Eğitim Bakanı Okullardaki Grevin Müsebbibidir…

Kutlay Erk

Uzun zamandan beri eğitim sistemimizin yeniden düzenlenmesi gereği ve kamu okullarında tam gün eğitime geçilmesi tartışılmaktadır; toplam siyasetin ve tüm hükümetlerin bu konudaki karnesi sıfırlarla doludur. Zamanında KTÖS’nın başkanlığını yapmış, başkanlıktan ayrılınca okul müdürlüğü yapmış ve o görev sürecinde tam gün eğitim için pilot uygulama başlatmış, emekli olunca da siyasete giren bir değerli öğretmenimiz de Eğitim Bakanlığı yaptığı süreçte bu konuda bir icraat yapmadı. Mazeret çok, icraat yok…

Şimdilerde, özel okulların fiyatlarının yüksek olması nedeniyle kamu okullarındaki öğrenci sayısı çok arttı; derslik ve öğretmen eksikliği var… Bunun yanında, Türkiye’deki kahredici deprem felaketi sonrasında Kuzey Kıbrıs’taki okul binalarının depreme dayanıklılığı yoğun bir gündem olmuş, yapılan ama kamuoyu ile tam paylaşılmayan dayanıklılık testleri sonuçlarına göre birçok okul binası da güvenli bulunmamıştı. Bazı okullarda binalardaki derslikler yerine bina dışı çadır ve konteyner sınıflarda derslere başlanılmış, akabinde yağan ilk yağmurda da derslikleri sular basmıştı… Gene güncel sorunlardan biri de Türkçe bilmeyen yabancı uyruklu öğrenci sayısındaki büyük artış; öğretmen çaresiz, öğrenci çaresiz, çare bulması gereken Eğitim Bakanı da bu konuda tutuk ve günü geçiştirme havalarında…

Bu güncel konular ve sorunlar nedeniyle de eğitim sistemimizde tedrisatın ve kullanılan ders kitaplarının ne kadar güncel ve çağdaş olduğu, okulların ve dersliklerinin donanımlarının eksikliklerinin neler olduğu gibi konulara girmek ve bunları tartışmak mümkün olamıyor. Tam gün eğitime geçmenin ön hazırlıklarının yapılmasına bile ciddi bir çalışma yapılmıyor; Eğitim Bakanlığı’nın böyle bir gündemi samimi olarak da yok… Ama durup dururken de tuz kavurmaktan kaçınmamaktalar; Öğretmen Akademisi yasasında değişiklik ile Akademi’yi dumura uğratmaya, öğretmenlerle ilgili yasada da statü değişiklikleri yaparak görev ifalarını yeniden düzenlemeye çalışmaktalar… Bir de Türkiye’den öğretmen ithali var Bakanlığın gündeminde…

Sonuç da ilk ve orta eğitimde öğretmenlerin yaygın grevleri, yapılamayan sınavlar, öğrenci ve velilerin sendikalar ve bakanlık arasında sandviç olması… Yani Bakanlığın bu gündemleri çok acil konular mıydı, okulların tatilini bekleyemez miydi?! Üç ay sürecek olan yaz tatiline şunun şurasında sadece iki hafta kaldı; bu konularda girişimlerini tatil döneminde gündem yapsalar, sendikalarla konuları dostane havada birlikte tartışsalar, fikri fikre katarak ortak karar alsalar ve uygulama koysalar olmaz mıydı?! Eylül’de okulların açılması ile birlikte uygulanacak konular varsa ve meclisten de kararı geçirilmesi gerekiyorsa, yasa gücünde kararname ile uygulama başlatılır, Ekim’de işbaşı yapan meclisten de değişiklik yasası geçirilirdi…

Öğretmen eksiğimiz mi var?! Tamamlamak için o branşların eğitimine burs, mezunlarına da iş garantisi verilir ve önümüzdeki birkaç yıl içinde eksiklikler tamamlanırdı… Bu arada da güncel öğretmen eksiklikleri özel yasa ile emekli öğretmenleri görevlendirerek giderilirdi; geçmişte böyle bir uygulama yapılmıştı… Ne bu her yıl Türkiye’den öğretmen ithal etmek?!… Örneğin bunu, yaz tatili sırasında Bakanlık sendikalarla oturur konuşur, öğretmen açığı oluşturmayacak bir proje üzerinde uzlaşılır ve gene de öğretmen ithali an itibarı ile gerekiyorsa, sendikaların da katılımcılığıyla yapılır… Ve burada bir parantez açmak gerekiyor… Kısa süre önce bir ithal kadın öğretmenin Kıbrıslı Türklere ve özellikle erkeklerine dair abuk-sabuk ithamlarda bulunduğu kendi videosunu sosyal medyada yayınladığı da hafızalardadır; öğretmen ithalinin böyle sıkıntılara yol açtığı da unutulmamalı…   

Yaz tatili sırasında Eğitim Bakanlığı gene sendikalar dahil, tüm paydaşlarla birlikte tam gün eğitime geçiş için çalışmalar yapsa ve Eylül’de okullar açılınca pilot uygulamalar başlatsa, depreme dayanıklık zafiyeti olan okulların binalarının güçlendirilmesini yaptırsa, kalabalık sınıfları olan okullarda yeni ek derslikler yaptırsa, Türkçe bilmeyen öğrenciler için yaz tatili sırasında yoğunlaştırılmış Türkçe lisan kursları düzenlense… Eğitim Bakanlığı eğitim sistemimizi çağdaşlaştırmak, tedrisatlarımızı bu bağlamda güncellemek, okul ve sınıfların donanımlarını artırmak için yaz tatili süresini değerlendirmek istese sendikaları mutlaka katılımcı ve katkı koyucu olarak yanında bulacak…
Ama yok… “Ben yaparım olacak ve olmalı da” tavrı ile Bakanlık görevi yapmak ‘keyfi’ varken, niye ilgili tarafların katılımcılığı ile iş yapsınlar ki?! Sonra da grevler başlayınca öğretmenleri kötülemek, karalamak… Sevseler öğrencileri, önemseseler velileri sendikaların grev yapmasına zemin hazırlamayacak bir icraat içinde olurlardı. Ama öyle görülüyor ki, Bakan olmanın siyasi gücünü sorumlukla değil hakları olduğunu tavrı ile kendilerince istediklerini yapmak tercihleri var… Ve duvara toslayınca da suçu başkalarına atmayı, öğretmeni öğrencisi ve velilerle karşı karşıya getirmeyi marifet sayıyorlar.                

Siyasi bir makam önemli bir güçtür. O güç makam sahibine istediğini yapma hakkını vermiyor; o gücü halka karşı sorumlulukla kullanmak esastır… Eğitim Bakanlığı da sorumlu davranışı sergileyerek, okullardaki grevlerin kalkması için sendikalarla etkin iletişim ve eşgüdüm içinde olmalı… Öğrencilere ve velilere kıymayınız…