DEVLET AKLI

Tacan Reynar

Elbette devletin de bir aklı vardır. Yoksa o kadar kurumu nasıl işletebilir, vergi toplayıp, maaş dağıtabilir? Bir kurumlar bütünü olan devletin, bütünü oluşturan her bir parçasına ne ad takarsanız takın hepsinin bir ortak akla, orada o aklı işletecek de akıllı insanlara ihtiyacı vardır. Mesela devlet adamına, tek adama, bir diktatöre, totaliter, şövenist bir sapkına ya da masum bir evrak taşıyıcısı bürokrata. Fakat burada yazının başlığında kullandığımız akıl, başka bir akıl.

Hrant Dink öldürüldüğünde, katili ile birlikte ellerinde Türk bayrağı ile poz veren devletin polisleriydi. Adnan Menderes’i idama mahkum eden devletin yargıçlarıydı mesela, bolca kalem harcayan eli kanlı yargıçların olduğu bir başka dönem de yaşadı Türkiye. İdama mahkum edilen ve öldürülürken “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” diye haykıran Deniz Gezmiş’in asılmasını onaylayan yüce devletliler de, senato üyeleriydi. Türkiye’de birçok örnek var. Bizde de var elbette. Son yaşadığımız olaylara baktığımızda örneğin şiddeti besleyen çok devlet akıllısıyla tanışırız. 22 Ocak’ta yaşananlar örneğin. Polisin saldırganları koruyan ve kollayan tavrı, tutuklamaların zar zor olması, cezaların idari bir kurum tarafından düşürülmesi, sonrasında şiddetten sabıkalıların misafir Türkiye yetkilileri ile buluşmaları, tokalaşmalar, arkası sıvazlananlar. 

Göz göre göre şiddet besleniyor, takdir ve taltif ediliyor. Devletin kendi insanını koruyamadığı, sonrasında şiddet eylemleri içerisinde “büyüyenlerin” kollandığı bir yere evrildi bu toplum. Geçtiğimiz haftalarda kamu yolunu sendikalara kapatanlar, karşıt görüşe seve seve yol açarken, yine toplumsal olaylarda sendikacılara, eylemcilere ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaları için şimdilerde ithamnameler dağıtıyor. Görüyor musunuz?

Buralarda da devlet aklı pek yaman işliyor. Türkiye’de yaşanan örnekler görmezden gelinerek şimdi bizim insanımız Türkiye yetkilileri ile adli işbirliği protokolü imzalıyor. İçişleri Bakanımız ile adli işbirliği yapan ve tokalaşan eller gidip basın ve ifade özgürlüğüne saldıran suçluların ellerini sıkıyor. Akademik özgürlüğün bittiği, akademisyenlerin yurtdışı yasakları altında adeta açık hava hapishanesi içinde açlığa mahkum edildiği, henüz haklarında kesin hüküm verilmeden insanların terörist ve vatan haini ilan edildiği, çok zor koşullardan ve günlerden geçen bir hukuk sistemi ile işbirliği yapıyoruz. Ve bizler imzalanan protokolün içeriğini bilmiyoruz. 

Uzun bir süreden beri çeşitli nedenlerle sınır dışı edilen insanların hikayelerini duyuyorduk. Şimdilerde ise durum daha da hızlanmış görünüyor. Protokol etkisi mi, ekonomik işbirliği sancısı mı bilinmez, insanların canı yanıyor. Yasal yollardan KKTC’ye giriş yapan TC vatandaşlarının bir istihbarat üzerine derhal tutuklanıp hücreye tıkılması, ailelerine haber verilmemesi, hangi suçlama ile suçlandıklarının kendilerine söylenmemesi ve sonra ilk uçakla Türkiye’ye gönderilmeleri. Masumiyet karinesini hiçe sayan bu uygulamalar şimdi yaşanıyor, tam da şimdi. Bizim Başbakan Yardımcısı ve Dış İşleri Bakanımız bir kahvehane toplantısında saldırıya uğradıktan sonra “hukukun üstünlüğü” ve “hukuk devleti” vurgusu yapıyor. Oysa ki ilk THY uçağı ile Ankara’ya, indiği vakit cezaevine gönderdiğimiz bizim hukuki güvenliğinden sorumlu olduğumuz ve hiç sualsiz teslim ettiğimiz “insanlar” var.

Sadece TC vatandaşına mı yapılıyor tüm bunlar? KKTC vatandaşlığı bir günde iptal edilip kendisine hiçbir ihbar, cevap hakkı veya bilgi verilmeden aniden tutuklanıp hücreye atılan ve ailesinin haberi olmadan Türkiye’den gelen polislere teslim edilen, soluğu sonrasında cezaevinde alan insanlar da var. Nerede yasal yargı yolu hakkı? Nerede İyi İdare Yasası? Nerede hukukun üstünlüğü?

Hukuk devletini devlet aklına kurban edenler bilirler. Sıra kendilerine geldiğinde ah! çekecekler.

Türkiye ile KKTC arasındaki altlık-üstlük ilişkisi içerisinde eşit işlemeyen hukuka ayak uydurmak isteyenler veya buna uymakta kendini zorunlu hissedenler elbet olabilir. Tanıyanlar kendisini bilir, Prof.Dr.Mithat Sancar tam da bu durumlarda yaşanan çelişkide ortaya çıkan “devlet aklı” ile ilgili şunları söyler:

“Devletin gerçek veya sözde çıkarları böyle bir çatışmada veya tereddüt halinde bütün diğer çıkarlardan ve değerlerden önce gelir. Devletin aslî veya âlî çıkarlarını gerçekleştirmek için hangi araçların kullanılacağı konusunda bir sınırlama kabul edilmez; yani bu araçların seçiminde, mevcut hukuk düzenine ve etik kurallara riayet etmek gerekmez.”(1)

Etik kuralları geçtik, hukuk düzenimiz her geçen gün yapılan saldırılar karşısında yara almaya devam ediyor.
Demokrasi, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünü ise devletin aslî ve alî çıkarlarının hedefinde.
Her zaman olduğu gibi, bugün de.
Eller daha fazla kirlenmeden, 
bugün kendimize gelmenin zamanıdır. 
Çünkü yarın çok geç olacak.

(1) Mithat Sancar, Hukuk Devletine Karşı Devlet Aklı, Gelecek Dergisi, Sayı 14.