Enver Ethemer: Hazır değiliz çünkü

Konuk Yazar

Yüzleşmeyen ve yüzleşmekten korkan bir toplumuz. Savaş travmalarını atlatmak için tek boyutlu bir Kıbrıslılık kimliği üzerinden muhafazakâr bir duruşla ifade ediyoruz

Bizden başkasını sevmiyoruz. Yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı meşru bir halde yaşayıp bunun evrensel bir dil olduğunu şizofren bir halde hatta sado-mazoşist bir halde yaşıyoruz.

74 sonrası yaratılan sosyal adaletsizlik ve gelir dağılımındaki dengesizlik kişilerin değer yargı ve hakkaniyet duygularını da zedelemiştir. Bu da kişilerin bazı insani ve temel insani hakları çiğneyerek kazanımlar elde etmesini meşru hale getirmiştir

Varoluş nedenimiz içerisinde kıldığımız  “muhalif Kıbrıslı olma hali” ayni zamanda kendi içerisinde bazı tezatlar oluşturan sorunlu bir kimlik inşasını işaret etmektedir.

Bu politik karşı duruş günlük pratiklerimize de yansımakta ve günlük yaşam döngüsü içerisinde suni bir perdeleme yaratmaktadır. Bu döngüde

Irkçılık
Yabancı düşmanlığı
Ayrımcılık
Cinsiyetçi yaklaşım
Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine olan tahammülsüzlük
Çocuk hakları
Mülteci ve Göçmen Hakları
İşçi hakları

Ve bunun gibi daha birçok sorunsal yokmuş gibi davranılıyor ya da görmezden gelinerek  bodrum katında karanlık bir dehlize gömülüyor.

Neler bu bunlar

LGBTI bireylerin var olduğunu ve bu toplumda bizimle yan yana yaşadıklarını görmezden gelerek onları yok etmenin yollarını veya susturmanın- bastırmanın yollarını arıyoruz. Ailede, okulda, kamusal alanda veya medyada.

Bire bir yasadığımız günlük hayatimizin içinde süregelen dışlanmışlık, etiketleme, ayrımcılık, ötekileştirme ve alaycılık sanki bize hep doğal bir sürecin parçası gibi veriliyor.   Gajolar, garasakallar, puştlar, ibneler, mülteciler, dilenci Suriyeliler, pis görünüşlü Pakistanlılar, kokan Hindistanlılar, hırsız Hataylılar, köpek yeyen Vietnamlılar, hastalık taşıyan Filipinliler ve Afrikalılar. Hep bir düşman öteki var. Hep bir zarar veren var. Hepsi bu bizim sözde Kıbrıslı olma halinin yarattığı suni birer “rasyonel olan fobiler”. Homolardan korkma, yabacıdan korkma, translardan korkama için onların “ berbat kötü olduklarını” vurgulaya vurgulaya söylemeliyiz. Adeta kusmalıyız.

Andımız ile başlayan ilk-okul eğitimiz, ortak okulda kızlara biçki-nakış erkeklere is bilgisi gibi derslerle tek tipleştirmeyi dayatıyor. . Renkler- sadece siyah ve beyaz olduğunu içselleştiriyoruz. Renk spektrumundaki diğer renkleri hep kenara itip öteliyoruz.  Bizim kafamızdaki tek tip olanın dışında olana “ değişik” diyoruz veya onlardan veya biraz oyle gırıtık  erkek gibi değildi. Kadınlar erkek gibi olur mesela!

Ötekilerden biri olmuş. Tam erkek değil. Etiketlerle onu öteki, değişik, ya da toplumun aykırı bireyi olduğunu doyasıya hissettirmek istiyoruz. Bize benzemeyeni linç ediyoruz. Erkek egemen sistemin tek tipleştirişi yapısı bize farklı olandan korkmayı öğretiyor. Ve bunu ailede yaşarken öğrenmeye başlıyoruz. Ataerkinin en önemli kalesi olan aile ’de kız çocuklar pembe giyerek anne rolüne erkek çocuklar da mavi giyerek erkek adam baba rolüne hazır olmak için eğitim surecinden geçiyorlar. Bu tek tipleştirişi militer düzen içinde baskıcı bir de otorite içerir.

Baskılayıcı otorite totaliter bir de disiplin mekanizması içerir. Kız çocuklar vajinalarından korkarak bedenleri başka bir otorite ve göz tarafından terbiye edilerek edilgen pasif olmayı öğrenir. Erkek çocuklar penislerine olası olağanüstü anlamlar yükleyerek erklerini ve erkeklik güçlerini hep kükreyerek daha da hissettirirler. Fakat bu iki kategori dışında olanlar LGBTI bireyler.

Lezbiyenler o kadınlara benzemiyor. Gayler o erkeklere benzemiyor. Daha değişik davranıyor. Alışılmışın dışında bize öğretilen çerçeveyi delip geçiyorlar. Hele translar tamamıyla farklı bir dünyanın insani.  Başlıyor ataerkil zihniyet ve otorite kendini göstermeye. Birden bize farklı kodlar veriyor. LGBTI bireylerin bizden olmadığını bizi bozmaya çalıştığını ve toplumsal yapımız ahlakımız ve gelenek göreneklerimize uymadığını. Ekolojik toplum dengesinin dışında bu kişilerin toplumu bozan “ cadılar” olduğu üzerine bir tahayyül gelişir. Korku salınır beyinlere. Bir düşman ve öteki vardır. Bizim etnik temiz yapımızı bozan tecavüz edendir LGBTI olma hali.

Onun için olmaz ve olmamalıdır LGBTI bireyler. Düzeltilmeli ya da dışlanıp onların yaşam alanları daraltılmalı. Tanımadığımızdan korkmalı ona reaksiyon göstermeliyiz. Homofobi trans-fobiyi ve bi-fobiyi meşrulaştırıp LGBTI bireyleri ötekileştirme dışlama ve sinsice yok etme planlarımızı rasyonelleştirmeliyiz.  Fakat sunu görmüyoruz ki daha çok alan tanıdığımızda daha çok paylaştığımızda daha az korktuğumuzda daha mutlu oluruz. Renkliliklerimizden güç alırız. Yok etmedikçe üretiriz ve çoğalırız. Daha üretken ve verimli oluruz. Daha barış içinde yaşarız. Birlikte dayanışarak bir aradan barış içinde yaşamayı birbirimizin varlığını tehdit etmeden daha da refah içinde olabileceğimizi gördüğümüz gün HAZIR OLACAYIK. YOKSA aksi halde hep perdeleri çekerek, hep duvarlar inşa ederek hep korkumuzu yenmek için “ hazır değiliz” diyerek,  yüzleşmekten korktuğumuz için geleceğimizden çalacağız. Barış çeşitliliklerin birlikteliği ile bir arada yaşaması ile gelir.
Hazır olunacak zaman yoktur. Artık yüzleşme ve değişmenin zamanıdır.