Ekranlardaki seçim programları

Tümay Tuğyan

Sandıkların kurulmasına sadece üç hafta kala, siyasi partiler seçime yönelik ana propaganda malzemelerinden biri olan medyayı oldukça yoğun bir biçimde kullanıyorlar.
Özellikle görsel medya, yani televizyon kanalları neredeyse tüm gün seçim programları yaparak adayları ekranlar aracılığıyla evlerimize konuk ediyorlar.
Birçok kanalda aynı anda yayında olan seçim özel programları arasından, gerek konu gerekse katılan adaylar bakımından ilgimizi çekeni izliyor ve adayları daha yakından tanıma fırsatını yakalamaya çalışıyoruz.
‘Yakalamaya çalışıyoruz’ diyorum çünkü bazen bu mümkün olmuyor, olamıyor.
Neden mi?
Bunun en önemli sebebi, ‘sor bana söyleyeyim sana’ tarzı programların bolluğu.
Bazı kanallarımızın, bu tarzın duayeni BRT ile rekabet edebilir düzeye ulaştıklarını üzüntüyle izliyorum.
Hâlâ insanların gözünün içine baka baka yalan söyleyen siyasetçilerimiz ve bu siyasetçilerimize çanak tutan, özel olarak hazırlandığı çok belli olan maksatlı sorularıyla bu yalanların önünü açan program sunucularımız…
Karşılıklı iltifatlar…
Sırt sıvazlamalar…
‘Ha şunu da şöyle güzel, bunu da böyle güzel yapmıştınız’ şeklinde, övünmeyi unuttukları ‘marifetlerini’ adaylara bizzat hatırlatmalar…
Bunları burada uzun uzun anlatmaya gerek yok, siz de zaten benim gibi izliyorsunuz bu yayınları.
Ve bu sözde gazetecilerimizle bu tür taktiklere tenezzül eden siyasetçilerimiz, göz göre göre seçmeni aptal yerine koymaya çalışıyorlar.
Ama unutulmaması gereken bir şey var; seçmen aptal değil!
Bu danışıklı oyunda kendilerinden gayrı kimseyi kandıramadıkları gibi, kredibilitelerini de hızla tüketiyorlar.

***
Yayınlanmakta olan seçim programlarının birçoğunda rastlanan bir diğer sorun ise programları sunan kişilerin yetersizliği.
Bilgi birikimi, kültürel donanım, vizyon, dili etkin ve doğru kullanma…
Tüm bu noktalarda ciddi anlamda bir yetersizlik var.
Bu da haliyle yayının kalitesini önemli ölçüde etkiliyor.
Kimse darılmasın, kimse gücenmesin ama televizyonculuk ciddi bir iştir.
Hem medya yöneticilerinin hem de siyasi partileri ve milletvekili adaylarını sorgulaması amacıyla o kameranın önüne oturtulan gazeteci/yapımcı/sunucuların izleyiciye karşı bir sorumluluğu vardır.
Kolunuzu sallasanız bir iletişim mezununa çarpacağınız bir ülkede gazeteciliği meslek edinmiş kişilerin çıtasının bu denli düşük olması, aslında sektörün içinde bulunduğu durumu da gözler önüne seriyor.
Ekonomik sıkıntılar, diğer tüm sektörler için olduğu kadar, medya için de çok önemli bir handikap.
Bizim ülkemizde bu sektörde hakkını vererek faaliyet göstermek, deveye hendek atlatmaya çalışmak gibi.
Ve maalesef pek çok kuruluş ‘çareyi’, çok daha ‘ekonomik’ olduğu için vasıfsız işgücünde buluyor. 
Ama yapılan iş ciddi anlamda vasıf gerektirdiğinden, ortaya kalitesi pek de yüksek olmayan ürünler çıkıyor.
Ekonomik zorluklar iyi bir gazeteci ekibi oluşturmanıza engel mi?
O zaman günde seksen tane seçim programı yayınlamak, tecrübeli tecrübesiz herkesi ekran karşısına oturtmak zorunda değilsiniz.
Bir tane, iki tane hazırlayın ama doğru düzgün olsun.
İzleyici izlediği şeyden memnun kalsın, tatmin olsun.
Program sunucusu siyasetçiyi izleyen adına sorgulayabilsin, izleyici kendi zihnindeki sorulara program sunucusu aracılığıyla yanıt bulsun.
Bütün bunlar olamadıktan sonra, seçim programı yapıp adayları ekrana çıkarmanın ne anlamı var?
Dostlar alışverişte mi görsün?