Edecekler bizi da kimseynan telefonda da gonuşmayacayık!

Serhat İncirli

Kıbrıslılar öyle demez mi?

Der!

Bu mesele nereden mi aklıma geldi?

-*-*-

“… Anlatayım isterseniz ben de sizlere…”

Eskiden bu şekilde sözleri olan bir “telefonun delikleri” şarkımız vardı… Benim yaştakiler, anaokuldan falan hatırlar…

Ama gençler, hayatlarında delikli veya çevirmeli telefon görmedi ki!

-*-*-

Sözlerini hatırlamak veya belki de ilk kez okumak ister misiniz?

-*-*-

“Telefonun delikleri içinde / Ufak tefek parmakların yüzünden / Ah bilseniz başımıza ne geldi

Küçük kardeşimin yüzünden…

-*-*-

Babam evde yokken telefon eder / Bütün şehri arar rahatsız eder / Sayıları bilmez küçük yumurcak / Bilmeyiz ne zaman akıllanacak…

-*-*-

001’den taksiler geldi / 002’den tamirci geldi / 003 de polislermiş / Kızdılar babamı alıp gittiler…

-*-*-

Hiç akıllanmadı rahat durmadı / Telefonu karıştırdı yine oynadı / Hepimiz üzüldük olan işlere /

Anlatayım isterseniz ben de sizlere…

-*-*-

004’ten doktorlar geldi / 005’ten ambulans geldi / 006 itfaiyeymiş / Su sıkıp evimizi çok ıslattılar…”

-*-*-

Çocuk şarkısının sözleri böyleydi…

Ve ben bu şarkıyı öğrendiğimde, Lefke’den Gaziveren’e taşınmıştık, köyde sadece iki telefon vardı…

Biri muhtarın evinde, öteki ise karargahtan dönme baraka spor kulübünde…

Şimdi sadece üzerime kayıtlı üç adet cep telefonu numaram var…

-*-*-

Neyse, uzatmayalım…

Şarkımızı da söyledikten sonra; telefon konusuna gelelim…

-*-*-

Geçenlerde bir arkadaşı aradım, “alo” demeden, “… kapat kapat…” dedi…

Korktum da; bir şey mi var, bir şey mi oldu acaba diye irkildim bir an ki hemen aynı arkadaş, “whatsapp üzerinden” arama yaptı…

Dedim, “konuşaydın be hayvan da sana yazmazdı, bana yazardı!”…

Şu yanıtı verdi:

“Yürü be hayvan işine, senin telefonu kesin dinlerler, başımız belaya da girsin!”…

Cevap verdim: “… Gardaş, ne söyleyeceyik ki başımız belaya girecek?”…

Devam etti: “… Siz mimlisiniz oğlum, belli olmaz, aha gonuş whatsapptan da bunu diğneyemezler…”

-*-*-

Yıllardır devam eden hep var olan bir konudur “telefon dinleme”…

Ve teknolojideki hız, o kadar yetişilmezdir ki, “delikli telefondan” günümüzde geldiğimiz noktayı her halde izah edemeyiz…

-*-*-

Ama ne acı bir şeydir; “dinlenme” konusu…

Ve ne ayıptır, ne insanlık dışıdır, ne büyük de bir suçtur!

-*-*-

Bu konuda, özellikle iki cep telefonu şirketine mesajım var; gerçekten size her ay tonlarca para ödeyen müşterilerinizi birileri dinliyor ve siz de bunu biliyorsanız, Allah bildiği gibi yapsın!

-*-*-

Ne ilginç bir ülkede yaşıyoruz değil mi?

Dinlemeler…

Dinlenme iddiaları…

Korkular…

Listeler…

Türkiye’ye giremeyenlerin listesi…

Büyükelçilik’te çay içemeyenlerin listesi…

-*-*-

Sonra da “işgal” falan dediğinizde, “hain” diyorlar ya; ona da bayılıyorum!

-*-*-

Haaa bir telefon hikayesi daha…

Belli ki arayan Türkiye’den çok zeki birkaç kardeş…

Akıl küpleri maşaallah!

Benim gibi bir deliye rastlamışlar ama… Pek farkında değiller!

Telefon çaldı, açtım!

Polis olduğunu söyledi; amirine bağlayacağını falan iddia etti…

“Bağla” dedim…

Çok kibar bir adam, resmen hikaye anlatmaya başladı…

-*-*-

Adımı sordu; o an aklıma çok afedersiniz ama bazen yaparım; “Abdullah” ismi geldi…

“Soyadınız?” diye bir soru daha sordu; “Öcalan” dedim!

Bir an duraksadı; “isim benzerliği, o yüzden” dedim…

Belli ki zeki insanlar; ama yine de soymaya karar vermişler; kayıp kredi kartım, kayıp kimliğim falan eveliyor geveliyor; “falanca bankada hesabınız var mı?” diye bir soru daha…

“Cut it short” der İngiliz; yani konuya gireyim; İngiltere’de bildiğim üç bankanın adını saydım…

Oralarda yaklaşık 10 milyon Sterlin’im olduğunu söyledim…

“Kıbrıs’a beklerim, bizim villoda sizi bir misafir edelim” şeklindeki bir adet Dillirga bölgesi misafirperverliğini bile gösterdim!

Villo ile villa arasındaki farkı tabii ki bilmiyordu garibim ama zenginliğim ve kibarlığım karşısında afalladı; “bye bye” demeden kapattı!

-*-*-

Ve anında Arif Hasan Tahsin Desem hocam aklıma geldi…

Taraflıyız…

O da Dillirga kökenli…

Uzatmıyorum; ünlü sözünü hatırlayın ve sizi telefonla arayanlara ve dinlendiğiniz iddiasına karşı, savurun da gorkmayın!

Has….r!


Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportcuğuna iyi bak!

39 yaşındaki engelli bir insanımız kayboldu, bulunamıyor…

Bu ülkede, engelli insanlarımıza doğru dürüst bir sistemle, hakları olan yaşamı hiç sunamadık…

-*-*-

Acı haber; ilaç kalmamış memlekette…

Türkiye, “grip aşısı ihracatına yasak getirdiği için”, KKTC’ye bu aşı gelemiyor…

Kimsenin de umurunda değil!

Sağlık Bakanı mı ilgilenmeli, Ekonomi ve Ticaret Bakanı mı, Tatar mı, yoksa Sucuoğlu mu?

Hepsi çok meşgul!!!

-*-*-

Dördüncü doz aşıya gidiyorum bu günlerde ama aşı kartımızı ne tanıyan var, ne de tanıtan!

Bu konuda Dünya’dan uzak – zavallı – aciz oluşumuzun sorumlusu Rum – Yunan ikilisi mi?

-*-*-

Elektrik zammı yolda…

Akaryakıt, “yaktı”…

Ülkede satılan her şeyin neredeyse haftalık enflasyonu yüzde 10’u aştı…

Evde otururken yoksullaşıyoruz…

-*-*-

Cumhurbaşkanı sürekli gezmelerde ve sadece son derece şuursuz bir şekilde ve yine sadece Türkiye dış politikasının yüzü suyu hürmetine; çözümü daha da uzaklaştırıcı demeçler vermekte…

-*-*-

Meclis toplanmıyor, toplanamıyor…

-*-*-

“Kurultay UBP’yi toparladı” diyenler bence çok yanılıyor…

Kavga büyük…

Sanal ortamda rezil olmalar gırla…

-*-*-

İhaleler durdu…

Maaşlar belirsiz…

“13’üncüyü kesin unutun” mesajları havada uçuyor…

Bütçe olmayacak…

-*-*-

Her açıdan tam bir belirsizlik hakim…

-*-*-

“Dert etme” dedi bir arkadaş…

Ve ekledi: “Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportcuğuna iyi bak!”…


Futbol, en ciddi hastalığımdır… Ve Tottenham… Maçlarını izleyemeyecek kadar heyecanlanırım… Değerli hocamız Nuno Espirito Santo'yu beş ayda görevden almışız… Ve dün manejerliğe Antonio Conte'yi getirmişiz.  Conte ile 1.5 yıllık sözleşme imzalandı… Hem de 20 milyon Sterline… Neredeyse bu kadar süre için O’nun kadar para kazanan futbolcu yok… Başarısız olursa, bu takım O’nu da harcar… Canını yiyeceğinden eminim… Darısı Fenerbahçe taraftarlarının başına!