Dip Baf, Baf Kalesi, Yeroşibu... (2)

Sevgül Uludağ

Ulus Irkad

Birkaç hafta önce Pazar günü, yani 11 Aralık 2022 tarihinde, Baf’a yapılan bir turda rehberlik yaptım. Yolcuların çoğu tanıdığım Baflılardı. Birçoğuyla 50 yıl önce ya sınıf arkadaşı, ya mahallemden komşu ya da Baf’tan tanıdıklarımdı. Dolayısıyla Baflılara Baf’ı tanıtmak oldukça zordu benim için. Ne söyleyecek veya ne anlatacaktım ki Baflılara? Dün kaleme aldığım bölümlerden sonra gezimizin devamına ilişkin notlarım şöyle:

VE BAF HAKKINDAKİ BİR TARİHİ BİLGİ DAHA

Baf’a 1878 yılında İngiliz Yönetimi başlar başlamaz özel yatıyla seyehat eden Lady Basey adlı İngiliz yazar Bayan, bize Dip Baf’ı ve Baf Kasabası’nı anılarında şöyle anlatmaktaydı:

“Amiral bize yaptığı iade ziyaretinden sonra Malta’ya doğru yol aldı. Bu esnada biz de kıyıya daha da yaklaştık ve sonunda Baf’ın harap kalesi ile limanının hemen açığında demirledik. Burası yattan çok güzel bir yer olarak görünüyordu. Küçük kalenin üzerinde İngiliz bayrağı esintisiz bir havada mecalsiz halde sarkık duruyordu. Kıyı boyunca, vaktiyle Venüs (Afrodit) Tapınağına ait bahçelerin bulunduğu yerlerde ağaçlar vardı. Onlardan ötede de Tapınağın kendisinin yıkıntılarının kapladığı çıplak bir alan vardı ki, onun da yanında daha sık ağaçlıklar uzanıyordu. Gerideki tepede, camisi ve minaresiyle küçük Ktima (Kasaba- U.I.) köyü yayılıyordu. Köyün üst başında da 71. Alayın beyaz çadırlarıyla kahverengi barakaları bulunuyordu (Mutallo-Vikla). Tüm bunların gerisinde Olimpos Tepesi’nin (Şonistra) bulunduğu uzak sıra dağların bir bölümü arka plandaki görüntüyü oluşturuyordu.”

“Küçük bir Türk köyü olan Ktima’ya varmak (Burası muhtemelen bizim Mutallo’dur - U.I.) için kayalıklarda hayli zor bir tırmanış gerekiyordu. Köy meyve dolu bahçelerle çevriliydi. Nerede azıcık nem belirtisi varsa topraktan bereket fışkırıyordu. Hapishane ve mahkemeyi görmeye gittik ve çarşıda (Bandabuliyo-U.I) şöyle bir dolandık. Güneş batmak üzere olduğundan dükkanların çoğu kapanmıştı. Kasabadan çok az bir uzaklıkta 71. Alayın kampı bulunuyordu. Barakaların bir bölümü de dün bitmişti (Burası da muhtemelen Mutallo-Vikla Yolu olmalı-U.I.). Öyle olduğu halde içlerine girilmişti. O güne dek askerler çadırlara doluşmuş, yataksız, bir battaniye altta, bir battaniye üstte olmak olmak üzere yerlerde yatıyorlardı. Bu yüzden de 105 subay ve erden 27’sinin halen hummadan hasta yatmakta olmalarına, iyileşen bir çoklarında geçirdikleri rahatsızlığın korkunç izlerini taşıdıklarına, zor kımıldayıp insandan çok hayalete benzediklerine hiç şaşmamak gerekir. Kampın yeri sağlıklı görünüyordu ve buradan görülen manzara, özellikle güneş batımında güzeldi.”

Lady Basey’in bahsettiği tüm anı yerler 1963-64 yıllarında da Mutallo’da bulunmaktaydı. Sözü geçen askeri kışlanın barakaları da o yıllarda hala daha yerlerinde durmaktaydı. Hatta daha sonraları bu kışla, Baf Kurtuluş Lisesi öğrencilerine de yurt olacaktı. Turdaki bazı hanımlara Baf Ebubekir Camisi’ni, ki şu anda kilikliydi, caminin karşısında Rahmetli Rauf Denktaş’ın küçükken çok yaramazlıklar yaptığı Sobutay Ali Ratiplerin evini (Yüksek bir balkona rağmen alttaki kum yığınlarına atlayan küçük Rauf, annesinin canını haylazlıklarıyla sıkmaktaymış; Kaynak kişiler Rahmetli Kani Karaderi’nin kayınvalidesi Rahmetli Hıfsiye Hanım ve Rahmetli nenem Ayşe Beyaz Erdoğan), Kamalılar’ın evlerinin bulunduğu sokağı ve sonunda da Yıldız Otel’le bizim evimizin bulunduğu Gavur İmam Sokağı’nı göstererek, 1963-64 yıllarında 7-9 Mart 1964 günlerinde düşen ve Rum tarafı olarak bilinen Hanlar ve eski Türk mahallelerini gösterdim. Bu arada Baf Ebubekir Camisi içinde Baf Medresesi kurucularından evliyalık payesi ile taltif edilmiş İbrahim Sıtkı Efendi’ye ait bilgilerle gene Medrese’nin 1791 yılında inşa edildiğini de belirttim. Bu arada bu mahallelerde ve de Mutallo’ya kadar olan bölgelerde, AB’nin restorasyonlarını, 2016 yılında gene AB’nin de davetiyle Baf’a gelerek İbrahim-Gönelli Hanı’nın açılışını yaparak burada eski Baf’ı da kapsayan eski insanlarını anlatan bir konuşma yaptığımı da ekliyorum.Gönelli Hanından sonra daha da ilerilere yürüyoruz. Baf’ın eski sinemalarından Yeşilova Sineması gene bu bölgede bulunmaktaydı. Gönelli (Gönyeli) Hanından sonra daha da yukarılara ilerlediğimiz zaman gene karşımıza bir zamanlar Baf’a elektrik veren eski büyük jeneratörün bulunduğu bina önümüze çıkıyor. Bu bina da gene AB yardımlarıyla restore edilip bu gün yüzlerce kişinin toplanıp konferans veya konuşma dinleyeceği bir kültür salonu haline getirilmiş. Bu mahallede de Baf’ın tanınmış doktorlarından Dr. Papadopulos’un evi ve kliniği de bulunmaktadır. Bir an 1973 yılında, bir Christmas gecesi, alerjisi tutan nenemi sırf iğne olsun diye doktora getirdiğimi ve doktorun da ona iğne saldığını anımsıyorum. Bir baloda olan doktoru klinikte bulunan kadın ev bakıcısı hemen telefonla çağırıyor ve doktor da hemen beyaz mersedesine binip derhal eve geliyor. Bir ara doktor da neneme benim ileride büyüdüğüm zaman aydın bir insan olacağımı söylemişti. Mütevvefa doktor dinince dinlensin diyorum. Tabi bu arada 2016 yılında bölge içinde bulunan Titanya ve Attikon adlı Türk emlaki olan sinemalar da restore edilmiş ve AB buradaki emlak sahibi Baflı Türklere mallarının karşılığını Avro olarak ödemiş diye de duymuştum. Baf’ın meşhur badem satıcısı Bademci Kamil Dayı’nın şu anda boş olan dükkanlarının önünden geçip tekrar Mutallo’ya doğru yolumuzu alıyoruz. Bu bölgede gene 1964 öncesi ikamet edip evinin bitişiğinde bir tuhafiyeci dükkanı olan Büyük Büyük Dayım Zihni İmamzade’nin ikamet ettiği Zinonas Sokağı da durmakta. Dayımlar bu sokağı 1964- 9 Martında terketmişlerdi. Bu kaçış sırasında Büyük Büyük dayım bacağından da yaralanmıştı. Sözü geçen bölgeye 1964 yılında Kanlı Mescit de denilmekteydi.

Baf'tan görünüm...

DİP BAF VE BAF KALESİ İÇİN ÖZEL BİLGİ

Diğer otobüsle aramızdaki temas kesildiğinden dolayı tek otobüsle Dip Baf’a gidiyoruz. Pek tabi ki diğer otobüsümüzü orada bulamıyoruz çünkü onlar turu bitirip bu defa Mutallo’ya hareket etmişlerdi. Dip Baf’a vardığımız zaman grupla birlikte Baf Kalesi’ne doğru yürüyerek hareket ediyoruz. Bu arada birkaç hafta önce bu bölgede (Baf Limanı) gördüğüm Bulgar Romanı (Kendisi kendini Türkçe konuşan Türk-Bulgar Çingenesi olarak nitelemişti) gene Kale’ye giden yolun başında keman virtüözü gibi çaldığı ama aslında arkada playback müziğin olduğu köşesinde buluyorum. Aslında dediğim gibi parmakları çalışmıyor çalar gibi yapıp Mozart’tan güya bir parçayı icra eder pozisyondaydı. Bir ara bana gene Türkçe olarak “Abi, unutma ben  Türkçe konuşan Türk çingenesiyim” demez mi?

Baf Kalesi denince aklıma öğretmen olan babamızın aynen Rum Taşı’nı bize tanıttığı gibi 1961-62 yıllarında hemen hemen her hafta bizi meşhur Lambretta motoruna bindirip Baf Kalesi’nin üzerine çıkarması aklıma gelir. Bu kaleye tırmanmayı ve en üst kısmına çıkıp etraf Baf Limanı’nı seyretmeyi o kadar ezberlemiştim ki? Hemen aklıma bir kale gezimiz sırasında kale kenarında avlanan iki Baflı çocuktan birinin denize oltayı atarken benden iki yaş büyük kardeşim Tema’nın göz kapağına oltayı kaptırması geliyor. Tabi babamız dikkatle bu oltayı Tema’nın göz kapağından çıkarmıştı. Gene bir gün Tema’nın elbiseleri ile denize düşüşü ve onu 1964 yılında şehit olan Bıyıklı Ahmet abinin kurtarışı hemen aklıma geliyor.

Grupla Baf Kalesi’ne doğru ilerliyoruz. Baf Limanı’nda 1930’lu yıllardan itibaren büyük yatırımları olan meşhur Hüseyin Tantura Dayımızı anımsıyorum şimdi de. 1930’lu yıllarda mavna taşıyıcılar ve ticaret gemileri ile Avrupa ve Arap ülkelerine mal ihraç edip ithal-ihraç işleriyle uğraşan ve büyük mavnalarıyla bu malları (Kendisinin de limanda depoları vardı) Dip Baf Limanı’na depolayan, 1964 yılına kadar ekonomik hayatına burada devam eden Hüseyin Dayı’nın, büyük bir baskıyla bu saldırıya göğüs gerip, Kıbrıslırum polislerine ve milislerine söyledikleri hemen aklıma geliyor: “Sizler beni buradan alıp göçmen durumuna getirmeye çalışıyorsunuz ama ben bir Kıbrıslıyım ve bu topraklarla bu denize köklerimi saldım. Beni öldürebilirsiniz ama köklerimi ve beni buradan atamazsınız” demişti ama onu ve büyük oğlu İsmet’i buradan alan milisler daha sonra onun tüm mavnalarını ve gemilerini batırmışlar o da bölgeye dönünce içi ezilerek ve de ağlayarak deniz dibindeki mavna ve gemilerini seyretmiş, sonra da Baf’ın Türk kesiminde bir koltuğun üzerine oturarak ölene kadar Dip Baf’ı seyretmişti. Hüseyin Dayı gerçek bir Kıbrıslıydı ve tüm geçincesi bu limandandı. Orada yatırımları da vardı. Bu gün hala orada lokanta olarak bulunan binaların çoğu ona ait olan binalardır. Bu arada gene ben ve kardeşim Tema, Baf Kalesi gezilerimiz sırasında hemen Kale’nin önünde sahil kısmında Tantura Dayı’nın gemi tersanesinin yanındaki koyda babamızın da yardımıyla yüzmeyi orada öğrendiğimizi hatırlamaktayım. Bir gün orada yüzerken boğulma tehlikesi geçirdiğimi ve hem babam hem de teyzemin oğlu ve de halamın kocası Zeynel abim tarafından boğulmaktan kurtarıldığım da tur sırasında Baf Kalesi’ni anlatırken aklıma geldi.

1979'da Baf Kalesi...

VE KARŞIMIZDA BAF KALESİ…

Dip Baf’a gidildiği zaman elbette hemen gözlere çarpan Baf Kalesi’dir ve kale tüm Baf’ın bir sembolü gibidir. Son zamanlarda Baf, Avrupa’nın kültürel, sanatsal ve tarihsel başkenti olunca kalenin önemi bir o kadar daha arttı. Baf Kalesi önündeyiz. Kale Kapısı’nın üzerinde alt alta iki mermer tablet üzerinde iki yazı okunmaktadır:

“Bu sağlam kal’a Hafız Ahmet Paşa tarafından yaptırılmış olup dini hizmetlerde bulunulmuştur.

( iyi bir dini eserdir.) Allah da kendisinin yardımcısı olsun.”

Ayrıca kalede “Kale-i Baf’tır bir hisn-i haşin” ( Baf kalesi sağlam bir kaledir) kaydı vardır.

Kırgızoğlu’na göre yazıtın içeriği şu şekildedir:

(Hafız Ahmet Paşa)…………..

……………..esasın Kal’anın

Kodı hakkaa bir eser hayr-ı berin.

Bu Hisar oldu kati mistahkem,

Fazl-ı Hakka olan banisi karin,

Dedi Monia Cedeli, bir tarih:

Kal’a i Baf’dır, bir hısn-i hasin.

(EBCED hesabı ile tam: 1001/1592 yılı çıkıyor.) (Atay, 387, 2010). Baf Kalesi’nin kapısı hakkındaki bu bu yazıyı bana Baf Kurtuluş Lisesi’nde Lise 1 iken Fizik dersi veren Limasollu öğretmenim Kemal Atay’ın büyük ve sabırlı araştırmalarla yazıp bastırdığı  “Güney Kıbrıs’ta Türk Mührü Silinmeden” adlı kitabından aldım. Baf Kalesi hakkında hatırladığım bir anım da 15 Temmuz 1974 yılında Makarios’a olan darbe sırasında Kale’nin denizde bulunan Cunta Birliklerine ait bir hücumbotla bombalanması ve bu sırada kaleden de bir uçaksavar mevzisinden ona ateş edilmesiydi ve elbette kale bu sırada da yara almıştı ama sanırım en büyük yara, Baf Türk Bölgesi’nin 21 Temmuz 1974 tarihinde düşmesiyle öğleden sonra oraya varan Türk jetleri tarafından gene uçaksavar mevzisinden ateş edilmesi ve kalenin limandan taraf olan bölgesinin bir kısmının büyük yara almasıydı. Gene aynı jetler “Kel Betri” olarak bilinen Plaj Bölgesi’ne yakın bir mahalleyi de bombalamışlar ve burada büyük bir çukurun oluşmasına neden olmuşlardı. Pek tabii ki bu savaş manzaraları beynimizde yer alan çirkin manzaralardı. Sözü geçen Kel Betri Plajı’na 1974 öncesi biz Baf gençleri de gider, buradaki plajdan ve havuzundan, soyunma odaları ve duşlarından da yararlanarak yıkanırdık. Plaj’a girişi ücreti 1970’li yıllarda bir buçuk şilindi.

Dip Baf’ta; Hasan Ağa Tekkesi (Hacı Mehmet Baba Tekkesi- Hacı Mehmet Baba Tekkesi- Hacı Mehmet Veli Tekkesi) Aşağı Baf Mescidi, Hasan Ağa Tekkesi,  Hasan Ağa Tekkesi Hamamı, Dip Baf Osmanlı Çeşmesi de bulunmaktadır. 1962 yılı öncesinde oğlu Ali Atakan’ın (Baf Kurtuluş Lisesi Resim Öğretmeni) Gazi Eğitim Enistitüsü’nden mezun olması için dilekte bulunan Teyzem Mücevher’in Baf’ta adet olduğu üzere, önce Baf Ebubekir Camisi’ndeki mevlidinden sonra, gene Hüseyin Tantura’dan kiralanan gemi ile tüm Ülkü Yurdu’lu Hanımların gemide piknik yapmalarını da unutamam. O zamanlar adet buydu. Hacı Mehmet ile İbrahim Sıtkı Efendilerin öldükten sonra da ruhlarının geri gelip o dini yerleri bekleyeceği şeklindeki inanış bayağı yaygındı ve bu inanış onlar için İslam dinince efsaneler anlatılmasına da sebep olmaktaydı.

DİP BAF’TAN SONRA “YEROŞİBU”DAYIZ

Kardeşi gibi sevdiği Gubano’nun İkinci Dünya Savaşı sonrasında işsiz kalmasına üzülen Yeroşibulu Cemil Küfi dayımızın, Gubano’yu Hacıbekir Lokumları ve Şekerlemeleri Şirketi’nde bu mesleği öğrenmesi için İstanbul’a götürmesinden sonra Yeroşibu şekerlemeleri ve lokumlarının bayağı ün saldığını ve bugün Baf’a gelen turistlerin muhakkak lokum almak için durakladıkları bir yer olduğunu, aynı köyde dükkanlarda Baf’a mahsus sucuk (üzüm suyundan yapılan sucuk) ve köfterlerin de imal edildiğini belirteyim. Yaklaşık yarım saat burada lokum, şeker bademi ve sucuk alış-verişinden sonra artık ayrılış yönümüz Kuzey Kıbrıs’ta Mağusa Bölgesi oluyor. Saat 20:00 sularında Mağusa’ya varıyoruz…

KAYNAKÇA

Can, Refik (1994) Klasik Yunan Mitolojisi, İnkilap Kitabevi, İstanbul.

Lady Brasey (1881) Sunshine and Storm In The East Cruises To Cyprus, Longmans, Green, and Co, New York.

Atay, Kemal (2010) Güney Kıbrıs’ta Türk Mührü Silinmeden, Ertem Basın Yayın Dağıtım, Ankara.