Döviz ve Krizin Yol Açtığı...

Ferdi Sabit Soyer

Yaşadığımız süreçte siyasi ve ekonomik sorunlar birbirini etkileyerek, her yönü ile insanımıza sıkıntı yaratmaktadır. Özellikle dövizde oluşan yükseliş, bizi her alanda negatif olarak etkiliyor.

Bu kriz patlak verdiğinde bankalardaki mevduatların hemen hemen yüzde altmışı TL idi. Dövizdeki bu yükseliş nedeni ile her şeyden evvel TL cinsinden bu mevduatlar, reel olarak büyük bir  erimeye  uğramış bulunmaktadır.

Diğer yandan da bu dalgalanma nedeni ile panik yaşayan insanlar, bankalara giderek TL cinsinden mevduatlarını dövize döndürme eğilimine girdi. Bu yüzden her halde şimdilerde TL cinsinden mevduat belki de yüzde 50'lere gerilemiştir.

Kuşkusuz TL mevduatlarını  döviz cinsine çevirme, o günkü kur üzerinden olduğu için, TL birikimlerinde  bu nedenle yine reel bir kayıp oluştu.

Yani tahminime göre geçen yıl ki dalgalanmayı da dikkate alırsanız, TL olan mevduatların kaybı yüzde 35'leri aşmaktadır. Zaten TL mevduatlarına uygulanan faizde enflasyonun altında idi

Mevduatın bu reel kaybına dönük  bazıları,"bana ne, parası olanlar dert etsin" diye bilir. Ama mevduat gerçekte toplumsal bir tasarruftur ve bu yüzden bu erime toplumun kaynak erozyonudur.

Bu yüzden bu toplumsal bir kayıptır.

Ya Kredi Kullanıcıları...

Dövizdeki bu yükseliş, yalnız mevduat alanında erozyona yol aşmadı. Ayni zamanda dövizin bu fırlayışı, kredi kullanıcılarını da büyük bir sıkıntıya soktu.
Kredilerin yüzde 55 işletme, yüzde 32 ise tüketici kredisidir.
Bunların ciddi bir kısmı ise döviz cinsinden alınan kredilerdir. Çünkü dövizin kredi faiz oranı, TL ile alınan kredinin faizinden daha cazipti. İnsanlar bu yolu seçmişti.
Evet, artık kazanılan para cinsinden kredi almak gerekiyor. Yani geliri TL olanlar,TL cinsinden borçlanmalı. Ancak döviz ile TL arasındaki alınan kredilerdeki faiz farkının da  insanları bunun tersine yönelttiği de gerçeğin diğer yüzüdür.

Şimdi dövizin bu yükselişi ile birlikte insanlar, kredi veya taksitle aldıkları mal ve hizmetlerin taksitlerini ödeme konusunda müthiş sıkıntıya düştüler.
Her taksit ödemesi ile birlikte insanlar, artık maaş veya ekonomik aktiviteden kazandıkları gelirlerinden borç taksiti için  ayırdıkları TL miktarı artmaya başladı.
Borç taksiti için gelirinden ayırdıkları pay, hem de her ay için fazladan artmaya başladı.
Bu, pek çok insanın yaşamının kabusa dönmesine yol açıyor. Çünkü TL ile olan gelirler ayni oranda artmadığı için, bu kez, insanların harcayabileceği gelirleri içinden takside ayırdıkları pay artmaya ve yaşamlarına dair ayırabilecekleri, harcayabilecekleri gelirleri azalmaya başladı.

Bu insanların yaşamlarına negatif olarak etki yapıyor. Ama bu olumsuz gelişme, ayni zamanda, insanların piyasaya dönük harcamalarını daha da azaltmaya başladı.

Bu, daha az tüketim, daha az yatırım demektir.


İşsizlik Olgusu...

Ayrıca bu durum, küçük, orta, hatta büyük işletmeler içinde çok yeni sıkıntılar yaratmaktadır. Yalnız piyasanın daralması ile değil.

Şimdi yatırım, yada işletmesi veya ihracatı yada ithalatı için kredi alan işletmeler de zora girmiştir.
Ayrıca üretim için, yada ticari faaliyet için TL ile iş yapıp, dövizle ithalat yapma, yada dövizle yapılan ithalatla, üretiminde yarı mamül, yada mamül hammadde  alıp kullanan işletmeler de ayrı bir yük altına girmiştir.
Böylece işletmeler, piyasa daralması ile  yaşadıkları sıkıntının üzerine, bu yeni durumla, katmerli sıkıntı içine girdiler.

Dövizin bu fırlaması ile kullandığı kredi dövizle olanlar ise ki önemli bir kısmının bu cinsten olduğu açıktır. Tam katmerli sıkıntı içine gireceği çok açıktır.

Ayrıca, borcu için ödeyeceği taksiti; ithalatı, ya da üretimi için alacağı ham maddeler için ödeyeceği miktar da TL temelinde artacağı için, zorluk daha da artacaktır. Bunun maliyetlere yansıması olacaktır.
Böyle bir olayda işletmeler hangi yolu tutacaklardır? Hali ile Giderlerini azaltma ve fiyatlarını artırma yoluna yöneleceklerdir.

Peki, ilk etapta hangi giderler azaltılır? Küçülme başlar, işten işçi çıkartma dahil tedbirler alınmaya başlanır. Mal ve hizmetler maliyet artışı ile zamlanır, bu da işletmelere pazarda daha büyük sorunlar yaratır.
Piyasaların daralması ile hafiften başlayan sıkıntılar, şimdi dövizin bu yükselişi ile daha da artacağı için, şimdi giderlerin azaltılması adına, işten işçi  çıkarmalarda başlayacaktır. Bu zaten sorun olan işsizliği daha da artıracak, toplumsal umutsuzluğu derinleştirecektir.

Bu gelişmeler, ayni zamanda dönüp dolaşıp devleti, sosyal sigortaları da olumsuz olarak etkileyecektir. Ayni zamanda tüketimin düşmesi nedeni ile dolaylı vergi gelirlerinin de azalması gelişebilir.

Bu olayın bir başka yanı daha var. Dövizin bu yükselişi ile dövizle borçlanan insanlar, hemen bankalara koşmaya başladılar. Onlar bankalarla görüşerek, taksit miktarlarını azaltmaya, ama kredi borç vadelerini uzatmaya yöneldiler.

Şimdi borçların vadeleri uzamaya başladı. Böylece mevcut borcun vadesi uzadıkça, bu da bir başka gelişmeye yol açacaktır.

Yeni yatırım, alım ve tüketim için yeni kaynak kullanımını bu gelişme öteleyecektir. Böylece döviz kurundaki yükseliş, yalnız bugünü değil, bugünkü borçlara dönük olarak vadelerin uzaması ile daha uzun süre insan ve ekonomik yaşamadaki yeni dinamiği de öteleyecektir.

Bu da bugünkü krizin bizi, zaman ve süre olarak olumsuz olarak daha uzun bir süre negatif bir zemine itme kapasitesi geliştirdiğini de göstermektedir.

Bizden kaynaklanmayan bu kriz, insanımızı ve ekonomimizi çok negatif etkilemiştir.

Erozyonu Nasıl Ele Alacağız?

Peki, KKTC Merkez Bankasının ve KKTC ekonomisi ve devletinin doğrudan sorumlu olmadığı, TL kullanımının bir sonucu olan bu gelişmeden dolayı, toplumsal ekonominin ve insanımızın her açıdan uğradığı bu zararı ve erozyonu nasıl ele alacağız?

Bakın toplum, 1975'te, 1994' de, 2001'de ve 2006'da devalüasyonlarla, finans, para sorunları ve krizleri ile çok değerler kaybetti.

Şimdi bu yeni gelişmenin, ülke ekonomisine ve insan yaşamına getirdiği ve getireceği yükleri, dünün yaşanmışlıkları ışığında, günümüzde, dar siyasi argümanlarla oluşan kısır tartışmalarla mı ele alacağız?
Bu oluşan durum;  CTP, UBP, DP, TDP arasındaki ağız dalaşına yol açacak kısırlıklarla mı ele alınacak?
Şimdi başta TC Yardım Heyeti olmak üzere, Türkiye'nin siyasi karar vericileri ve KKTC'nin siyasi karar vericileri ve sivil toplumu esası ve özü tartışmalıdır.

Bir kere artık açık olan bir şey vardır. Bu ülkenin insanları TL kullanmanın kendisine getirdiği bu sıkıntıyı ve gelişmeyi esaslı  olarak ele almalıdır.

Bu tartışma,içerikli olmalıdır. Kısır ve çatışmacı uslüptan uzaklaşarak, Türkiye karşıtlığı, ya da savunuculuğu veya sorumluluğu gizleme manipülasyonu ile değil, sağlıklı bir özle bu mesele tartışılmalıdır.
Türkiye, 2013 - 2015 ekonomik programını bu gelişmelere bağlantılı olarak, yeniden ele almak durumundadır.
Bu ülkenin bu krizden dolayı kaybı ele alınmalıdır.

Çünkü, 2009'dan beri uygulanan ve tüketimi azaltma düşüncesi ile gelirleri baskı altına almak ve insanlardan, piyasadan dolaylı vergi ve fon artışı ile kaynak çekerek kamuya aktarmak düşüncesi ile süren programın mantığı, zaten piyasalara daralma getirdi. Sonuçta iş dünyası ve esnaf 2013'ün sonunda 13. Maaşları bekler hale dönmüştü.
Bu yüzden bu duruma bağlı olarak, bu program döneminde, ekonomiye dönük olarak öngörülen destekler ve tedbirler, şimdi oluşan bu yeni durum nedeni ile gözden geçirilmelidir.

Bu yüzden, dolaylı vergileri, fonları, bu döviz krizi içinde azaltmak gerekir. Bunu için program bu ortam nedeni ile gözden geçirilmeli ve Türkiye, devlete bu açıdan mali destek vermelidir. Çünkü vergi, harç ve fonların artarak dövize endekslendiği bir gerçektir. Bunların düşürülmesi veya sabitlenmesi ile oluşacak olan devlete dönük oluşturacağı gelir kaybını, belli bir süre, bu açıdan desteklemek gerekir.

Bu piyasaları rahatlatmak ve insan yaşamına nefes aldırmak için gereklidir. Ancak, bu krizin özellikle turizm alanında, bazı avantajlar getirebileceği açıktır. Daha şimdiden destek ve teşvikler ele alınıp değerlendirilmelidir. Bunu akıllıca değerlendirmek ve daralan piyasaya, turizmin tabana da fayda getirmesi düzenlemesi ile nispi bir olumluluk taşınabilir.

Ama bu krizin, üniversite sektörüne, özellikle geliri TL olan KKTC ve TC' den gelen öğrencilere dönük olumsuz etki yaratacağı da açıktır. Bunun için bu olumsuz etkilenmeyi azaltacak tedbirleri, şimdiden ele almak, üstünde tartışmaya başlamak gerekiyor.

Ayni zamanda inşaat sektörünün, özellikle döviz temelli taksitler nedeni ile karşılaşacağı sıkıntıların şimdiden krize dönüşmeden ellenmesi gerekmektedir. Bunun için özellikle 2005'te, daha önce dövizle konut alıp, 2002' de krize dönüşen ve yalnız konut alanları değil, inşaat şirketlerini de zora sokan durumdan çıkmak için alınan tedbir ve düzenlemeleri de unutmamak gerekiyor.

Esnafın, çiftçinin,hayvancının, narenciyecinin, bahçecinin, döviz krizi ile üretimdeki kullandığı girdilerin artışı göz önünde bulundurularak, tedbirler üretmek kaçınılmazdır.

Ayni zamanda insanların harcanabilen gelirlerindeki düşüşü görerek, hayatı daha pahalı hale döndüren düzenlemelerden de kaçmak gerekir. Üstelik dövizin yükselişi ithalata dayalı fonksiyonun fazlalığı nedeni ile mal ve hizmetlere bunun zam olarak yansıması  kaçınılmaz olmaktadır.

Baksanıza, daha şimdiden ithal gıdada fiyat artışları başladı. Bu yarın petrol ve enerji de döviz fırlaması ile oluşacak zamlarla hayatın her alanına yansıyabilecektir.

Bu son döviz krizinin patlamadan evvel, Güney çarşısı ile fiyatta aramızda oluşan mukayeseli avantaj, döviz krizinin patlaması ile olumsuza doğru dönme eğilimindedir. Bu da az da olsa çarşının kazandığı avantajın, dezavantaja dönmesine yol açabilir.

İşte hem bunun için, hem geliri azalan insanlarımızı, turist ile öğrencileri ve ailelerini, yani yaşayanları, ya da gelenleri, pahalılıktan ötürü, geldiğine geleceğine, yaşadığına pişman etmemek için, tam da bu nedenlerle dolaylı vergilerin ve fonların azaltılması gerekir.

Bunun içinde, bu durumu göz önüne alarak, Türkiye, mevcut programı gözden geçirip, dolaylı vergi ve fon indirmelerinden, ilk etapta devletin kaybını destekleyecek, düzenlemeleri ele almalıdır.

Biz Olabilmek, Toplumsal Ortak Payda...

Bu krizden yıkılmadan ve çökmeden çıkmak için toplumsal ortak payda bulmaya ihtiyaç var. Ayni zamanda artık TL kullanımının bu ülkede söz konusu dalgalanmalar nedeni ile yol açtığı kaynak erozyonu gerçeğini de Türkiye yetkililerinin kabul etmesi şarttır. Bunun yarattığının destekle giderilmesine dönük bir "hayat öpücüğüne" duyulan ihtiyacı artık görmelidirler. Eğer görülmüyorsa, akılla ve kararlılıkla bunu anlatmak gerekir
Bu krizin yol açtığı durumu dikkate alarak, gerçekten 2013-2015 ekonomik programı, bu şartları gözeterek, yeniden değerlendirilmelidir.

Bu bakımdan emek ve sermayenin de dar zümresel çıkarların çatışmasından çıkması, siyasi alanda da bu krizden, dar siyasi sonuçlar elde etme oportünist tutum ve arayışında sol ve sağ siyasi anlayışların da çıkması şarttır. Krizler, siyasi ve toplumsal farklılıkları göz ardı etmeden, ortak paydaları bulmayı zorunlu kılar.