En, en, en...

Derya Beyatlı

‘En iyiler, nasıl en kısa sürede en fazla işi başarıyorlar?’ başlığı, bir dolu e-mail arasında dikkatimi çekiyor. Bir reklam bu, buyurun diyor firma, bize gelin, öğretelim, en iyisi siz olun. Niye daha kısa sürede daha fazla iş yapmak istiyor ki ahali? Sevdikleri ile daha fazla zaman geçirmek, kendine hobiler edinmek, işleri kısa zamanda bitirip tatile çıkmak için mi? O zaman eyvallah...  

Mesajı açınca amacın bu olmadığını görüyorum. Amaç daha fazla kazanmak. ‘Kısa zamanda daha fazla iş yapın, ötekilerin, beş on adım önüne geçin, en fazla kazanan siz olun.’ Çünkü kapitalist bir düzende yaşıyoruz, çünkü hep daha iyi olmak zorundayız. Yarıştığımız bir dolu insan var, yerel ya da enternasyonel. En hızlı olmalı, en çok kazanmalı, en güzel arabaya sahip olmalı, en büyük evde biz yaşamalıyız.

Kitap okumayı dahi yarışa dönüştürüyoruz. ‘Ayda bu kadar kitap okuyorum’ diye övüne övüne bitiremiyoruz. Daha fazla okuyalım diye hızlı okuma kursları alıyoruz. ‘Okuyorsun da ne anlıyorsun’ diye soranımız yok ne de olsa.

Çocuklarımız, onlar için ciddi anlamda üzülüyorum. Bizden çok daha kötü durumdalar. Hem kendi aralarındaki rekabet, hem bizim başarıları ile övünme çabalarımız arasında telef olup gidiyorlar. Sekiz, dokuz yaşında daha, günde 8 saatlerini okulda geçiriyorlar, yetmiyor özel dersler, akşama ödevler, yatmadan önce kitap okuma seansları. Nasıl isyan etmiyor yavrucaklar ben bilmiyorum.

Oyun oynayacak zaman yok çocuklara, sokaklar da tehlikeli zaten. Otursun evinde, dersini çalışsın, tabletinde yatmadan önce biraz takılabilirse kendini şanslı saysın. ‘Haftasonu dershaneye mi göndermeli, son sınavdan çok yüksek almadı, bir öğretmeni ile konuşayım bakalım.’      

Sonu gelmeyen bir yarışın içindeyiz vesselam. En yüksek notları al, en iyi okullarda oku, en çok parayı kazan, en güzel eşe sahip ol diye yol önceden çizilmiş. Kızı daha karnındayken özel bir anaokula kaydını yaptırdığını anlatmıştı bir dost, şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Niye diye sorguladım, ‘en iyisi, o yüzden hemen doluyor’ oldu cevap. Henüz ortaokul öğrencisi iken çocuk, okuyacağı üniversiteye götürdü bir başkası oğlunu, kendi öğretmenleri ile tanıştırdı, tabii ki baba mesleğini seçecekti, sorgu sual gereksizdi.

Baba mesleğini seçmek isteyenler seçsin, hiç itirazım yok. Annesinin izinden gitmek isteyenler önden buyursun, saygım sonsuz. İstemeyenlerle ilgileniyorum ben.

Tanımını yaptığımız ‘normal’ her ne ise, onun dışında kalanlarla ilgileniyorum. Hayalleri ile gerçekleri aynı karede buluşamayanlar, kapana kısılanlar, kıstırılanlar ile derdim. Bir şekilde yüreklerinde taşıdıkları tutkuyu tanımaları dahi imkansız hale getirilenler ile.

Küçük bir toplumda yaşıyoruz, attığımız her adım için bir dolu insana hesap vermek zorunda kalıyoruz. Kapalıyız aynı zamanda, çok kapalıyız. Belli kalıplar dışına çıkmak büyük cesaret istiyor, çıkmaya çalışanlar hizaya getiriliyor veya yalnızlaştırılıyor toplum içerisinde. Seçenekler kısıtlı, ya herkes gibi olursun, ya da kara koyun damgasına razı. Yok deveyi güdemiyorsan, diyardan gitmek kalıyor geriye, çünkü burada dostum bu işler böyle. 

Yazık ediyoruz. Çok yazık ediyoruz, kendimize, sevdiklerimize. Minik hapishaneler yaratıyoruz, hapsoluyoruz içlerine, daha kötüsü hapsediyoruz, o en sevdiklerimizi. Farklı olacak cesaretimiz yok çünkü bizim.

İçimiz gidiyor aslında zincirlerini kıranlara, toplum kurallarını hiçe sayıp yüreğinin peşine takılanlara. Yine de çemberin içine çekmeye çalışıyoruz kaçakları, gerisin geri. Gitmesinler istiyoruz, özgürlüklerini kısıtlıyoruz her anlamda, firar etme imkanının olması fikri bize korkaklığımızı hatırlatıyor zira.

Yengeç sepeti teorisini bilir misiniz? Tek bir yengeci bir sepetin içine koyarsanız deneye deneye sepetten çıkmayı başaracaktır. Zaman alacaktır, ama zafer kaçınılmazdır. Beş altı yengeci bir arada, bir sepetin içine koyarsanız, başlarında beklemenize hiç gerek yok. Biraz ilerleme kaydedip çıkmaya çalışanı, diptekiler aşağıya çekecektir. Hep birlikte çaresizliği öğrenecekler, denizden uzak yaşamaya devam edeceklerdir, ne kadar edebilirlerse tabii.

Hayat başkalarının doğruları ile yaşanamayacak kadar kısa ve bir o kadar da değerli. En saygın meslek en mutlu eden, en başarılı insan kendi ile en barışık olan, en doğru yol kendi seçtiğimiz, gerisi toptan hikaye.

Deneyin derim, değer. Farklı olmaya cesaret edin, farklı olmayı cesaretlendirin. İlle en olacaksanız, en mutlusu siz olun, içinizden nasıl geliyorsa. 


9 Kasım 2014
Arles