Tufan Erhürman
Kıbrıs’ın kuzeyinde özelleştirme konusunda son birkaç yıl içinde yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Özelleştirmeye karşı çıkanlar, özetle, bugünkü koşullarda özelleştirmenin gerçekleştirilmesi durumunda, ülkede işsiz sayısının artacağını, maaşların düşeceğini, sendikalaşma ve grev hakkı olmaksızın insan çalıştırmanın yaygınlaşacağını, özelleştirmenin gerçek değer üzerinden yapılamayacağını, yabancı özel tekellerin oluşacağını ve bu tekellerin denetlenmesinin mümkün olamayacağını ileri sürmüşlerdir. Özelleştirmeyi destekleyenler ise, özelleştirmenin kamudaki şişkinliği azaltacağını, verimsizliği ortadan kaldıracağını, hizmetlerin daha kaliteli ve ucuz hâle geleceğini savunmuşlardır. İki tarafın üzerinde uzlaştıkları tek bir nokta vardır. O da özelleştirmenin tekele yol açmaması gerektiğidir. Çünkü tekelleşme, rekabeti ortadan kaldırdığı için, hizmetlerin daha da kalitesizleşmesi ve pahalılaşması anlamına geleceği gibi, özellikle stratejik hizmetlerde devletin denetimini de ortadan kaldırabilecektir.
Buna karşın, özelleştirmeye karşı çıkanlar, bugünkü koşullarda özellikle stratejik hizmet alanlarında özelleştirmenin yabancı özel tekelleri gündeme getirmesinin kaçınılmaz olacağını ileri sürerken, özelleştirmeden yana görüş belirtenler, bunun, düzgün bir özelleştirme yasası, Rekabet Yasası’nın uygulanması ve Rekabet Kurulu’nun faaliyetleri sonucunda önleneceğini savunmuşlardır.
Özelleştirme Yasası 2012’de yürürlüğe girmiş ve bu Yasa’ya dayanan ilk özelleştirme Ercan’da gerçekleştirilmiştir. Sanırım bu özelleştirme, bu ülkede bugünkü koşullarda özelleştirmenin ne anlama geldiğini açıkça ortaya koyan bir turnusol kâğıdı işlevi görmüştür. O nedenle Ercan’ın özelleştirilmesinde yaşanan süreci tartışmak, bundan sonra yapılacak özelleştirmelerde nelerle karşılaşılacağını görmek açısından son derece önemlidir.
1. Anayasa Mahkemesi’nin Özelleştirme Sonucunda Özel Tekel Oluşmasının Anayasa’ya Uygun Olup Olmadığı Konusundaki Görüşü
Özelleştirme Yasası’nın iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde açılan davada, davacılar, “Özelleştirme Yasası’nın ... özellikle 22. ve 23. maddeleri, tekelleşmenin önlenmesi ve tüketicinin korunması amaçlarını gerçekleştirmeye yönelmemektedir ve/veya bu amacı gerçekleştirmeye yeterli değildir” diyerek, Yasa’nın ilgili hükümlerinin bu sebeple iptal edilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
Anayasa Mahkemesi, bilindiği gibi, üçe iki çoğunlukla aldığı kararla, bu Yasa’nın herhangi bir maddesini iptal etmemiştir. Çoğunluğun görüşünü ortaya koyan Yüksek Mahkeme Başkanı Nevvar Nolan, davacıların yukarıda sözü edilen iddiasıyla ilgili olarak şunları söylemiştir: “Davacılar Özelleştirme Yasası’nın, özellikle 22 ve 23. maddelerinin ... Anayasa’nın 65. maddesine aykırı olduğu iddiasındadırlar. Konu Yasa’nın 22 ve 23. maddelerinde, tekelleşmenin önlenmesi de dahil, ekonomi ve güvenlik ile ilgili olarak kamu yararının korunması amacıyla, keza rekabet ortamının sağlanmasının mümkün olmaması, özelleştirilen şirketin piyasada hakim durumda bulunması ve özelleştirilen şirketin sunmakta olduğu mal veya hizmetin arz güvenliği, fiyatı ve kalitesinin önem taşıması hallerinde oluşabilecek tekelci yapının tüketiciler üzerinde doğurabileceği olumsuz etkilerin önlenmesi ve arz güvenliği ve kalite standartlarının korunması amacıyla, şirket ana sözleşme ve tüzüğünde yapılacak düzenlemeler ile Devlete imtiyazlı hak verecek imtiyazlı hisse oluşturulması ve/veya ilgili piyasanın düzenlenmesi ve denetlenmesine ilişkin esasların özelleştirme programına alınmadan önce Bakanlığın önerisi ışığında yasa ile düzenlenmesi yer almaktadır. Bu düzenlemeler ışığında, Anayasa’nın 1, 47(2) ve 65. maddelerinin ihlal edildiği kanısında değilim”.
Görüldüğü gibi, Anayasa Mahkemesi’nin çoğunluğu oluşturan üç yargıcının Yasa’nın 22. ve 23. maddelerini Anayasa’ya aykırı bulmama sebebi, alıntıda bold olarak gösterildiği gibi, Yasa’nın tekelleşmeyi önlediği düşüncesidir. Buradan, bu üç yargıcın, Yasa’nın tekelleşmeyi önlemediği kanaatine ulaşmaları hâlinde, Yasa’nın iptal edilmesi yönünde görüş belirtecekleri sonucuna varmak mümkündür. O hâlde, özelleştirme sonucu özel tekelin ortaya çıkması, Anayasa Mahkemesi’ne göre de Anayasa’ya aykırıdır.
2. Ercan İle İlgili İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi Tekelleşmeyi Engelliyor mu?
Sözleşme’nin 8. sayfasında şöyle bir hüküm vardır: “İdare, işletme dönemi [25 yıl] boyunca mücbir sebep halleri dışında KKTC’ye gelen ve giden yolcuların Ercan Havaalanını kullanmasını görevli şirkete taahhüt edecektir”.
Bu hükümden de anlaşıldığı gibi, mücbir sebep teşkil eden hâller (yangın, deprem veya diğer doğal afetler, savaş, genel grev vs.) gibi durumlar haricinde, yani olağan dönemlerde, Ercan’ın bir tekel olarak faaliyet göstermesi idare tarafından, sözleşmeci şirkete taahhüt edilmiştir. Yani Ercan sadece fiilen değil, hukuken de bir tekel olacaktır. Kısacası, bu hizmet alanı rekabete kapalıdır.
Bu durumda, bırakın Sözleşme’nin tekeli önlemesini, Sözleşme’yle, Ercan’ın yirmi beş yıl boyunca tekel olacağı Devlet tarafından taahhüt edilmektedir.
3. Rekabet Kurulu’nun Görüşüne Göre Ercan’da Özel Tekel Olacak mıdır?
36/2009 sayılı Rekabet Yasası’nın, Yasa’nın amacını düzenleyen 3. maddesine göre, “Bu Yasanın amacı, ekonomik verimliliğin ve tüketici refahının artırılması için, mal ve hizmet piyasalarında rekabeti engelleyen, bozan veya kısıtlayan anlaşmaları, teşebbüs birliği kararlarını, uyumlu eylemleri ve teşebbüslerin hakim konumlarını kötüye kullanmalarını önlemek; rekabeti bozucu etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla, yoğunlaşmaları ve Devlet yardımlarını kontrol etmek ve etkili rekabet ortamının sağlanması ve sürdürülmesi için gerekli kuralları koyup, bu Yasayla oluşturulan Rekabet Kurulunun görev ve yetkilerini belirlemektir”.
Görüldüğü gibi, Yasa’nın amacı her şeyden önce rekabeti korumaktır ve herhâlde bir ekonomide rekabete en çok zarar verenin tekelleşme olduğundan kimsenin kuşkusu yoktur. Rekabet Kurulu da bu Yasa çerçevesinde rekabeti korumak amacıyla kurulmuş ve rekabeti bozan girişimleri önlemek konusunda birçok yetkiyle donatılmıştır.
Peki Rekabet Kurulu, Ercan’ın özelleştirilmesinin tekelleşme yaratacağı kanaatinde midir?
Rekabet Kurulu’nun bu konudaki görüşü aynen şöyledir: “Ercan Havaalanı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde aktif durumdaki tek havaalanı olması ve işletmeciliğinin de devlet eliyle yürütülmekte olması nedeniyle kamu tekeli konumundadır. Kamu tekeli olan mal ve hizmet üretim alanlarının özelleştirme yoluyla özel sektöre devredilmesi sonucu ilgili piyasalarda oyuncu değişikliği ortaya çıkmakla beraber mevcut tekel yapısı çoğu zaman korunabilmektedir ...
Ercan Havaalanı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin dış dünya ile tek hava bağlantı noktası konumundadır”.
Görüldüğü gibi, Rekabet Kurulu, özellikle bold yapılan sözcükler dikkate alınırsa, Ercan’ın bir özel tekel hâline geleceğini öngörmüştür. Kaldı ki, Sözleşme’nin yukarıya aktarılan hükmü de tekelleşmeyi herhangi bir tartışmaya mahal bırakmayacak açıklıkla ortaya koymaktadır.
Peki Rekabet Kurulu sonuç itibarıyla nasıl bir görüş oluşturmuştur? Görüşün sonuç kısmı aynen şöyledir: “Yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda işletme hakkı ve mülkiyeti Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletine ait olan Ercan Havaalanının mülkiyet hakları saklı kalmak kaydıyla 25 yıllığına Taşyapı İnşaat Taahhüt Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile Terminal Yapı ve Ticaret Ltd. Sti. ortaklığına devredilmesi işleminde 36/2009 sayılı Rekabet Yasası açısından bir sakınca bulunmadığından, uygunluk görüşü verilmesine OYBİRLİĞİ ile karar verilmiştir”.
Görüldüğü gibi, aslında tekelleşmeyi ve rekabeti bozucu her türlü davranışı önlemek amacıyla kurulmuş olan Rekabet Kurulu, tekelleşmeyle sonuçlanacağını öngördüğü ve zaten Sözleşme’de de böyle olacağı açıkça düzenlenmiş olan bir özelleştirmeye, oybirliğiyle uygunluk görüşü vermiştir.
Sonuç
Giriş kısmında da belirtildiği gibi, özelleştirmeyi savunanların en önemli gerekçeleri, özelleştirme sonucunda rekabetin sağlanacağı, bu sayede hizmetlerin ucuzlayacağı ve kaliteli hâle geleceğidir. Ama dürüst liberaller de, özelleştirmenin özel tekel yaratması durumunda bu faydanın ortaya çıkmayacağını ve özel tekelin kamu tekelinden dahi daha tehlikeli olduğunu ortaya koymaktadırlar.
Ercan için yapılan “İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi”nin yalnızca fiili değil, hukuki bir tekel de yaratmış olduğu kanımca yukarıdaki bilgiler ışığında son derece açıktır.
Anayasa Mahkemesi’nin kararından yapılan alıntılardan da anlaşılacağı gibi, bu durum Anayasa’ya aykırıdır.
Bununla birlikte, rekabeti korumak amacıyla çıkarılan Yasa’yla kurulan Rekabet Kurulu, tekelin olacağını kendisi de açıkça öngörmüş olmasına rağmen, bu özelleştirmeyi oybirliğiyle uygun bulmuştur.
Sanırım tüm bu yaşananlar, bu ülkede özelleştirmenin bu şartlar altında “yabancı özel tekel” anlamına geleceğini ve bunu ne Rekabet Yasası’nın, ne Rekabet Kurulu’nun, ne de yargının önleyebileceğini ileri sürenleri haklı çıkarmıştır.
Ancak maalesef bu ülkede, bu koşullarda haklı olmak hiçbir işe yaramamaktadır. Bunca zamandır özelleştirmeyi savunanlar, Ercan özelleştirmesinde yaşananlar karşısında suskundurlar. Başka konularda durmadan herkesi öz eleştiri yapmaya çağıranlar, bu konuda suskunluğa gark olmuşlardır. Herhâlde onlara göre olan olmuş, torba dolmuştur.
Bu ülkede liberalizmin asgari kurallarını savunmak bile, bir kez daha, liberal olmadığını, liberalizme karşı olduğunu her fırsatta dile getirenlere düşmüştür!