Bir düşündüm, gözümün önünden geçirdim, eskiden yeniye hatırladım, bizim Kıbrıslı Türk turizmcilerin neredeyse tamamı batık!
Kimisi oteli falan da "hazır" buldu.
"Kan döktük, aldık" işleri...
Olmadı!
Yine battı.
Hatta kimi yatağına, çarşafına, çatal bıçağına kadar buldu.
Babasından miras gibi!
Olmadı da olmadı.
***
Kendisi yapanlar da battı.
Öyle "ayakta" gibi görünenlerin de borçları boylarından büyük...
Kimi de hazır buldu ama dünya kadar yatırımla geliştirdi, çalıştı, didindi.
Yine battı!
Kimi geldi, kıyıya kondu, kredi aldı, imtiyaza yaslandı, olmadı.
Birbirini yedi, üç ortak, beş hissedar!
Kilitledi kapıları gitti.
İşin içinde "kumar" olmasa ya da "bahis" hiçbiri kalamayacak.
***
Hepsi mi "hesapsız" bunların?
Hepsi mi "kötü” işletmeci?
İmkanı yok!
Battılar çünkü neredeyse her on senede bir Türk Lirası tepetaklak!
Bir seneden ötekine hesap tutmuyor.
Turist "gelmesin" diye tüm şartlar mevcut!
Doğrudan uçuş yok, dolaylı uçuş da dünya parası...
***
Ülkeye dışarıdan "temiz" yatırımcı beklemek de saflık...
Mülkiyet, toprak, hukuk, devlet hepsi "hileli" duruyor.
"Var ama yok"tan geçilmiyor.
İrade, demokrasi, ekonomi sefilleri oynuyor.
Uzaktan bakınca dağdaki bayrak görünüyor ama o dağın gölgesinde ne gelecek var, ne sürdürülebilir bir hayat...
Ada yarısı rehine!
Yarım ağız kuklalar yönetiyor çoğunlukla...
Sonuç da ortada...
Ne varsa bizi inandırdıkları, hepsi yalan!
Onca kutsal, onca sembol, onca tarih!
***
Peki, ne yapacağız?
Ne yapmışsak yalan, talan, hileli, tersini!
Vazgeçmeyeceğiz!
"Memleket" yapacağız yaşadığımız yeri...
Dünyaya meydan okuyarak değil dünyayı okuyarak!