DÖRT SÜTUNLU BİR MASAL ÜLKESİ !

Mehmet Çağlar

Marks, "İnsan doğası, toplumsal ilişkilerin oluşturduğundan başka bir şey degildir" der...
Marks'ın bu deyişine göre;
İnsanın özü yoktur (!), 
İnsan olma, 
toplumsal koşulların ürünüdür...
Ve her zaman, 
belli bir sosyal ve tarihsel oluşum içinde belirlenir.

Bu görüşe göre akla hemen şu soru gelebilir:
"Davranışlarımız, içine girdiğimiz çevreye göre değişiyor mu?"
Örneğin, 
"Ailemizin yanındaki kişiliğimiz ve davranışlarımızla, 
arkadaşlarımızın yanındaki kişiliğimiz ve davranışlarımız farklı mı?"

 Eğer öyleyse, demek oluyor ki, 
bulunduğumuz farklı ortamlar,
bizi sahip olduğumuz kişiliklerden çıkarabilir!

STANFORD HAPİSHANE DENEYİ

Buna çok güzel bir örnek olarak, 
Philip Zimbardo isimli bir sosyal psikoloğun,
"Stanford Hapishane Deneyi" gösterilebilir...

 Stanford Hapishane Deneyi özetle şöyledir:
"1971 yılında, Philip Zimbardo isimli bir sosyal psikolog, insanların sosyal rollere nasıl tepki verdiğine dair bir deney düzenleme ve yapma kararı aldı.
Bu amaçla, Stanford Üniversitesi'nin Psikoloji Departmanının bodrum katına inşa edilen sahte bir hapishanede,
2 hafta sürecek olan deneyi için,
gardiyanlar ve mahkumlar olarak davranmalarını sağlayacak şekilde, 
24 kişiden oluşan bir grup erkek üniversite öğrencisini deneyinde kullandı. 
Fakat, Philip Zimbardo, erkek üniversite öğrencilerinden oluşan deneklerinin, 3 ay sürecek olan deneyde hangi role sahip olacaklarını, öğrencilerin haberi olmaksızın kendisi belirledi. 
Deneklere, deney öncesinde bu deneyin 3 aylık bir deney olacağı, bir hapishanenin bu amaçla simüle edileceği ve gün başına her bir deneğe 2012 yılın parasıyla 85 dolar verileceği bildirildi...

Philip Zimbardo, deneyin mümkün olduğunca gerçekliği temin edebilmesi amacıyla şehir polisiyle anlaşma yaptı ve deneyin başlayacağı gün, mahkum rolü ile denek olarak kullanılacak öğrencilerin evlerinden polis tarafından alınmalarını sağladı. 
Bu mahkum muamelesi gören öğrencilerin Emniyet Merkezinde fotoğrafları çekildi ve parmak izleri alındı. 
Sonra da mahkum rolündeki öğrencilerin hepsi Stanford Üniversitesi Psikoloji Departmanı bodrum katında hazırlanmış bulunan sözde hapishaneye getirildi. 
Bu simülasyon (yaratılmış gerçeklik) ortamında, 
mahkûmlar (öğrenciler) çırılçıplak soyulduktan sonra, 
üzerlerine mikrop öldürücü sprey sıkıldı.  
Ardından da, deney boyunca kendilerine adlarıyla değil, mahkûm numaralarıyla hitap edildi. 
Her birine, üzerlerinde kendi mahkûm numaraları yazılı üniformalar verildi,
ve ayak bileklerine zincir vuruldu. 
Aynı şekilde, deney süresince, bir grup öğrenciye de gardiyan olma görevi verildi.

Herkesin bunun bir deney olduğunu bilmesine,
ve tüm deneklerin ruh sağlıklarının yerinde olmasına rağmen, 
yaratılan simülasyon ortamı o kadar gerçeğe benzemişti ki, 
Philip Zimbardo, üç ay sürmesini planladığı bu deneyi altıncı gününde deneyi sonlandırmak zorunda kaldı ; çünkü, 
gardiyan rolü verilen öğrencilerin,
Mahkum rolünde olan öğrencilere gösterdikleri sadist ve sert davranışlar kontrolden çıkmış,
ve hiç kimsenin tahmin edemeyeceği insanlık dışı boyutlara ulaşmıştı.
Bu sadece 6 günlük kısa süre içerisinde,
gardiyan öğrencilerin içinden sanki da canavarlar çıkmıştı!
Kendileri gibi masum bir amaçla, bilimsel bir deneye katılan diğer öğrencilere yaptıkları inanılmaz boyutlara varan eziyet,
Deneyin sürdürülmesi için gerekli olan maksimum tahammül sınırlarını çok aşmıştı!

 Bu deneyi ve sonuçlarını,
bazıları “otoriteye boyun eğme” açısından, 
bazıları “rollerle aşırı özdeşleşme” açısından değerlendirdi. 
Bazıları da, insanların eline fırsat geçtiğinde, nasıl sadist olabileceğine kadar, birçok değişik açıdan ele aldı; ama şurası muhakkak ki,
içinde yaşadığımız ortam,
insan davranışlarını kesinkes ve çok büyük oranda belirliyordu.
Hatta bu ortam, “yaratılmış bir ortam” yani simülasyon olsa bile. "

 "Demek ki,
Belirli koşullar oluştuğunda, 
insanlar farkında dahi olmadan,
içine girdikleri "yeni dünya" tarafından şekillenmeye, 
bu dünyanın şartlarına uyum göstermeye, 
ve yeni ortama uygun davranışlar göstermeye başlıyorlar."

Kültür dediğimiz, 
kişisel ve toplumsal öykülere cevap bulduğumuz hikâyelerin ve öykülerin anlatıldığı,
”ne olmak”, 
“kim olmak” istiyoruz sorularının,
sosyal olarak inşa edildiği alandır.

 KKTC FOREVER DÜZENİ

Şimdi bir de bizim buralara bakalım!
"KKTC Forever"cilerin kurduğu içinde yaşadığımız bu düzen; 
dört sütunlu bir masal gibi:
GANİMET,
FUHUŞ,
KUMAR,
TEFECİLİK.

 Bu "KKTC Forever"cilerin, 
Kıbrıslı Türklerin refahı için kurdukları medeniyet sütunları bunlar!

 Bir taraftan, 
“kumarhanelere,
ve sözde gece kulüpleri olarak lânse edilen,
ker mi olduğu kâr mı olduğu belli olmayan ...hanelere” 
“kültür turları” düzenlenirken;
diğer taraftan,
Camiler, Külliyeler, İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakülteleri inşa ediliyor!
Bu anlaşılmaz çelişkinin ve akıl almaz tuhaflığın mazereti ise, 
dünya cennetinin anahtarını sunabildiğine inandıkları; 
"KKTC Forever Düzeni" !

Kıbrıs’ın Kuzeyinde yaşayan insanlar, farkında dahi olmadan içine girdikleri
"KKTC Forever düzeni" tarafından şekillenmeye, 
bu dünyanın şartlarına uyum göstermeye,
ve yaratılan bu yeni ortama uygun davranışlar göstermeye başlamışlardır.

 Bu düzen, Kıbrıs Tarihi’nde ve Kıbrıslı Türklerin sosyal, toplumsal ve kültürel değerlerinde,hemen hiçbir şeyi olumlu yönde değiştirememiş, 
sadece bozmuştur!

Yüzlerce yıldır bu adada kendi maneviyatlarını kaybetmeden, hiç kimsenin maneviyatına karışmadan, 
büyük bir hoşgörü toplumu olarak yaşayan Kıbrıslı Türkler olarak,
manevi mağlubiyetimiz de,
maalesef ve maatesüf,
inkâr edilemez boyutlara ulaşmıştır artık!
Meselâ bu düzen içerisinde durup dururken, 
bir yerlere ya da birilerine
“şirin” ya da “aklı başında” görünmek maksadıyla,
ihram, hac veya umre niyeti getirmeniz îcâb eder !
Dün söylediğinizin bugün tam tersini söylemeniz ustalık olur!

DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMÜN ÖZÜ

 Marks'la başladık, gelin yine Marks'la bitirelim:
Marks, neyin değişmesi gerektiğini de ifade etmişti.
Marks, değişim ve dönüşümün özünü,
toplumların üretim ilişkilerinin ve 
üretim araçlarının modernleştirilmesinin mücadelesi olarak açıklar...

 Öyleyse;
Dönüşmek için bizim de bir yolculuğa çıkmamız gerekir!
Ve bu yolculuk, 
fiziksel olduğu kadar ruhsaldır da...

 Ve evet!
Temelde bir "barış projesi" olan AB, Kıbrıs'ta barışı kurmanın, 
değişimin,
ve KKTC'yi dönüştürme perspektifinin "toplum projesi"dir.
Bu değişim ve dönüşüm projesi, 
artık tartışma götürmez bir olguya çoktan dönüşmüştür.
Ya, 
demokratik sistemin yerleşmesi ile AB üyeliği, Barış ve istikrar;
Ya da, 
"KKTC Forever"cilerin kurduğu düzen; 
Yani dört sütunlu bir masal!
GANİMET,
FUHUŞ,
KUMAR,
TEFECİLİK.


Kaynaklar:

  1. Temel Aksoy "İnsanın Kişiliği Değişir Mi?"
  2. Carnahan, T. & McFarland, S. (2007). Revisiting the Stanford Prison Experiment: Could participant self-selection have led to the cruelty? Personality and Social Psychology Bulletin, Vol. 33, No. 5, 603-614.
  3. Haney, C., Banks, W. C., & Zimbardo, P. G. (1973). Study of prisoners and guards in a simulated prison. Naval Research Reviews, 9, 1–17. Washington, DC: Office of Naval Research
  4. Haney, C., Banks, W. C., & Zimbardo, P. G. (1973). Interpersonal dynamics in a simulated prison. International Journal of Criminology and Penology, 1, 69–97