Doğruyu ve eğriyi ayırmak

Cenk Mutluyakalı

“Yapanın yanına mı kalsın?”
Asla!
Reçete ve ilaç yolsuzluğu operasyonu bu anlamda önemli bir deneyimdir.
Kendine gelmeli herkes!
Sosyal Sigortalar Kurumu çökerse, binlerce çalışan altında kalacak.

Unutmayalım, 2010’daki yasal değişiklik sonrası çalışanların tümü Sigortalar üzerinden emekli olacak.
Özel sektör çalışanı ya da kamu görevlisi fark etmez, on binlerce insan, Sosyal Sigortalar Kurumu ve İhtiyat Sandığı’nı korumaz, gözetmez ve geliştirmezse, tam anlamıyla kendi geleceğini yakacak.

***
İlaç operasyonu ile birlikte önemli bir deneyim yaşıyor ve böylesi bir sürecin nasıl yönetilmesi gerektiğini de hep birlikte öğreniyoruz.


Operasyon öncesinde çok daha kapsamlı bir hazırlığın şart olduğunu ve tüm senaryoların gözden geçirilmesi gerektiğini gördük.
Hele de konu sağlıksa!

Hastaların ilaca ve hekime erişimi mutlak güvence altına alınmalıydı.

Alınmadı.

Sahtekârlıkla para kazanan organize suç grupları ile iyi niyetli eylemler birbirinden ayrılmalıydı, özenli davranılmadı.

“Hele bir başlayalım da arkası gelir”
mantığı ile hareket edilmiş görüntüsü var ortada…

***
İşin bir de polis ve yargılama yönü var tabii…
İnsan hakları sınavı!

Kelepçe meselesi tam bir utançtır ve bunun eski bir başbakana kelepçe takıldığı için gündeme geldiği yalandır.

Defa defa gündeme geldi, ilk değil…
Kimileri meseleyi inatla “siyasi” bir yere çekmek istiyor.
Asıl art niyet, kelepçe, tutuklama ve masumiyet karinesi gibi meselelerin şimdi gündeme geldiğini söylemektir.

Üç hafta falan önceden yazmışım iyi ki kelepçe utancını, henüz Siber’in ismi ortada hiç yokken…
20 seneyi geçti, bu gazetede zanlılar hep kapalı isimle yayınlandı, teşhir edilmedi, sergilenmedi.

“Şimdi mi aklınıza geldi” diyor ya kimileri…
Yirmi senenin onca sayfası başınıza yıkılır, ayıp…
Biraz da insaf yahu!

İsimleri hep kapalı tuttuk, ne zaman “tanınmış” biri olsa, “şimdi mi aklınıza geldi” diyor kimileri…
Kimin aklına yeni gelmiş acaba?


***
Nedense belirli odaklar inatla hep bir şüphecilik, güvensizlik, karşıtlık üzerinden hareket ediyor; hedef göstermek, doğrudan isim vermeden ayar vermek, kendini kutsal bir yere odaklayarak gerisini suçlamak, siyasete iliştirerek kötücül bir imayla yaftalamak kolaycılık oldu.

***
“Kelepçe” meselesini insan haklarından ayırarak sadece bir “prosedür” gibi görmek de başka tuhaflık…
“Eşitlik” diyorlar.

Aslında eşitsizlik!

Mesele insanların siyasi ya da sosyal etiketi, mesleği ya da soy ismi değil “tehlikeli” ya da “saldırgan” olup olmadığı…

Yürümekte zorlanan yetmiş yaşındaki halim salim bir eczacıyı, ellerinde kelepçe azılı katil gibi mahkemeye çıkarmak mı eşitlik?

Bir şiddet tehdidi ya da kaçma şüphesi ayrıca polise direnç endişesi yoksa "kelepçe" takmak insan hakları ile bağdaşmaz.
 


Ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın

Ülkemizde yasal çemberin dışına en fazla çıkılan alanların başında “sağlık” gelir.
Hekimler, uzun yıllardır “yasa dışılık” karşısında en fazla görmezden gelinen ve korunan kesimdir.

Bunun birkaç sebebi var.

İnsan yaşamıyla doğrudan ilgili çok hassas ve önemli bir sorumluluk üstleniyorlar.
Siyaset kurumu içinde ciddi bir lobileri ve etkileri var.
Örgütlülüğü kendi statükolarını korumak için de kullanıyorlar.

O nedenle çoğunlukla kamu eliyle “ticarileşti” sağlık!
Uyduruk bir “tüzük” hazırlanarak kamu görevlisi hekimlerin özelde hasta bakmaları meşrulaştırıldı.
Özel hastane ve klinikler öğleden sonralar “güya” devlet hastanelerine dönüştü, tek farkla, hasta para ödüyor, kamu görevlisi hekim ücret alıyor ama bu alışveriş toplumsal bir yatırıma dönüşemiyor.
Hasta “müşteri”ye dönüşüyor bunun yerine…

***
Kamu hastanelerinde hekimlerin “mesai saati” nedir söyleyemiyor kimse!
“Mesai” bilinmiyor ama “ek mesai” hesaplanıyor nasılsa…
Resmi belge üzerindeki saatle pratik birbirini tutmuyor.

Denetlenemiyor!
Hesabı sorulamıyor!
Yaptırım uygulanamıyor!

***

“İpin ucu bir yerden kaçmışsa, arkası gelir” demiştim.
İhalesinden tedavisine, kliniğinden hastanesine, eczanesinden laboratuvarına, mesaisinden ilacına yasal çerçevenin dışında en fazla koşulan alan sağlık…

Sağlığa dair tüm paydaşlar bunun bedelini ödüyor ama asıl canını yanan da hastalar oluyor.
“Hasta Hakları Yasası”nın yokluğu manzaranın özeti zaten!

“Reçete ve ilaç yolsuzluğu operasyonu” nasıl sonuçlanacak merakla bekliyorum.
Gördüğümüz ve işittiğimiz, özellikle kimi eczacılar, sistemdeki açığı bir “gelir kapısına” dönüştürmüş.

Yargı kararını verecek, adaletin kestiği parmak sızlayacak.
Yine de asıl hedef şu olmalı: Sinekleri yakalarken bataklığı da kurutmak.


Halı altına süpürmeden kiri, tozu…
Sağlık sisteminde halının altı epeyce kabardı çünkü…
 


Azerbaycan’da “tek” devlet!

200 kişilik heyetle yapılan Bakü ziyareti umalım ki en azından ekonomik, sosyal, kültürel açıdan anlamlı bir işbirliği ortaya çıkarır.

Ha bu ziyaretten “KKTC’nin tanınmasını” bekleyen varsa…
Sonuç ortada!
“Egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü” ezberi Azerbaycan’da bile karşılık bulmadı.

Bir bakınız, Azerbaycan ziyaretinde Erdoğan nasıl karşılanmış, törenle...
Tatar, Üstel nasıl?

"Cumhurbaşkanı" düzeyinde görüşme nasıl oluyormuş, bir bakınız!


O koskoca masanın üzerine bayrağınız nerede sayın Tatar?
"Devletimiz" derken yeri göğü inleten sizsiniz, bir başkası değil...

Sizi "Cumhurbaşkanı" değil de "asker arkadaşı" gibi kabul etmiş Aliyev!

Ya da sınıf arkadaşı diyelim...

Azerbaycan bile böyleyse niye kandırıyorsunuz bu halkı halen?


Bayraklar için Azerbaycan başkanının masasına yer bulunamadı (!)