Bir hafta önce Facebook sayfamda şöyle bir paylaşım yapmıştım: “Sn Tabibler Birliği yönetimi, Müsteşar böbrek hastalığı nedeniyle tutukluluğunu hastanede geçiriyor, Fatoş Ünal JuJu kulak rahatsızlığı nedeniyle mahkemeye çıkmıyor. İlgili raporları üyeleriniz veriyor. Sn Tatar'ın deyişi ile "Kıbrıslılar bunu yemez"; sizler meslek itibarı kaybına, mahkemeler de güven kaybına uğruyor. Dolayısıyla, mahkemelere duyulan güvenin devamı için bir üçüncü ülkeden doktor raporu alınması önerisi yanlış ve haksız olmayacak.”
Hemen akabinde doktorlarımızın meslek örgütünden bir yetkili telefonda aradı; benim paylaşımım, onların değerlendirmesi ve doktor raporları konusunda çok samimi ve nitelikli bir sohbet yaptık. Yukardaki iki örnek ilk değil, önlem alınmazsa da son olmayacak… Bu türden doktor raporlarının kamuoyunda sorgulanır olması kamuoyunun yanlış ve haksız değerlendirmesinden kaynaklanmıyordur. Mutlak şekilde önlenmesini de doktorların kendi başlarına başarması kolay olmayacaktır. Bu iki örnekte siyasal etkenler nedeniyle doktorların raporları verdiği düşüncesi yaygındır. Müsteşar tutuklanırken evinde veya bir hastanede hasta yatağında değildi; mahkemenin tutuklama kararından sonra doktor raporu ile tutukluluğunu hastanede geçirmesine karar verilmiş… Fatma Ünal olayında da, tam da mahkemeye giriş vaktinde vertigo olmuş ve sunulan doktor raporu üzerine mahkeme ertelenmiş.
Kamuoyuna hiç de inandırıcı gelmeyen böylesi durumlar doktorların itibarını zedeliyor. Doktorların kıramayacakları kişiler nedeniyle böylesi raporları vermek zorunda kalabileceği de ülkenin bir gerçeğidir. Bunun önlenmesi kaçınılmaz bir hal almıştır. Etkili kişiler veya makamlar nedeniyle doktorlar tam da gerçek olmayan bir hasta raporu verip bir kişiyi korumak, kollamak zorunda kalabiliyor. Doktorun raporunu da sorgulamayan mahkeme gerçekliği tartışılır olan bir rapor üzerine bir karar ürettiği zaman da kamuoyunun yargıya güveni sarsılıyor, doktora itibar da kayboluyor. Doktorun, böylesi raporları talep eden sosyal veya siyasal etkili kişilere karşı retçi tavır alması da kolay değildir çünkü karşı taraf “O kadar da değerimiz yok mu yanında; ver de korkma, raporun sorunsuz olarak işleme girecek, konu kişimiz de zarıncamayacak” dediğinde doktor naçarda kalıyor.
Çözüm ne olabilir? Mahkeme böyle bir olay karşısında hasta raporu getiren sanık için başka bir doktor kontrolünü istese, gelecek olan doktor da meslektaşını zora sokmamak için aynı teşhis ile yeni bir rapor verebilir. Bunlar da ülkemizin gerçekleri… Dolayısıyla, tutukluluğunu hastanede geçirecek olan bir sanık için mahkeme üçüncü bir ülkeden, yani Güney’den ve Türkiye’den olmamak üzere, bir uzman doktor getirip onun teşhisine başvurmalıdır. Bunun denenmesi bile doktorları ‘ Kırılamayacak ricacı’ karşısında ‘rica üzerine rapor’ vermemekte haklı ve güçlü yapacak, ‘Ricacı’yı reddetmesi de mümkün olabilecektir. Fatoş Ünal vakası gibi bir durumda da mahkeme, duruşmanın ertelendiği tarihte üçüncü ülkeden gelecek olan uzman doktorun da sanığı muayene edeceğini bildirmesi doktoru rahatlatacak ve ‘Ricacı’ etkisinden kurtaracaktır.
Bir diğer önlem ve çare olarak da, bu gibi durumlarda, mahkemenin Sağlık Kurulu Raporu istemesi düşünülebilir. Bu çözümlemede iki husus öne çıkabilir: İlgili Kurul’un anında toplanıp, muayene edip sonucu raporlayabilmesi ve Kurul üyelerinin meslektaşlarını koruma güdüsüne girmemesi… ‘Ricacılar’ Sağlık Kurulu’na da etki edebilir mi, çalışmasını önleyebilir mi?! Yok artık?! Hiç mi tutar tarafı kalmadı bu KKTC’nin?!
Mahkemeye daha PI safhasında sunulan, suç isnadı ile doğrudan ilgili olmayan, yargı sürecinin sanık için ‘Rüçhanlı tarifeden’ geçmesini sağlamaya yönelik ve doğruluğu şüphe kaldıran doktor raporlarına karşın yargı inisiyatif kullanmasında, sağlık sorunu olduğu raporlanan bir sanığın başka bir doktorun da muayenesinden geçirileceğinin genel bir uygulama olacağını KKTC Mahkemeleri çalışma ‘metodolojisi’ne kaydetmesinde yarar var. Hem doktorlar rahatlasın, hem mahkemeler… Doktorlara gösterilen itibar, mahkemelere duyulan güven hiç sarsılmasın.