sürmeyecek gibi görünüyor. Başa çıkılmaz hale gelen sorunlar dağ gibi büyüyor. Sorunların çözülememesinin en önemli nedeni ise kapitalist, militarist yapılar ve direngen sistemler. Potansiyel olarak hepsinin çözümü mümkün aslında. Çemberin dışına çıkıp baktığımızda pek çok saçmalığı görebilir ve onları sonlandırma yöntemlerini bulabiliriz. Keşke kolay olsa diyebilirsiniz. Elbette çok zor. Ama imkânsız değil en azından. İmkânsız kelimesinin geçersiz kılınmaya başlandığı bir dönemde yaşıyoruz çünkü.