Eğer çocuklarımız birbirini tanımazsa… 2

Sevgül Uludağ

Mağusalı Mihalis Mihalidis, bir Kıbrıslıtürk arkadaşı tarafından hayatının nasıl kurtarıldığını anlatıyor…

 

Mihalis Mihalidis, anlatmayı şöyle sürdürüyor;

Orada ne kadar süre kaldığımızı hatırlamıyorum ancak çok uzun süre sonra – günler sonra – bazı kamyonlar Pavlidis garajına geldi ve bizleri kamyonlara bindirmeye başladılar – bizi Türkiye’ye götürecekleri yönünde söylentiler vardı. Ben son sıradaydım, kamyona en son ben binecektim ki benim yaşlarımdaki bir Kıbrıslıtürk subay oraya gelerek orada bulunan subaya Türkçe bir şeyler söylemeye başladı. Birazcık anlıyordum Türkçe – Kıbrıslıtürk subayın bu müdahalesi üzerine oradaki subay beni yakalarımdan tutarak sıradan ayırdı. Dönüp bu Kıbrıslıtürk subaya baktım ama onu tanımadım. Annesiyle babasını benim öldürdüğümü, onun için kendisinin de beni kendi elleriyle öldüreceğini anlatıyordu öteki subaya.

Derken iki asker beni kaptıkları gibi bir patates çuvalını fırlatırcasına bir landroverin içine fırlattılar – aslında bu landrover Kıbrıslırum ordusuna aitti ama belli ki Kıbrıslıtürkler landroveri ele geçirmişti.  Ellerim bağlıydı ve beni landroverin içine fırlattılar. Landrover hareket etti, askerler de landrovere binmek istediler ama Kıbrıslıtürk subay “Size ihtiyacım yoktur” diyerek landroveri sürdü. Nereye gittiğimizi merak ediyordum… Kıbrıslıtürk subay bana tek kelime dahi etmiyordu. O landroveri sürüyordu, ben de arkada oturuyordum… Kafamdan binbir düşünce geçiyordu… Ailemi düşünüyordum… Lefkoşa’dan ayrılıp epey yol aldık – neredeyse Mağusa’ya giriyorduk ki subay aracı durdurdu. Kendime “Aman Allahım! Sonum geldi!” diye düşündüm.

Arka kapıyı açıp beni landroverden dışarı çıkardı.

“Beni öldürme” dedim ona, “ailem vardır…”

Dönüp bana baktı:
“Mihaliciğim seni öldürmekten söz eden oldu mu ki!” dedi.

Şapkasını kafasından çıkardı ve ona bakınca onun arkadaşım Hüseyin olduğunu, babamın yakın arkadaşı Mustafa’nın oğlu olan ve çocukluk arkadaşım olan Hüseyin olduğunu anladım! Benim hayatımı kurtaran işte bu çocukluk arkadaşım Hüseyin’di…”

Eğer Mihalis’in babası Mağusa surlariçinden Mustafa adlı Kıbrıslıtürk’le dost olmasaydı, çocukları hiçbir zaman buluşup Mağusa’da Pirili ya da lingiri oynamayacaklar, hiçbir zaman çocukluk arkadaşı olmayacaklardı…

Eğer Mihalis’in babası Kıbrıslıtürk toplumundan dostlar edinmemiş olsaydı belki de Mihalis’in hayatını kurtaracak kimse bulunmayacaktı…

2011 yılında Mihalis Mihalidis’in Hüseyin Halil’e anlattıklarını çok düşündüm: Eğer geçmişten bir ders çıkarmak istiyorsak bunun üstünde çok düşünmemiz gerekir…

Eğer çocuklarımız birbirini tanımazsa, o zaman bu adada hiçbir zaman bir barış kültürü oluşturamayız…