Eroğlu, Anastasiadis basın toplantıları…

Ferdi Sabit Soyer

“Ortak Metin”den sonra iki lider de ayrı ayrı basın toplantısı yaptılar. Söz konusu basın toplantılarında iki Başkan birbirlerine yorum farkı diye Ortak Metni kendilerine göre yorumladılar. Ama mantıkları inanılmaz bir benzerlik taşıyordu.

Her iki liderde kendilerine göre ortak metni yorumlarken, ötekinin söylediklerini “kendine göre yorum yaptı” diye tanımladılar. Çok açıktır ki takip ettikleri siyaset ve bu Ortak Metin oluşmadan evvel kamuoylarına verdikleri mesajlar, son derece maksimalist, milliyetçi sözler içeriyordu. Şimdi, bu Ortak Metinde Federal bir çözümün temel unsurları, BM parametrelerine uygun bir şekilde oluşunca, kamuoylarının milliyetçi kesimlerinden tepkiler aldılar.

Bu basın toplantılarını da milliyetçi duygularla tepki içine girenleri hem yatıştırmak, hem de kendilerine milliyetçi temelde gelen eleştirilere dönük savunma amaçları ile düzenlediler. Bu yüzden, bu Ortak metinde bir bütünü oluşturan tüm kavramları, kendi toplumlarına dönük olarak tek yanlı değerlendirdiler…

Federasyonun Merkezi yanları ile ilgili hususlarda Anastasiadis ne kadar başarılı olduğunu göstermek için onu, metindeki bütünden çok öne çıkartan, dolayısı ile algıda bütünden kopartan unsurları öne aldı.

Federasyonun siyasi eşitlik ve federe birimleri ile Kurucu Devlet olgusunu ve artık yetkileri küçümseyici kılmaya çalıştı. Sayın Eroğlu da basın toplantısında tersini yaptı. Federasyonun siyasi eşitlik ve Kurucu devletlere dayalı olan unsurunu ve yalnız bunu öne alarak, ne kadar başarılı olduğunu, göstermeye çalıştı. Federasyonun merkezi yanla ilgili hususlarını ise küçümseyici, ya da yok farz edici bir tavır geliştirdi.

Sayın Anastasiadis konuşmasında, Federal Anayasa’nın tüm unsurları bağlayıcı olduğuna, özel önem verirken; Sayın Eroğlu da “ilk defa” diyerek Kurucu Devlet olgusunun ortak metinde yer almasını öne aldı. 2008 Mayısını da unutturmayı amaçladı. Bunlar üzerinden milliyetçi duyguları tatmine çalıştılar.

CAMBAZLIĞIN USTALIĞI

Bence tek yanlılığa dönük en bariz olan yanlardan biri de, “Bu günkü durum sürdürülemez” diyen cümle üzerinde karşılıklı yapılan cambazlık oldu.
Sayın Anastasiadis bunu, 1974 sonrası oluşan statükoya, bölünmeye ve “işgal orduları” ile tanımlayıp, yalnız bununla sınırladı. 1964 sonrası onda yoktu.
Sayın Eroğlu’da bu cümleyi, 1964 statükosunun kendisi ile tanımlayarak, işgalin “ Kıbrıs Cumhuriyeti” üzerinde olduğunu ve Kıbrıs Türklerinin siyasi ekonomik dışlanmışlığı ve uluslararası soyutlanmışlığı üzerinden bu tanımı anlamlandırmaya çalıştı. 1974 sonrası da Eroğlu’nda yoktu.

Böylece biri, 1964 statükosunu kutsarken, öteki de 1974 statükosunu kutsayarak metni yorumlamaya çalıştı. Halbuki metin bir bütün olarak bu iki statükonun da artık sürdürülemez olduğuna vurgu yapmaktadır. İşte barış güçlerine düşen konum budur. Her iki statükoyu da bu ifadenin kapsadığı gerçeğini, her iki toplumda dillendirmek.

Kuzeyde, CTP-TDP diğer barış güçleri bunu yapmaktadır. Ama maalesef Anastasiadis yalnızca 1974 statükosuna atıf yapan bu yorumu yaparken, en azında AKEL de ona 1964 statükosu da var dememektedir. Bu eksikliği her iki tarafta da yapmak görevi yine bizlere düşmektedir.

Ancak ilginçtir her iki liderde ayrı ayrı başka konularda benzerlikler de gösterdiler. Her ikisi de 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına atıf yaptılar. Anastasiadis 1960 Anayasasının vatandaşlık düzenlemesine dayanarak, Ortak metinde yer alan Federal Devlet vatandaşlığı ile iç vatandaşlık düzenlemesini savundu.

Sayın Eroğlu da 1960 Anayasasının dengeleri üzerinden harekete etti.
Bu da çok önemli bir başka ilkesiz benzerliktir iki taraf için. Örneğin Kuzeyde konu Garantörlükse eğer, 1960 Antlaşmasının bu maddesi üzerinden söz söylenmekte, ama o antlaşmanın adanın toprak bütünlüğünü öngören diğer maddesi üzerine ise hiç kelam edilmediği gibi, ikide bir bunu yok sayan, ayrı devlet söylemi kolaylıkla ifade edilmektedir.

Güneyde ise özellikle Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının Kıbrıslı Türkler ve Rumlar üzerinde şekillenen özelliği kutsanırken, bunun hayatın her alanında çizdiği, siyasi eşitliği, iki toplumlu yapısı ve fonksiyonel federatif düzenlemeleri ise es geçilmektedir.

STATÜKO SÜRDÜRÜLEMEZİ BİLE ….

Bakın Sayın Anastasiadis açıklamasında, söz konusu ortak metinde olan, bölünme ve ayrılmayı yasaklayan ifadeler üzerinde çok durdu. Sayın Eroğlu da açıklamasında kurulacak düzenin tek yanlı değiştirilemez doğru ifadesi üzerinde çok durdu.

Ama Anastasiadis bölünme ve ayrılmanın yasaklanmasına dönük ifadelerin üzerinde dururken, düzenin tek yanlı değiştirilmesinin de yasaklandığı hususu üzerinde ayni ağırlıkla durmadı.

Eroğlu ise düzenin, tek yanlı değiştirilmesinin yasaklanması hususu üzerinde ağırlıkla dururken,  ayrılma ve bölünmenin yasaklandığı gerçeğine ise değinmedi.

Halbuki bunlar, birbirini ayni ağırlıkla bütünleyen ifadelerdir. Yani yüzdeki sağ ve sol gözler gibidir. Yani iki lider, bugünkü durum sürdürülemez sözü gibi, bir ülke ile birleşmenin, bölünmenin, ayrılmanın ve düzenin değiştirilmesinin bütünü ile yasaklandığını bu imza ile kabul ettikleri üzerinde bütünsel olarak durmadılar.
Kendi statükolarına dokunmadan, şikayetçi oldukları ve diğerine atfettikleri statüko üzerinde durdular. Statüko kötüdür, ama benimki iyidir, kötü olan ötekidir, demekle bir yere varılamaz ve adaya huzur gelemez. 

Sayın Anastasiadis toplantısında, Hakemliği ortadan kaldırdığı için övünmekte, Sayın Eroğlu da çözüm sürecinde BM’yi etken kılmadığı için övünmektedir. Yani her ikisi de “yabancı” etkisini kaldırmanın milliyetçi övünmesini yapmaktadır. Bununla verdikleri mesaj ise, “yabancı” olarak tanımladıkları BM’nin inisiyatifin gelişmesinin, gerçekte kendi aleyhlerine ve “öteki” toplum lehine olduğu imajidır.Toplumlarını da bu beladan kurtarma kahramanı görünümü vermeye çalışmaktadırlar.

FANATİK BASKI, ONA ESİR OLARAK AŞILAMAZ…

Evet, bu farklar tamamen iç siyasi durumları kurtarma adına iki liderin yaptığı tanımlamalardır. İşte burada herkese görev düşmektedir. Fanatik anlayışların liderleri baskı altına almasına fırsat tanımamak gerekiyor.
Çünkü fanatiklerin baskısı arttıkça, onları yatıştırma adına liderlerin ifade edecekleri her söz ve açıklama, bu kez iki toplum arasında oluşması gereken ortak dil ve çözüme dönük gelişmesi gereken ortak aklın zayıflamasına yol açmaktadır.

Fanatik anlayışları yatıştırma adına, Güneyde söylenecek her söz, Kuzeyde fanatizmi besleyen besiyer olmakta. Kuzeyde de fanatikleri ve radikal görünenleri yapıştırma adına söylenecek her söz ayni şekilde, tersten, Güneydeki fanatizmi besleyecek besiyer olmaktadır.

İki liderde, ayrı ayrı yaptıkları bu basın toplantısından sonra, artık ortak metni kamuoyu önünde tek yanlı yorumlanması noktasından uzaklaşmalıdırlar. Enerjilerinin bizzat görüşme masasına vermelidirler. Bu da açıklamalarının ruhuna uygun olandır.

SÖZLERİ VAR, ESAS OLAN BUDUR

Çünkü ayni zamanda bu ortak metinde, her iki lider birbirlerini suçlamayacaklarını ve çatışma doğuracak tutum ve davranıştan uzak kalacakları sözü vermişlerdir. Bu da esaslardan biridir. Bunu da BM indinde dünyaya deklere etmişlerdir. Buna olsun uysunlar ve kamuoyları bunun dışına çıkanı eleştirsin. Evet, artık iş demokratik güçlere ve BM’ ye de düşüyor. Buna uymayanı alabildiğine eleştirmek gerekiyor.

BM tarafsız yardımcı ise, bu sürecin, bu ana kuralının takipçisi olmalı, bu antlaşmanın bu hususunu bozanı eleştirmelidir. Bunu da açık yapmalı. Demokratik güçlere de bu görev düşmelidir. Eroğlu bunu bozuyorsa, Kıbrıs Türk barış güçleri onu eleştirmeli. Ama aynisini Anasatasiadis de yapıyorsa onu da, “aman milliyetçilerle ayni görünmeyim” endişesinden uzak, ilkeli bir temelde onu da eleştirmelidir. Ayni şey Kıbrıs Rum demokratlar içinde geçerli olmalıdır.