DUYDUNUZ MU?

Sami Özuslu

Üç kişi bir araya geldi. Konuştular. Aslında dört kişi buluşacaklardı. Ama dördüncü gelemedi.

Toplanan üçlü, gelemeyen dördüncünün arkasından konuştu.
Sonra üçlüden birinin gitmesi gerekti. Kalktı, gitti. Geri kalan ikili, bu sefer giden üç numarayı çekiştirdiler.
Bir ve iki numaralar bir süre sonra ayrıldılar. İkisi de hemen telefona sarıldılar.
Bir numara, gelemeyen dört numaraya telefon açtı. Meşguldü. Çünkü iki numara, bir numaradan önce davranmış, dördüncü kişiye telefon açmıştı. İki numara, buluşmaya gelemeyene, gelen diğer iki kişi hakkında bir şeyler anlattı. Sonra kapattılar.
İki numara bu sefer biraz erken giden üç numaranın telefonunu çevirdi. O da meşguldü. Bir numara, dördüncü şahsa ulaşamayınca üç numarayı aramış, ona –sanki böyle yapınca kolay duyulmazmış gibi- alçak sesle diğer iki arkadaşlarının dedikodusunu yaptı. Birazdan kapattılar.
Bir numaralı şahıs bu sefer dördüncü kişiye ulaşabildi. Az önce iki numaradan dedikodu dinleyen dört numara, şimdi de birincinin anlattıklarını dinledi.
Aynı anda iki numara da üçüncü şahsa ulaştı. Karşılıklı diğer iki kişinin dedikodusunu yaptılar.
Görüşmeler bitince, bir tur telefon trafiği daha yaşandı.
Bir numara önce ikiyi, sonra üçü aradı, diğerlerini çekiştirdi.
İki numara meşgul olmayanlara diğerlerini çekiştirdi.
Üç ve dört, iki ile bir, bir ile dört, iki ile üç…
Derken gece oldu.
Gece boyunca dedikodu alışverişi bu sefer başka mecralarda devam etti.
Facebook’ta sürekli yazışmalar yaşandı.
Aynı anda üç diyalog penceresi açan bir numara, aynı anda iki, üç ve dördüncü şahısların her birine diğer ikisinin dedikodusunu yaptı.
Üç pencereli sohbet yapan sadece o değildi. Diğer üç arkadaşı da aynı şekilde üç kişiye birden hem laf, hem de dedikodu yetiştirmekle meşguldü.
Aynı anda üç kişiyle konuşur ve de her birine diğer ikisini çekiştirirken diyalog pencerelerini asla karıştırmıyorlardı.
Benzersiz bir performans ve yetenek sahibi olmuşlardı.
Ayrıca süratliydiler de…
Bir gecede face’de yazdıklarının hacimsel büyüklüğü, birkaç ciltlik kitabın ilk cildine yeter de artardı bile…
O kadar çok lafı, onca dedikodu malzemesini, bunca çekiştirilecek konu başlığını nereden ve nasıl buldukları doktora tezi konusuydu.
Gecenin bir yarısında artık kan çanağına dönmüş gözleri, sürekli esneyen ağızları ve bitap düşmüş vücutlarıyla birbirlerine ‘baay’ deyip vedalaştılar.
Sabah erken saatte buluşma sözüyle…
Buluştuklarında içlerinden en hızlısı “Duydunuz mu?” diye başlayacak ve o an orada kim yoksa, onun dedikodusuyla işe koyulacaklardı.
Sonra bir numara ikiyi, üç numara dördü… İki dördü, üç biri… Derken bir dördü, üç ikiyi…

Not: Önümüzdeki bir, belki iki hafta bu köşede olmayacağım. Görüşmek üzere…