Eğitim ve Kent Karakteri

Salih Sarpten

Okur-yazarlık oranlarının düşük olduğu yıllarda eğitimin temel görevi insanları okur-yazar yapmaktı. Bugün ise eğitimin işi sınav yapmak ve diploma vermek oldu.

Onlarca hatta yüzlerce öğrencimiz sınavlara giriyor, diploma alıyor. Ne var ki günümüzde artık bunların işe yaradığını söylemek oldukça zor.

Bugünkü eğitim anlayışımız sınavlarının da bu sınavlar sonunda alınan diplomaların da baş döndürücü hızla değişen dünyada anlamlı olmadığı aşikar. Zaten bugünün gençleri, geleceğe giden yolda bir üniversite diplomasının işe yaramayacağını ve kendilerine saygın bir yaşam sunacak bir işi garantisi getirmeyeceğini biliyorlar. Dahası diploma almak için geçirdikleri süreci de beğendikleri söylenemez. Bu süreçte hayatı kaçırdıkları gibi kendi isteklerinden, kendilerine ilginç gelen ve keyif alarak yapacakları konulardan uzaklaştıklarını yaşayarak görüyorlar. Sonuçta içine doğdukları zaman dilimindeki ihtiyaç duydukları becerileri öğrenemeden hayatla mücadeleye etmeye başlıyorlar.

Oysa eğitim; bir taraftan çocuklarımıza ait olduğumuz kültürün özelliklerini aktarırken, diğer taraftan da büyük bir hızla değişen dünya koşullarında toplumsal ihtiyaçları da karşılayacak şekilde etkin ve saygın bir meslek sahibi olmaları için gerekli becerileri onlara kazandırmalı.

Yani eğitim sisteminizin de kentlerimizin de durumu oldukça sıkıntılı…

Bütün bunlar önce yaşadığımız bölgeyle, sonrasında da yaşadığımız kentle nitelikli bir ilişki kurarsak ve öğrencilere de kurdurabilirsek başarılı olabileceğimiz bir şeydir.

Yazıya okur-yazarlıkla başlamıştık yine onunla devam edelim: Bugün sahip olmamız gereken en önemli okur-yazarlıklardan birisi kent okur-yazarlığıdır. Bir kentte yaşamak, bir kenti yaşatmak kent okur-yazarlığı becerisi ile başlar…

Bir kentin tarihine, kültürüne, sokaklarına, evlerine, yaşam alanlarına en başta eğitim sahip çıkmalı. Eğitime çok önem veren bir toplum olduğumuz aşikar, yükseköğretim alanıyla da kalkınmak istiyoruz. Peki ama eğitim ile kentlerimizi buluşturabiliyor muyuz?

Eğitimin de kentlerimizin de durumu ortada. Öğrenci dostu, öğretmen dostu, eğitim dostu olmayan kentlerde yaşıyoruz.

Estetikten yoksun binalar, sokaklar, alanlar etrafımızı çevrelemiş. Yaşadığımız bölgenin, kentin karakterini, kültürünü bozan yani kent okur-yazarı olmadığı için yaşadığı yeri anlayamayan, tanımayan insanlar oluveriyoruz.

Oysa öğrencilerimize ilk öğreteceklerimizin bunları olması gerekmiyor muydu?

Eğitimi; anlamsız, günümüzde pek işe yaramayan kağıt üzerindeki sınavlardan, kentleri de “nasıl isterlerse şekillensin” anlayışından kurtarmalıyız. Eğitimiz artık kağıt üzerinde okuyup, yazan yetiştirmekle kalmayıp, teknoloji okur-yazarı, medya okur-yazarı, bilgi okur-yazarı, kent okur-yazarı yetiştirmeyi de işe koşmalıdır.


Aklınızda Bulunsun

En İtibarlı Meslekler

Hiç kuşku yok ki her meslek önemlidir ve itibarlıdır. Ancak mesleklerin bireylerin algılarındaki itibar; toplumsal kültür, yönetsel ekiler ve mesleklerin toplum içindeki statüleri ile yakından ilişkilidir.

KKTC çalışma yaşamı için hangi mesleklerin statüsü ya da toplum algısındaki itibariyle ilgili herhangi bir çalışmaya rastlamadım. Ancak Türkiye için böyle bir çalışma var. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümünce gerçekleştirilen ''Türkiye'de Çalışma Yaşamı ve Mesleklerin İtibarı'' konulu araştırma tamamlandı. Bu araştırmanın sonuçlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Listedeki kimi alanların meslek olup-olmadığı tartışması bir kenara, araştırma sonuçlarını sizle paylaşmak istedim. İşte sırsıyla Türkiye’deki en itibarlı 20 meslek:

(1) Tıp doktoru. (2) Üniversite profesörü. (3) Yargıç. (4) Öğretmen. (5) Diş hekimi. (6) General. (7) Vali. (8) Yüzbaşı. (9) Büyükelçi. (10) Mimar. (11) Eczacı. (12) Psikolog. (13) Makine mühendisi. (14) Kamuda genel müdür. (15) Elektrik mühendisi. (16) Avukat. (17) Araştırma görevlisi. (18) Belediye başkanı. (19) İnşaat mühendisi. (20) Astsubay.


Anlayana Gülmece

Okul Bitince

Delikanlı okulu bitirdikten sonra müracaat ettiği mağazada çalışmak üzere ise kabul edilmiş. Büyük bir sevinçle ertesi gün işe başlamak üzere mağazaya gelmiş. Mağaza yöneticisi sevecen ve sıcakkanlı bir şekilde delikanlıyı karşılayarak;

  • "Hoş geldin" diyerek söze girer ve
  • İlk önce şu süpürgeyle arka taraftaki rafların altını temizleyiver diye konuşmasına tamamlar…

Delikanlı kızgınlığı yüzünden belli olacak şekilde;

  • "Ben üniversite mezunuyum".

Yönetici bunun üzerine bir adım geriye çekilerek,

  • "Özür dilerim, bilmiyordum. Süpürgeyi bana verirsen nasıl temizlik yapman gerektiğini gösteririm" der.