Dosta konuşmak

Cenk Mutluyakalı

İnsan bu adada yaşarken özellikle de barışa dair bir anlam boşluğuna düşüyor bazen.
Çünkü siyasetin kurduğu dil, “düşmana konuşur gibi” oluyor, dosta değil.

Barışı istiyoruz ama hep “bizi istemeyenlere” sesleniyor gibiyiz…
Yıkıcılara…
Bölücülere…
Karanlığa…

Oysa biliyorum bu adanın bütününde, yurdumuzu hep birlikte ve yeniden inşa etmemizi isteyen ciddi bir insan topluluğu var.
Barışa ortaklaşan insanlara da konuşabilmeliyiz.
Öteki olmayan…

İllaki “meydan okuyan” ya da “haddini bildiren” bir dil yerine, düşmanlığı dağıtacak yürekli insanlara da seslenmeliyiz.

Barışı göstermekten korkar olduk neredeyse...

***

Kıbrıslı Türkler açısından ortamın ne kadar gerildiğinin, zorlaştığının, çaresizlikle kuşandığının farkındayım.
Çünkü seni senden alanları görüyorsun, güneye de baksan kuzeye de…

Biri “kurtarıcı” rolünde yutuyor adeta…
Diğeri küçümsüyor, itiyor.
Kime sığınacaksın?

İşte tam da burada sığınmamız gereken federalist kültür.
Bir “çözüm modeli” değil anlattığım.
Bir kültür!
Hep teknik bir çözüm modeli gibi görüyor, hissediyor, tartışıyoruz bunu…
O nedenle de aşınıyoruz zaten.

Çok etnili, çok kültürlü, çok dilli bir ortamda, herkesin kendi varlığını ifade etmesinden söz ediyorum.
Birinin kazancının bir diğerinin yenilgisi olmayacağı bir anlayıştan…
Farklı kimliklerle birlikte yaşama iradesi…
Ama kendi yurdunda…

***

Federalist kültürün en ayırt edici özelliği, çatışma yerine müzakereyi öne çıkarması değil mi?
Şunu hissetmek: Bir hak paylaşıyorum, bir gelecek, bir hayat, kendi ülkemde ortaklaşıyorum.
Yani yenilmiyorum, paylaşırken.

Federalist kültür, yetkiyi paylaşmaya alışkın, farklılıkları birlikte yaşamayı öğrenmiş, uzlaşmayı siyasi davranışın temeli haline getirmiş bir zihniyet dünyasıdır.

Bu kültürü anlatmayı unuttuk epeydir.

Federalist kültür için güven şarttır elbette…
Oysa Kıbrıs’ta tarih boyunca çatışmalar, darbeler, dış müdahaleler, nüfus kaymaları, vesayet hatta tahakküm yaşandı hep…
Kendini değil, başkalarını dinledi toplumlar.

***

Kıbrıs daha güzel bir ülke olsun değil mi ortak düşümüz…
Yoksa bireysel olarak istediğimiz kadar semirelim, küpümüzü dolduralım.
Ülkemiz vasatlığa, güvensizliğe, gelecek belirsizliğine mahkûmsa eğer…
Ha “gösterişli” tutsaklar olmuşuz…
Ha yoksul…

***

Bu adada birlikte bir gelecek inşa etmek isteyen insanlar, çok daha cesur ve görünür olmalı.
Yüzümüzü de yönümüzü de düşümüzü de dostlarımıza dönebilmeliyiz daha çok.

Yeni bir ortak kimlik inşası, yeni bir ortak dil ve his, yeni bir ortak yurttaşlık anlayışı benimsemek çok kolay değil, biliyorum.
Öyle de… Parçalanmanın, bölünmenin, düşmanlığın da sonu yok.

Hep kendi acılarımızı anlatmaktan, hep kendi haklılığımızı yinelemekten, hep kendi şartlarımızı sıralamaktan vazgeçebilsek, karşılıklı…
İşte o zaman yeni bir başlangıç olacak.

“Biz-onlar” dili terk edilmeden barış olmaz.
Ne adanın kuzeyinde olur.
Ne güneyinde...
Ne de tümünde, bu güzel adanın…