Dikkat: Bu Aklın Bu Ülkede Kanlı Bir Tarihi Var!

Niyazi Kızılyürek

Bazı çevreler Kıbrıslı Türklerin Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılmasından ciddi biçimde rahatsızlık duyuyor. Kimileri panik içinde ve manasız bir şekilde inanmadıkları 1960 Anayasasına gönderme yapıyor (manasız, çünkü AP seçimlerinin Kıbrıs Anayasasıyla ilişkisi yok), kimileri bunun Kıbrıslı Türklere “bir yararı olmaz” diyor ve “Kıbrıslı Türklerin AP seçimleri için Kıbrıs Türk halkının AB’de kendi varlığı ile temsil edilene kadar beklemesi” gerektiğini ileri sürüyor, bazıları da topluma, KKTC tanınana kadar sabır çağırısında bulunuyor.

Öte yandan Kıbrıs’ın güneyinde bir Kıbrıslı Türkün AP’ye seçilme ihtimalinden tedirginlik duyanlar var. Sosyal medyada çirkin saldırılarda bulunan bu çevrelerin bir kısmı şahsımı kast ederek, “Türkiye’nin AP’deki adamı olacağımı” söylüyor, bazıları da Türk vatandaşı olduğumu ve TC pasaportu ile dolaştığımı yayıyor.

Ülkemiz bu tür akıllarla ilk defa karşılaşmıyor. Bu zihniyetin bu topraklarda uzun ve kanlı bir tarihi vardır. Milliyetçi akıldan ve milliyetçiliğin diyalektiğinden söz ediyorum...

Bunlar ayrı ayrı mevzilere yerleşip birbirlerine kurşun sıkar gibi “hakikat sıkarlar”. Ama aslında birbirlerinin varlık gerekçesidirler. Birbirlerini karşılıklı olarak “öteki” ilan ederler ama birbirlerinden beslenirler. İki toplumun ayrı ayrı “haklılık” iddiasında bulunarak kavga etmesi onlar açısından arzulanır bir durumdur.

Bu yüzden, bu oyunu bozacak söylemler veya birilerinin “araya girmesi” asla kabul edilemez.

Milliyetçi Kıbrıslı Rumlarla milliyetçi Kıbrıslı Türkler “görünmeyen bir dayanışma” içindedirler. Mavi ve kırmızı beyaz bayraklarını çatıştırdıkları gibi, hak, adalet vs. gibi kavramları da çatıştırırlar ve bundan hınzırca bir zevk alırlar.

Bizi bölünmüş ülkemizde farklı ve çelişen “Vicdan” ve “Akılların” hükmettiği bir ortamda yaşamaya mahkûm etmek isterler.

Milliyetçi saplantılardan kaynaklanan ve birbirini karşılıklı olarak dışlayan “hakikat ve adalet” taleplerinin öne sürüldüğü monolojik bir dünyada çürüyüp gitmemizi isterler.

Özneler-arası iletişim süreçlerine bütün kapılar kapatmak ve monolojik bir anlayışıyla tek taraflı haklılık taleplerinin siyasi yaşamımızı belirlemesi en büyük arzularıdır.

Demokratik katılım ve tartışma ortamının oluşmasına karşı çıkarak tek yanlı bir adalet anlayışını hayata geçirmek için çalışırlar.

Birbirlerine anlam vererek Kıbrıs Türk ve Rum milliyetçilerinin hükmettiği bir ortamı sonsuza kadar sürdürmek isterler.

Hakikatin bir parçasından tutup ülkenin parçalanmışlığını mutlaklaştırmak için uğraşırlar.

Ve biliyorlar ki, milliyetçilik virüsünün panzehri çoğulluğu dikkate alan Demokratik Adalet anlayışıdır. Bunun yolu da herkesin katılacağı demokratik bir tartışma ve eylem ortamının yaratılmasından geçer.

Avrupa Parlamentosuna AKEL’in listesinden aday olmamın esas manası budur.

Bu adaylık ne Kıbrıslı Türklerin sorunlarını kökten çözer, ne de Kıbrıslı Rumlara Kıbrıslı Türklerin hilafına bir şey kazandırır.

Seçimi kazanırsam, her gün bir az daha fazla milliyetçiliğe ve küçümseyici oryantalizme saplanan Avrupa’da elbette Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların meşru haklarına dair mütevazi bir ses olabilirim.

Fakat adaylığımın en derin anlamı başkadır.

Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlara aynı kamusal alana çıkıp birlikte tartışmak ve birlikte eylemek imkanı sunmaktadır ki, bu ülkeyi bölen milliyetçi akıl en çok bundan korkmaktadır!