Dönüşü olmayan yolda mıyız?

Yücel Vural

Kıbrıs’ta iki tarafın doğru pusulayı kaybettikleri, yani Kıbrıslıları çözüme ulaştıracak bir eylem içinde olmadıkları çok açıktır. Başta BM olmak üzere uluslararası toplumun yaratmaya çalıştığı  olumlu ortamdan oldukça uzaktayız. Bu durum yakın zamanda değişebilir mi?

Kıbrıs sorunundaki tıkanıklığın devam etmesi ve ilgili tarafların sanki görünmez bir el tarafından yönlendirilir gibi, süreci ileri götürecek adımları atmaktan ısrarla kaçınması çok tehlikeli bir durum yaratmıştır. Bu tehlikenin varlığı, diyalog ve müzakere zemininin artık geçerli bir yöntem olmadığı anlayışının giderek taraflarca kabul edilmesiyle belirginlik kazanıyor.

1974 yılından bu yana ilk kez bu tehlike bu boyutta ortaya çıkmıştır. Kıbrıslıların ‘kapsamlı çözüm’e olan inancının zayıflamasının yanında, her iki toplumun şimdiki yönetenlerinin de diyalog ve müzakere yönteminden uzaklaşmaları, çevredeki diğer gelişmelerle birleşerek barışa ulaşma ve normalleşme umutlarını köreltiyor. Açıkçası tehlike, yeni bir çatışma döneminin eşiğine yaklaşmış olmamızla ilgilidir.

Bu tehlikenin varlığını açığa vuran güçlü emareler vardır:

BM’nin tüm çabalarına rağmen, iki toplum liderliği Kıbrıslıların günlük hayatlarını kolaylaştıracak adımları atmaktan ısrarla kaçınıyorlar. Böylece muhtemel müzakerelerin başarıya ulaşmasına zemin hazırlayacak güven yaratıcı önlemleri çeşitlendirip derinleştirmeye direniyorlar. Örneğin, Yeşil Hat üzerindeki kapılardan karşılıklı geçişleri kolaylaştıracak yeni ve etkili düzenlemelerden kaçınılmaktadır. KıbrıslıTürk tarafına bakacak olursak bunun nedeni, ‘KıbrıslıRum tarafının bir bölgede geçiş kapısı değil, hattın kuzeyine sarkarak ara bölgeyi ‘transit geçiş’ olarak kullanmak istemesidir’. Transit geçişin neden sakıncalı olduğu ise belli değil. Ya da en azından ileri sürülen nedenler inandırıcı değil. Bu konuda yapılan açıklamalara veya ortaya sürülen nedenlere bakılacak olursa, sanki bir savaş ortamındayız!  KıbrıslıRum tarafı ise sadece tek bir modele odaklanmış durumda: Ara bölgede yerleşik bir köyün Lefkoşa’ya erişiminin daha kısa bir güzergah izleyerek sağlanması. Yani, Haspolat (Mia Milia) bölgesinde açılması sözkonusu olan ve büyük oranda KıbrıslıTürk tarafının işine yarayacağı varsayılan bir geçiş kapısına karşılık, ‘transit geçiş olanağı’! Niçin daha farklı bir alternatifin ileri sürülmediğini ise bilen yoktur! Taraflar kendileri açısından önem taşıyan bu konuda, yaklaşımlarını revize etmeyi neden gündemlerine almıyorlar?  

Halk desteği sürekli eriyen ve sadece devletin şiddet uygulama yeteneğini kullanarak ayakta kalmayı başarabilen Türkiye Cumhuriyeti devlet ve hükümet başkanı ise hala daha taksim çağrısı yapmaktadır. Kıbrıs’ta federal modele dayalı bir çözümün mümkün olmadığını BM Genel Kurulu’nda ve her vesileyle yeniden tekrar etmektedir. Kıbrıslıların en fazla destek verdiği bir modeli kötüleyerek, en az destek alan başka bir modeli ise dayatmaya kalkışarak ancak çatışma ortamı yaratılabilir.

KıbrıslıRum tarafının Türkiye’ye karşı askeri denge sağlama çabasının sonucu olarak İsrail’le oluşturduğu siyasi ve askeri yakınlaşma, Kıbrıs’ta diyalog ve müzakereye dayalı bir süreçle taban tabana bir zıtlık içermektedir. Ayni şekilde Türkiye’nin askeri nitelikli güven yaratıcı önlemleri sürekli olarak çözüm sonrasına havale eden tutumu da benzer sonuçlar üretmektedir. Birbirine paralel ve birbirinden beslenen bu iki yaklaşım bir kısır döngü yaratıyor. Dahası, bu tutumlar Ortadoğu’da süregelen ve istikrarsızlığı kalıcılaştıran askeri çatışma ortamını Kıbrıs’a da taşıma potansiyelini hale hazırda açığa vurmuştur.

Tüm bu nedenlerden ötürü iki toplum neredeyse dönüşü olmayan bir çatışma ortamına sürüklenmektedir. Zaten, çatışmanın silahlı boyutu hariç tüm diğer unsurları yönetenler açısından oluşmuş durumdadır. Müzakere yoluyla çözüm umutlarının yeniden canlandırılması ve Kıbrıs’ı bölgede yaşanan çatışma ortamından korumak için akılcı bir yol bulunmalıdır! Böyle bir akılcı yolun bulunması ise sadece çatışma potansiyeli taşıyan söylemlerden kaçınılması ile mümkün olmayacaktır. Yani sahada atılacak somut ve cesur adımlara ihtiyaç vardır.

Kıbrıs’ın da kaçınılmaz olarak komşuluk yaptığı ve etkileşim içinde bulunduğu bu bölgedeki çatışma, tüm insani ve siyasi ilkeleri yerle bir ederek kaotik bir ortam yaratmıştır. Bu kaotik ortam içinde İsrail-Hamas savaşında barışçıl bir çizgide kalarak sağduyuyu temsil eden Filistin devlet başkanının BM genel Kurulu’na katılımına Trump yönetimi engel olmuştur. Bunun anlamı Filistin sorununun çözümünün çatışma yöntemine havale edilmesinden başka bir şey değildir. Kıbrıs’ta ayni modelin uygulanmasını reddetmek için zaman ne yazık ki daralmaktadır.

Esad’ın devrilmesi sürecinde ve sonrasında gelişen süreç ibret vericidir. Sadece ABD değil, Türkiye ve İsrail de benzer stratejilerle hareket ederek yaptığı katliamlardan ötürü ismi terör listesinde olan HTŞ ve liderinin yükselişine ve Suriye’de başat güç olmasına zemin hazırlanmıştır. Bu politikaların devamında ise, ideolojisi ve örgütsel yapısı nedeniyle  Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve toplumlarının birliğini sağlaması imkansız olan HTŞ eliyle bir parçalanma sürecine girilmiştir.

Kıbrıs’ın benzer bir süreçten kaçınması için çözüm umutlarının yeniden canlandırılması, her düzeyde diyalog ve sonuç alıcı müzakereye açık ve somut şekilde hazır olunması ve iki toplum arasındaki olumlu etkileşimin korunması gereklidir.

Şimdiki KıbrıslıTürk liderliğinin, etraftan hiçbir destek bulmasa bile, kendi kendini iki devletli modele inandırması ve bu modelin zamanla uluslararası destek bulacağı yanılgısına kapılması bu dönüşü hoş olmayan yolda olduğumuzun sadece bir kanıtıdır. Başka ve daha ciddi sorunları nedeniyle Batı’yla pazarlık etmeye çalışan Erdoğan’ın, KıbrıslıTürk liderliğinin tutumunu koz olarak kullanmaya kalkışması ise tehlikenin boyutunu genişletiyor.

KıbrıslıTürk toplumu önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde ve ertesi gününde bir koz olarak muamele görmeyi reddederek bu dönüşü olmayan yoldan çıkılmasına katkıda bulunabilir.