DİDEM MADAK: KIBRISLI BİR ŞAİR

Neşe Yaşın


Birkaç haftadır eski yazıları paylaşıyor olmanın suçluluğuyla Kıbrıs’a dönüş uçak yolculuğu sırasında yazıyorum bu yazıyı. Londra’dan İzmir’e uzanan bu yoğun on gün içinden sizlerle paylaşabileceğim sayısız anı ve düşünce var kuşkusuz. Tek sorun şu an acayip uykulu oluşum ve kafamın içindeki onca yoğunluk arasından bir pencere açmakta zorlanmam. En iyisi anısı en sıcak olanla başlayayım diye düşündüm bu yüzden. İzmir Ege Üniversitesi’nde 11-12 Aralık’ta gerçekleştirilen Didem Madak Sempozyumuyla ilgili birkaç anı paylaşabilirim belki. Başlığımın sizde oluşturduğu hayretin sırrını yazımın sonunda açıklayacağım.

Didem Madak’la ölümünden önce birkaç kez karşılaşabilmiştim. Sadece el sıkışmıştık. Ayaküstü ve telaşlı bazı anlardı bunlar. Şiirini izliyordum ve sıkı hayranı eleştirmen Necmiye Alpay ile birkaç kez hakkında sohbet etmiştik. Öldüğü gece Silivri’de bir şiir festivalinde Türkiyeli bazı şairlerle akşam yemeğindeyken  Müjde’nin(Bilir) telefonu ile acı haberi aldım. Masadaki erkek şair arkadaşlar benim kadar etkilenmemişlerdi.

Didem’i tanımadıklarını, şiirini de pek bilmediklerini hayretle görmüştüm. İstanbul’a geçip Didem’in oldukça tenha olan cenazesine gittim. 41 yaşında 4 yaşındaki kızını geride bırakarak gitmişti. Onu daha önce tanımamış olmama rağmen çok ağır bir duyguydu. Hastalığı sırasında hep yanında olan Müjde ve Zeynep’in (Köylü) halini düşünemiyorum.

Sempozyum benim için Didem’le çok daha derin bir tanışmaydı. Hem bildirimi hazırlama sürecinde yaptığım daha dikkatli okumalar hem de orada izlediğim harika bildiriler ve tanıklıklar katkı koydu buna. Bildirimden kısa bir bölüm paylaşarak sonra da başlıktaki sırrı açıklayacağım.

“Didem Madak şiirlerindeki hatırlamalar bir kadın kuşağının kolektif belleğini oluşturan dönemin popüler imgeleriyle bezenmiş. Şair, Türkiye’deki kamusal alan hatırlama kültürünün ağırlıkla erkek olan cinsiyetine kadınlığa dair kimlik ikonları ekliyor. Şiirleriyle bir kadınlık halleri arkeolojisine olanak verirken dalgacı ve yer yer karnavalesk bir direniş modeli sunuyor. Şiirlerindeki kadınlık halleri müzesi okuru ince bir kederle gülümsemeye davet ederken yakın geçmişin koridorlarında belleği kadınlığa dair bir seçicilikle kurguluyor.
Didem Madak, önümüze serdiği kimlik ikonlarıyla kişisel hikâyesini kadınlar açısından bir “biz” hikâyesine dönüştürerek bir kadın kuşağının serüvenine dair farkındalığı güçlendiriyor. Hamasi, buyurgan, dayatmacı özellikler taşıyabilen şiirdeki erkek diline karşı güncelle didişirken derinden akan dişi bir dilin önünü açıyor. Şiirlerin mütevazılığı okuru kalbinden yakalarken özneldeki çoğulluk, deneyim ortaklığının yarattığı buluşma birinci tekil şahıs anlatısını çok sesli bir kadınlık metnine dönüştürüyor.

Hanımefendiliğin yerine hınzırlık ve çocuksu şirinliği koyan Didem Madak bu yolla masumiyeti yakalıyor ve pozisyoncu erkek diline çocuksu şüphecilik ve ironik şiir zekâsı ile karşılık veriyor.

Türkiye şiir kanonu içinde dişil özellikleri nedeniyle yerini bulamayan bu şiir, ekstra kanon diyebileceğimiz bir alanda kendi konumunu sabitliyor.”

Başlığa gelince. Bildirimin ardından heyecanla yanıma gelen babası Didem’in babaannesinin Kıbrıslı olduğunu söyledi. Bu Didem’i Kıbrıslı yapmıyor kuşkusuz ki. Üstelik baba travmasından ötürü hep annesiyle aidiyet kurmuş; annesi tarafından gelen Giritli köklerini vurgulamıştır Didem. Yine de nedense onunla böylesi bir bağ içime belki de saçma bulunacak bir heyecan kattı. Sadece bu çok özel şairle bir başka ortaklık oluşturduğu için belki de. Başlığı da muziplik olsun diye attım. Aslında bir şairin yurdu dizeleridir, kelimelerden kurduğu kendi hayal ülkeleridir. Didem’in Kıbrıs’ta büyüyüp bir Kıbrıslı olması gerçekleşmeyen bir olasılık olarak var sadece…

Yine de babasının heyecan içinde Didem’in de Kıbrıslı olduğunu söylemesi ona karşı şiirden ötürü hissettiğim akrabalık duygusuna bir artı koydu.

İki gündür onun erken ölümü için içim çok acıyor aslında. Didem’in hep yaptığı gibi kederden sevinçli bir yan çıkarmaya çalışıyorum belki de.