Eğitim şart (!)

Mert Özdağ

 

Devlet okullarında yaz döneminde “bağış” adı altında toplanan “kayıt paralarıyla” ilgili tartışma vardı, hatırlayınız.
Hemen hemen her yıl yazda bir sonraki yılın “kayıtlarını “bağış” adı verilen ücretle yapmaya çalışan okul yönetimleri tartışması konusu olur.
Öncelikle şunu belirteyim; kimsenin kamuya ait okulda zorla para toplamasını onaylamıyorum.
Ancak olayın bir de diğer yüzü var tabii.
Bu paralar neden toplanıyor?
Toplayanlarla, yani okul müdürleriyle ya da okulları yöneten yöneticilerle konuştunuz mu?
Ben konuştum bundan birkaç ay önce ve duyduklarım karşısında şok oldum.

Genel manzara şu:

• Devlet okulları çok zor fiziki şartlarda eğitim vermeye çalışıyor.
•  Bakanlık devlet okullarına yeterli kaynak ayırmıyor, hatta hiç ayırmıyor!..
• Okulların bütçeleri yok.
• Okulların birçok ihtiyacı var ve bu ihtiyaçları “bağış” adı altında toplanan paralarla gideriyorlar.
• Toplanan sınırlı kaynak okul aile birlikleri tarafından yönetiliyor, birçok okulda son kararı okul aile birlikleri veriyor.
• Kırılan kapı, dökülen duvarlar birçok okulda bizzat okul yönetimlerinin özel girişimiyle tamir ediliyor.

Peki böylesi bir durumda suçlu kim sizce?
Bu şartlarda okulu çevirmeye çalışan okul yöneticileri mi?
Mecburen bağış toplamak zorunda kalan, bu işin yanlış olduğunu bile bile bu durumu uygulamak zorunda kalan ve okul yönetimiyle de işbirliği yaparak kaynak yaratmaya çalışan okul aile birlikleri mi?
Okullara yeterli maddi desteği vermeyen-veremeyen bakanlık mı?
Yoksa kayıp parası vermek istemeyen veliler mi?
Kim suçlu?
Bu tartışmada haksız olan kim?
Başka açıdan da bakalım, evet “bağış” diyerek mecburi para toplamak yasal değil, bunu okul yönetimleri de kabul ediyor.
Konuştuğum okul yöneticileri “Okulları nasıl çevireceğiz, bize fikir verin” diye yakınıyor.
Biraz empati yapmak zorundayız.

Belli bir kaynağa ihtiyaç varken okulları bu duruma iten bakanlığa ne demeli?
Üstelik bu “bağışların” toplandığını bakanlık çok iyi biliyor ve bilerek ses çıkarmıyor, bu da ayrı bir olay tabii…
Ta ki bir veli gidip şikayet edene kadar bakanlık tarafı sessiz…
Şimdi yine bir tartışma var.
Bu kez bazı devlet okulları velilere birer “ihtiyaç listesi” iletmiş.
Bu ürünleri toparlayıp okula gönderin demiş okullar.
Kimse yanlış anlamasın, ben bu yönteme başvuran okul yöneticilerini suçlamıyorum.
Tam aksine; bu davranışları daha iyi şartlarda eğitim vermek için çabaladıklarının göstergesi…
Devlet eğer kendi okullarında gereken kaynağı aktarmıyorsa burada okulları yöneten kişilerin suçu ne?
Elbette farklı yöntemlerle bir şeyler yapmaya çalışacaklardır.
Bunlardan biri “bağış” adı altında toplanan para, bir diğeri de “ihtiyaç listesi” adı altında okula toplanan mallar…
  Peki ne yapmalı?
Yapılması gereken aslında basit.
Ya bu bağışlar, ya da kayıt paraları yasal bir hale getirilecek, ya da bakanlık devlet okullarına yeterli bütçe ayıracak.
İkisinden biri…
Ben elbette ikincisini, yani devletin okullara yeterli desteği vermesini tercih ediyorum.
Belki de her okulun bütçesinin olması, bu bütçelerin yönetim kurullarınca yönetilmesi en sağlıklı yöntem olacaktır.
Eğer bu yollardan biri seçilmezse bu tartışma gereksiz yere uzar gider…
Ve kimse de çıkıp diğer tarafa “sen de haklısın” demez, herkes kendini “haklı” sanır, boşu boşuna gerilir, gereksiz yere kavga ederiz.
Bir sorunu çözmek istiyorsak eğer, tüm tarafları dinlemeli ve orta yolu bulmalıyız.
Sorunun kendisini ortadan kaldırmak için yapmamız gereken budur.
Zira karşılıklı suçlayarak kimse bir şey elde etmiyor, ne yazık.
Alınması gereken bir siyasi karar vardır ve bu kararı da devleti yönetenler verecektir.
Kamu okullarının çok daha fazla kaynağa ihtiyacı olduğu gerçeğinden hareketle radikal tedbirleri masaya koymazsak soruna kalıcı çözümler üretemeyeceğimiz açıktır.

--------------------------------------------------

• BİR DAVA

Seyrüsefer affında uygulama durabilir!

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP), Bakanlar Kurulu'nun son dönemde aldığı yasa gücünde kararnameler ile bazı kararların iptali talebiyle  Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştu.
“Seyrüsefer affı” ve “muhaceret affı” olarak bilinen yasa gücündeki kararnameler ile “Toprak Ürünleri Kurumu’na (TÜK) katkı adı altında 109 kalem ithal ürününe % 3 fon konulmasına” ilişkin  Bakanlar  Kurulu kararının  Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurunun ardından gözler yargı sürecine çevrildi.
Edinilen bilgiye CTP kararnamelerle ilgili 'ara emri' başvurusunda bulundu ve konu 'karara' kaldı.
Mahkeme seyrüsefer uygulaması ile ilgili ara emri kararını haftaya verecek.
Mahkemenin ilk vereceği karar seyrüsefer konusundaki kararname olacak.
Pek tabii bu karar diğer kararnamelerle ilgili süreci etkileyecek.
Eğer ara emri kararı verilirse kararnamelerin içerdiği yürütme duracak, kararnameler kapsamındaki uygulamalar yapılamayacak.
Bekleyip göreceğiz.

-------------------------------------------------

• BİR KULİS

Bürokrat-vekil kavgası, peki ama neden?

UBP Parti Meclisi'nde ilginç gerginlikler yaşandı önceki gün…
Özellikle bazı bürokratların seçimlileri takmadığı söylemdi ve bu konuda şikayetler bizzat başkana iletildi.
“Bürokratlar” dedikleri UBP'li ve DP'li üst düzey kamu görevlileri…
“Seçilmişler” ise UBP'li milletvekilleri…
Özgürgün bu konuda sert bir uyarı yapmış parti meclisinde “Milletvekillerini ciddiye almayan bürokrat varsa derhal görevden alacağım. Eğer bu bürokratları koruyan, ya da görevden almaya bakan varsa onu da görevden alacağım”
Çok sert bir uyarı bu!..
Aslında şikayet konusu olan bürokratların kimler olduğu ve neden UBP'li vekillerin telefonlarına cevap vermediği konusu irdelenmeli.
Bir vekil bürokratı neden arar, neden ısrarla ulaşmaya çalışır?
Vekil dediğin icrada yer almaz, yasamada yer alır yasa hazırlar, yanlış mıyım?
İcrada yer alan bürokratla ne gibi “işi” olabilir ki vekilin?
Esas irdelenmesi gereken konu budur kamımca…
Zira ahbap-çavuş işleri, yandaş-kıyak meseleleri de hep bu  “vekil-bürokrat” iletişimleri sonucu ortaya çıkmıyor mu?
Bırak vekil yasa hazırlasın, mecliste çalışsın, bürokrat da işlerini yapsın.
Yanlış mıyım?                         

--------------------------------------------------------

Bakanlar Kurulu toplantısı dört saat sürdü dün. Toplantı sonrasında KIBRIS'ın haberine göre Başbakanlık temsilcilerinden konuyla ilgili yapılan açıklamada şöyle denildi: "Basının vaktini almayı gerektirmeyecek konular görüşüldü" Tam hükümet gibi, basının vaktini gerektirmeyecek bir hükümet! Kendi dedikleri gibi! Aynen!