Devletimiz, toplumumuz, stadımız ve futbolumuz

Serhat İncirli

“Şu takım daha iyiydi, bu takım daha kötü oynamıştı, keşke falanca oyuncu sağ kanat yerine sol kanatta oynatılsaydı, topu yere basmalıydılar, diyagonal oynamalıydılar…”

Bu veya bunlara benzer “teknik” yorumlar yapacak durumda değilim!

-*-*-

Ama geçtiğimiz Cumartesi günü Lefkoşa Atatürk Stadı’nda izlediğim “Çetinkaya – Gönyeli”; KKTC AKSA Süper Lig karşılaşması ile ilgili gözlemlerimi yazmak “ZORUNDAYIM”…

-*-*-

Biletli seyirci sayısını bilmem ama toplam seyirci sayısı polislerle birlikte en fazla 150 kişi!

-*-*-

Atatürk Stadı, dökülüyor…

Sabah Cumhuriyeti Koşuları vardı; tabii ki tuvaletler falan temizlenemedi – eminim – birilerini de suçlamıyorum ama stadın görüntüsü – devletin görüntüsünü yansıtıyor!

-*-*-

Atatürk Stadı’nda gece maçı yapılamıyor…

Neden?

Teknik sıkıntı var; jeneratör de doğru dürüst devreye giremiyor falan!

-*-*-

Çözülebilir bir sıkıntı mı?

Kesinlikle!

Ama çözülmüyor!

Çünkü “oy getiren bir konu” değil her halde!

-*-*-

Bu stadyum yenilenebilir mi?

Bana sorarsanız, kökten yıkılmalı ve yerine yenisi yapılmalı!

-*-*-

Tribünlerin altına biliyorsunuz çeşitli federasyonların kullanımında olan ofisler ayrılmış…

Haliyle yağış olduğunda – ki Allah’a şükür kurak seneler yaşıyoruz – bu ofislerin tavanları “akıtıyor”!

Ne yapılmış?

İzolasyon!

Görüntü o kadar kötü ki; tam bir renk cümbüşü – dama tahtası gibi falan!

-*-*-

Tuvaletler; tüm ülkede – zaten pek fazla olmayan kamu tuvaletleri gibi; Kıbrıslı deyişiyle “LERA!”

Yani “pis ötesi”!

Allah acısın, hani büyük abdest geldi diyelim; git o tuvaletlere otur, Dünya’nın bilinen tüm hastalıklarını kapma riski çok yüksek!

-*-*-

Beşparmak Dağları tarafındaki kale arkasında zamanında yerleştirilmiş bazı kapılar falan var!

Demirden!

Bu kapıların tamamı pas içinde!

Ve üzerlerinde asma kilit var!

En son o kilitlerin anahtar gördüğü yılı, Cumartesi sahada top koşturan oyuncuların hiç biri görmemiştir çünkü evet hiçbir henüz doğmamıştı!

-*-*-

Bazı uyarı levhaları var; “tartan zeminde veya pistte sigara içmek, yemek, içmek yasaktır” gibi!

Bazı bölgelerde, Kıbrıs Adası’nın her iki tarafında, kendini avcı sanan geri zekalıların av tüfeği ile ateş açtığı tabelalara benziyor!

-*-*-

Gelelim maça!

Dediğim gibi “teknik açıdan eleştiri” yapacak bir kapasitede olduğum inancında değilim ve 10 yıla yakın süredir yaşadığım Gönyeli’nin şu andaki sevenlerinden biri olarak diyorum ki; Çetinkaya şanssız; Gönyeli’ni 16 yaşındaki kalecisi Ege ise kahramandı…

-*-*-

Gönyeli’nin yediği tek golde defansıyla birlikte hatalı olduğunu etrafımdaki herkesin kabul ettiği genç kaleci Ege, önce bir penaltı kurtardı; ardından bir başka pozisyonda penaltıdan çok daha garanti bir gol vuruşunu çıkardı!

-*-*-

Her iki takımda koşmayan, yorulmayan, gerçekten gönülden oynamayan sporcu görmedim…

Şans yanında 150 kişilik seyirci potansiyeli içerisinde, deplasman takımı diyebileceğimiz Gönyeli’nin taraftarları en az 120 kişiydi!

-*-*-

Gönyeli – Alayköy Belediye Başkanı ve ülkemiz futbolunun efsane marka ismi “Amcaoğlu” ailesinden Hüseyin, kendini kaybeder seviyede bir sevgiyle tribünde…

Sesi kısılmış…

Gönyeli’nin kadın kulüp başkanı Sinem Baştaş tribünde…

Sanlı Çoban gibi “nesilleri tükenmiş” en fazla ülke genelinde “on kişi” kalmış “ölümüne Gönyelili” taraftarlar…

-*-*-

Maç boyu hiç susmadan bağıran – çağıran hatırı sayılır (15 kişi de olsa) taraftar grubu…

-*-*-

Aleyhte her hakem kararına anında tepki veren 100 civarında (müthiş bir güç sayılır) taraftar…

-*-*-

Ve Çetinkaya!

-*-*-

Spor Kulüpleri, Kıbrıs Türk Mücadele Tarihi ve elbette Kıbrıs Rum Mücadele Tarihi’nin örgütlenme merkezleri olmaları adına da çok önemlidir…

Gönyeli de öyledir; Mağusa Türk Gücü de öyledir, isim saymaya gerek yok, özellikle bir yığın köy takımımız da öyledir!

-*-*-

Ama Çetinkaya, bu örgütlenmenin merkezidir…

Çetinkaya, bölgelerdeki veya köylerdeki “sancaktarlık” seviyesindeki örgütlenmenin üzerinde, TMT’nin Bayraktarlık seviyesindeki üst yönetiminin merkezidir…

-*-*-

Elbette adını yazacağım; Başkan Mehmet Tatar ve belki üç ya da beş yönetici dışında, birkaç da oyuncuların ailelerinden insan dışında tek bir “Çetinkayalı” yok!

-*-*-

Elbette siyasi yapılanma - TMT’nin kirli işleri falan derken; kendimi bildim bileli kesinlikle sempatik bakmadığım, bakamadığım ve yenilirse üzülmediğim ender takımlardan biri olan Çetinkaya için çok üzüldüm…

-*-*-

Oynanan futbolla alakalı değil bu üzüntüm…

Takımda bir sorun olduğu inancında değilim…

Hele takımın başındaki hoca, sevgili Abbas Osum, bu ülkenin en güzel insanlarından biridir ve saha içindeki görüntü, sıkıntı verici değildir…

Yabancı sporcular izleme keyfi veriyor; herkes eminim görevini yapıyor!

-*-*-

Ama tribünde Çetinkayalı kalmamış!

Mehmet Tatar ve üç, bilemediniz beş kişi…

Yanımdaki arkadaşa, “… Gönyeli’de hala örneğin hakemlerin hatalı olduğuna inandıkları pozisyonlara ölümüne tepki veren taraftarlar var da Çetinkaya da, Allah göstermesin ama hakeme tepki verecek; tüm takımlarımızdan uzak ama kavga çıkarsa “kavga edecek” tek kişi kalmamış!” dedim!

-*-*-

Ligimiz var mı?

Var!

Hatta liglerimiz var!

-*-*-

Sahalarımız da var!

Var tabii ki!

Dökülüyor – yıkılıyor – elektrik sıkıntılı ama adına günah, işte milli gururumuz Atatürk Stadı!

-*-*-

Pırıl pırıl gençlerimiz var; bu işi çok iyi bilen hocalarımız var; bence hakemlerimiz – yılardır söylüyorum – oynadığımız oyunun kapasitesinin üzerinde profesyoneller…

-*-*-

Devlet gibi!

Maçı izlediğim gün 15 Kasım’dı!

Devletin 42’nci yılı!       

-*-*-

Vallahi da billahi da değil 42; 52 yıl önce; örneğin ben altı yaşındayken; Lefke’de Gönyeli’nin devrenin son maçında 6-0 kazandığı ve ikinci devrenin ilk maçında Gönyeli’de 12-0 sonuçlanan maçı izleyen insan kalabalığına “izdiham” denirdi!

-*-*-

Devlet var, oynuyoruz!

Futbolumuz gibi!

İleriye doğru değil…

-*-*-

Galiba yarın da Limasol’da, muhteşem bir yeni stadyum yapmışlar, Alfa Mega Stadı ki bizim de eminim yapımında katkımız küçümsenemez; Baf – Monaco maçı var…

Şampiyonlar Ligi…

Gene gidemiyorum sevgili Tekin Birinci!

-*-*-

Üzülüyor muyum?

Bilemedim!

Ben her halde çok sıkıntılı bir ruh yapısına sahibim; çünkü maç akşamı, videolardan ve sosyal medya paylaşımlarından takip ettim; cemaatimiz – ahalimiz – toplumumuz – halkımız ya da Kıbrıs Türkü, külliyede bayağı mutluydu!

-*-*-

Evet, evet, kesinlikle kabul ediyorum, sıkıntı bendedir!

Devletinizin 42’inci sene – devriyesini kutlar, hayatta başarılar dilerken; iki Merhum Kıbrıslı Rum kardeşimize de, yattıkları yere mesajımı ileteyim; Girye Magarios ve Girye Grivas, o mesele tamamdır!

Eneşi Turkko Gibriyos anymore!

Türkçesi ile söyleyecek olursak, “Yaşasın Galatasaray ve Yaşasın Fenerbahçe!”

-*-*-

Evet ben işedim ve yattım!

Ava gidecektim ama ne tüfek ruhsatım var ne de av ruhsatım!

Bunu da bir gün anlatırım!